22 Temmuz 2011 Cuma

TSK'da TERSİNE YAPILANMA

"Dünya orduları küçülüp yatay yapılanırken, TSK hâlâ soğuk savaş mantığıyla dikey yapılanmada ısrar ediyor." 
 
730 bin kişilik bir ordumuz var ama yanlış modelde ısrar edildiği için bırakın küçülmeyi 200 bin ilave askere ihtiyaç duyuyoruz.

Önümüz YAŞ. Tutuklu generallerin durumu nedeniyle gözler Genelkurmay’a çevrildi. Bir yandan da artan terör saldırıları var. Silvan’da 13 şehit 7 yaralı verilmesi terörle mücadele biçimi ve ordunun yapılanmasını yeniden tartışmaya açtı.
TSK’nın mevcut yapısı ve tarihsel gelişim sürecini incelediğimizde sorunun çok daha derinlerde olduğu açıkça görülüyor. Çünkü dünya orduları küçülüp yatay yapılanırken TSK hâlâ soğuk savaş mantığıyla büyüyüp dikey yapılanmada ısrar ediyor. 730 bin kişilik devasa bir ordumuz var ama yanlış modelde ısrar edildiği için bırakın küçülmeyi 200 bin ilave askere ihtiyaç duyuyoruz.

İŞTE TSK’NIN RÖNTGENİ
Bugüne kadar üzerinde spekülasyon yapılan birçok veri Genelkurmay tarafından hazırlanan bir raporda net olarak ortaya kondu. Buna göre TSK’nın sivil memur dahil personel sayısı 730 bin. Bu rakamın açılımı şöyle;
470 bin er ve erbaş.
Yedek subaylar dahil 46 bin subay var.
100 bin astsubay,
70 bin uzman
ve 50 bin sivil memur var.
363 adet general ve amiral de TSK’da görev yapıyor.
Maaş ödenen personel sayısı 275 bin kişi.
 
470 bin er ve erbaşın dağılımı ise şöyle.
470 bin kişilik kuvvetin 170 bini Jandarma’dan. Jandarma’da maaş ödenen personel sayısı Sahil Güvenlik dahil 70 bin kişi. Kara Kuvvetleri’nde maaş ödenen personel sayısı 120 bin. 470 bin kişilik er ve erbaşın da 240 bini Kara Kuvvetleri’nde. Deniz ve Hava Kuvvetleri’nde ise 30’ar bin er ve erbaş var.


Generallerde ise dağılım şöyle:
110’u Hava ve Deniz, 220’si Kara Kuvvetleri. 30’u da Jandarma’da. Bu önemli bir gösterge çünkü Türk ordusunun Kara Kuvvetleri ağırlıklı yapılandırıldığı görülüyor. Oysaki gerek etrafımızdaki deniz yoğunluğu gerekse de bulunduğumuz bölgenin hassasiyeti nedeniyle Deniz ve Hava Kuvvetleri’nin güçlendirilmesi öngörülüyordu. Org. Hilmi Özkök döneminde yapılan stratejik planda ağırlığın Deniz ve Hava Kuvvetleri’ne kaydırılması öngörülüyordu. Koşaner ve ekibi tarafından yapılan planlamada dikkat çeken noktalardan birisi de şu: Ordunun stratejik vizyonunda Kara Kuvvetleri ağırlığını sürdürecek.

TSK, NATO’daki benzerleri ile karşılaştırıldığında hem asker sayısı hem de general ve amiral miktarındaki fazlılıkları dikkat çekiyor. İlginç olan şu, TSK’da ki general sayısı hiç azalmamış aksine sürekli artış göstermiş. 1980’lerde 275 olan general sayısı 1990’larda 325’e, 2000’lerde 360’a ve 2010’da 370’e çıktı.
SOĞUK SAVAŞ BİTTİ AMA...
1980’li yıllar, Soğuk Savaş nedeniyle tüm dünyada orduların şekillenmesinde önemli faktördü. Türkiye’nin komşularından sadece Yunanistan NATO ülkesiydi ve tabiri caizse üç tarafı deniz 4 tarafı düşmanla çevriliydi. O yüzden sayıca kalabalık ve sınırlara yakın bir konuşlanma tercih edildi. Yalnız teknoloji olarak eski ve Amerika’nın kullanımdan kaldırdığı cihazlarla donatılmış olduğu için açık personel özellikle de generallerle kapatıldı. 
1990’lar ise Sovyet tehdidinin ortadan kalkmasıyla dünya orduları da küçülmeye gitti. Bu aşamada alay tümen sistemin kaldırılarak tugay-kolordu sistemine geçildi. Bu değişikliğin amacı TSK’yı statik savunma anlayışına dayanan hantal yapısından kurtarıp daha elastiki ve yönetilebilir bir sisteme dönüştürülmesiydi. Ancak bu dönüşüm sadece kağıt üzerinde kaldı. Çünkü eskiden albayların idare ettiği alayların ismi tugay oldu ve başına bir tuğgeneral kondu. Lağvedilen tümenlerin ise ismi kolordu oldu ve başına da korgeneral atandı. Yani küçülme general sayısının artırılması gibi bir sonuç doğurdu.

