Terörü teröre karşı operasyonların tetiklediği ve güvenlik ve şiddet merkezli süren Kürt sorununun tam da bu olduğu doğru bir tez değil.
Çünkü: 1. Terörün kendine ait gayeleri var. Dolayısıyla operasyonlar olmasa da terör olacak. 2. Terörün bizi böyle düşündürüp, bizzat varlık gayelerini Türkiye'ye dayatmak istemediğini kim iddia edebilir? Bir yanda teröre sadece terörist açısından yaklaşan ifrat yaklaşım var; diğer yanda, haylidir özellikle bazı liberaller ve onların yedeğindeki İslâmcılar tarafından seslendirilen tefrit yaklaşım var: Terörle savaşı bırakma, KCK'ya dokunmama, terörü siyasî zemine çekme. Bu tefrit yaklaşımın bizzat teröre yarayan bir yaklaşım olduğunu, bir defa daha BDP'nin tavırları ve son Silvan katliamı ortaya koyuverdi. Hasan Cemal'in Kandil operasyonu ile, Cengiz Çandar'ın raporu çöküverdi. Dün "Öcalan'la görüşülüp BDP bağlanmalı, dağdan iniş sağlanmalı." diyenler, aradan iki gün geçmeden "BDP, Öcalan'ı sattı." diyorlar. Bunların hepsi yanlış. Çünkü BDP'nin de, Öcalan'ın da arkasında Öcalan'ı ortaya çıkaran, zamanı gelince paketleyip bize teslim eden ve onu idam etmemek için o tarihte Türkiye'ye idam cezasını kaldırtacak kadar hükmedebilen güçler var.
İkinci olarak, hiçbir zemin, teröre gerekçe olamaz; mağduriyet, mağdur tarafın gadredici olmasına meşruiyet teşkil etmez. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Kürt olmayan Müslümanlar da çok zulüm gördü; ama onlar, bırakın teröre başvurmayı, kendilerini fiilî olarak savunmaya bile yeltenmediler ve eğer Türkiye Cumhuriyeti bugün şeflik dönemleri Türkiye'sinden bugünkü Türkiye'ye gelmişse onların sabırları, sebatları ve meşrû gayretleri sayesinde geldi. Bugün Kürtlere el uzatanlar da onlar. Ayrıca, terörle mücadele, teröristle mücadeleyi de içine alır. Bünyedeki hastalığın bir sebebi, bir de hastalığın kendisi vardır. Hastalık tedavi edilirken, sadece sebebiyle meşgul olunmaz. Hastalık da tedavi edilir. Sadece sebeple meşgul olunursa, o hastalık yayılarak ve başka hastalıklara zemin hazırlayarak devam edebilir. Fakat hastalığın da tedavisi, onun sebebini de içine alır ve sebebi de yok eder. O bakımdan, terörist yenilmeden terör yenilemez ve bir "Kürt meselesi" varsa, bu mesele çözülemez.
AK Parti iktidarı, Güneydoğu'ya ciddî el attı; Hakkâri gibi yerlerde kişi başına sürekli nakdî yardım yapılıyor. Fakat buna rağmen AK Parti reyleri azaldığı gibi, terör de durmuyor. Çünkü terörün sebebi halkın mağduriyetini gidermek ve Kürtlere bazı haklar sağlamak değil. Buna karşılık, halk, devletin kendisiyle ilgilenmesini teröre bağlıyor ve bundan dolayı bir kısım halk, BDP ve PKK'ya destek veriyor. Ayrıca, halk üzerinde çok ciddî baskı var. Her ev ve herkes fişleniyor ve insanlar tehdit altında yaşıyor. Dolayısıyla, devletin PKK, KCK ve BDP'nin üzerinde gücünü, fakat âdil ve merhametli gücünü hissettirmesi gerekiyor. Bunun için de yapılması gereken ilk iş, terörle mücadelenin askerin elinden alınması; çünkü bu mücadele askerle kazanılamadığı gibi, asker, bu mücadele bahanesiyle demokratikleşmenin gerektirdiği şekilde sahasına da çekilemiyor.
Bugün AK Parti iktidarı, terörle mücadelede önceki bütün iktidarlardan çok daha avantajlı durumda. Artık Güneydoğu dahil, Türkiye'de polis bölgelerinde ciddî problem yaşanmıyor. KCK operasyonlarıyla örgüte para ve insan gücü akışı ciddî darbe yedi ve dağda sıkıntılar başladı. Yine iktidarın sağlam duruşu, polisin ve demokratikleşen yargının samimî gayretleriyle devam eden Ergenekon ve Balyoz gibi davalarla asker sahasına çekilmeye başladı. Bütün bunlara rağmen iktidar, hâlâ terörü askere havale etmekten vazgeçemedi; onca başarısızlığın hesabı ne bizzat ordunun kendisi tarafından ne de iktidar tarafından sorulabildi. 30 yıllık terör, hiçbir sorumlu komutanı ve Genelkurmay başkanını istifa veya görevden alma yoluyla makamından edemedi. Bu böyle devam ettikçe ve iktidar terörle mücadeleyi askerden alıp, teşkil edilecek özel emniyet kuvvetlerine devredemedikçe daha çok Silvan'lar yaşanacaktır.