Alaylar lağvedildiği için albayların komuta edeceği birlik kalmadı. Kara Kuvvetleri’nde tugg. kadrosu 96. Fakat 4 binin üzerinde albay var. Fakat albayların atanabileceği alay sayısı 10’un altında. Böyle olunca albaylar Tugay Komutan Yardımcısı, Karargah’ta Şube Müdürü, Denetleme heyeti üyesi ve liselerde milli güvenlik derslerinde öğretmen oldular.

Oysa NATO sisteminde alaylar önemlidir ve albaylar da general kadar itibarlıdır. Yeniden yapılanma çalışmaları sırasında tümenlerin kaldırılması ile birlikte bu kez tümgenerallerin komuta edeceği birlik kalmadı. Teşkilat değişikliği neticesinde tümgeneraller kontenjanının azaltılması veya başka ülkelerde olduğu gibi tümgeneral rütbesinin kaldırılması düşünülebilirdi. Mesela Danimarka’da tugay olmadığı için tugg. kadrosu da yok. Böyle olunca tümgeneraller için kadro arayışına gidildi. Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlıkları’nda bulunan daire başkanları da tümgeneral seviyesine çıkarıldı.

Sınıf okulları da tümgeneral seviyesine çıkarıldı. Tümgenerallere kadro bulundu fakat trajikomik durumlar ortaya çıktı. Şöyle ki; Kara Harp Okulu’nda 700 harbiyelinin başında bir yarbay var. Herbiri 200 öğrenciyi geçmeyen Deniz, Kara, Hava Harp Akademisi ile Silahlı Kuvvetler Akademisi ile Milli Güvenlik Akademisi’nin başında birer tümgeneral görev yapıyor. 6 tümgeneralin başında ise bir Harp Akademileri Komutanı olarak bir orgeneral var. Üstelik bir korgeneral de komutan yardımcısı olarak atanıyor. 1990’lı yıllarda olayın personel boyutu düşünülmeden yapılan bu teşkilat değişikliği maalesef aradan geçen 20 yılı aşkın süredir de düzeltilmedi. Çarpıklık aynen sürdüğü için general ve amiral sayısı sürekli artan hantal bir yapı oluştu. İşin acı tarafı ise bu yapının düzeltilmesi için hiçbir çalışma yapılmadı.

Dünya yatay yapılanırken biz tersini yapıyoruz
NATO ülkelerinde ordular yatay yapılanıyor. Bu yapılanmanın temel özelliği ise şu: Kararlar daha çok alt kademelerde alınır ancak çok önemli konular komutana arz edilir. Böylece general sayısı düşük tutulur. Mesela NATO’nun en önemli harekatı olan Afganistan’daki İSAF karargahında 80 proje subayına karşın bir general bulunuyor. NATO’ya en yakın modelleme ise Türkiye’de Jandarma’da. Jandarma’da şube müdürleri binbaşı ve yarbay seviyesinde.

Daire başkanları ise albay. Korg. rütbesindeki Kurmay Başkanı’na bağlı olarak sadece 5 general görev yapıyor. Oysa komutanlık bünyesinde 300 bin personel var ve Türkiye’nin her yerinde teşkilatı mevcut. Genelkurmay Karargahı’nda ise 36, Hava Kuvvetleri’nde 16 general, Deniz Kuvvetleri’nde 10 amiral, MSB’de 13 general ‘karargah’ görevinde. Bu durumda ortalama her 10-20 proje subayına bir general düşüyor. Ayrıca ordudaki toplam general amiral sayısının tam yarısı; yani 170 general Ankara’da çalışıyor. Bu tip teşkilat yapılanmalarında ise tüm kararlar generaller tarafından alınmakta.

Proje subayları ise alınan kararları sunum haline getirmekten öteye geçememekte. Hal böyle olunca NATO’da bir binbaşının verdiği kararları TSK’da tümgeneral ya da korgeneral veriyor. Adı son dönemde ‘Gatakulli’ tartışmaları ile gündemden düşmeyen GATA’da ise durum biraz daha karışık. TSK personel kanunu general sayısını sınırlandırıyor. Bunun tek istisnası GATA. Şu anda GATA’da 7 general sadece anabilim dalı veya bilim dalı başkanı olarak görev yapıyor. Ancak altında 5 ya da 10 personelin görev yaptığı bilim dallarının başına bir general atanması manidar.

Bir gün Yunan gelirse!
TSK’nın teşkilat yapısındaki çarpıklıkların detaylarına biraz daha inince düşündürücü tablolar ortaya çıkıyor. 1980’li yıllarda soğuk savaşın etkisiyle statik savunma politikası gereği kritik bölgelere birlikler yerleştiriliyordu. Bu dönemlerde birliklerin bir bölgeden başka bir bölgeye nakli kolay olmadığı için bu o dönem için makul karşılanabilir.

Fakat Soğuk Savaş’ın çoktan bittiği, dünya ordularının kıtalararası operasyonlara giriştiği günümüzde Türk Ordusu hâlâ statik savunma hattında. 2011 yılının modern dünyasında Trakya’da neredeyse her ilçede bir tugay bulunuyor. Edirne, Kırklareli, Keşan, Tekirdağ, Gelibolu, Malkara, Lüleburgaz, Babaeski ve Çerkezköy’de tugaylar var. Bütün bu tugaylar bir gün ‘Yunan gelirse’ diye bekliyor.

Doğu sınırlarımızda da var. Kars, Sarıkamış, Ardahan, Artvin, Ağrı, Doğubeyazıt, Patnos ve diğerleri. ‘Bir gün Ruslar gelebilir’ diye tüm sınıra tugayları yığdık. Benzeri çarpıklıklar teşkilat yapısında da var. Başında bir orgeneralin bulunduğu Ege Ordusu’ndaki yıllardır kaldırılacağı söylendiği halde yapılamaz, sadece 4 tugay var. Başında bir korgeneralin bulunduğu 6. Kolordu’da ise 2 tugay var. Her generale bir kadro bulma düşüncesiyle hareket edince ortaya kafası gövdesinden büyük bir yapı çıkıyor.

Peki dönüşüm nasıl olacak?
TSK’nın hantal bir yapıda olduğu tartışma götürmez. Peki dönüşüm nasıl yapılacak? Orduların dönüşümü çok zordur. Çünkü bir nehirde akıntıya kapılıp gidiyorsanız değişim ihtiyacını göremezsiniz. Bu yüzden NATO ülkelerinde silahlı kuvvetlerin dönüşümü için ayrı komutanlıklar kurulur. Mesela Almanya böyle yaptı. Ayrı karargahlar kurarak değişimi dışarıdan yaptılar. Böylece orduları günün şartlarına uygun hale geldi. NATO ülkelerinde silahlı kuvvetlerdeki küçülmeler hep sivil irade ve bütçe doğrultusunda yapıldı. Sivil irade silahlı kuvvetlerde belli bir yüzde oranında azalma istiyor. Silahlı kuvvetler de kendisinden istenenoranda teşkilatını değiştiriyor.

ÖZKÖK GÖRMÜŞTÜ
Bizde ise durum biraz farklı. TSK, askerlikten çok siyaset yaptığı için sivil iradeyle uyumlu çalışmaktan çok çatışmayı tercih etti. Ayrıca devre arkadaşlığı, personel mağdur olmasın vs. gerekçelerle küçülmeye gidilemedi. Generallerin sayısını da terfi bekleyenlerin beklentilerini kırmamak için azaltmadılar.
Bu nedenle ‘küçülme’ adına yapılan çalışmaların hiçbirinde hedefe ulaşılamadı. Bu durumun yönetilemez olduğunu Org. Hilmi Özkök görmüş ve ‘Kral çıplak, bu hantallıkla yürümez, küçülüp etkinleşmemiz lazım’ demişti. O da Balyoz ve Sarıkız gibi planlarla boğuşmaktan projelerini hayata geçiremedi. Bu şartlar altında TSK’daki dönüşüm için sivil irade tarafından belirli bir hedef konmalı, personel miktarını azaltacak tedbirleri almalı. Yoksa biz her terör saldırısından sonra her şeye yeniden başlamış gibi tartışmaya devam ederiz.