15 Eylül 2010 Çarşamba

Asker siyasetin kapsama alanına giriyor / Atılgan Bayar

Türkiye'de yıllarca 'Asker siyasetin içinde değildir' denildi.

Hakikaten değildi ve siyasetin içinde olmaması da, onun ayrı bir güç ve karar odağı olarak fonksiyon etmesine, siyaset tarafından denetlenememesine neden oldu.
Oysa belki de doğru olanın 'Asker siyasetin içinde değildir' şık cümlesindense, 'Asker siyasal mekanizmanın içinde ve siyasetin kontrolünde olmalıdır' önermesi olduğu söyleniyor.

Örneğin Amerika gibi, adına başkanlık sistemi denilen bir 'Kongre Yönetimi'nde, asker siyasetin içindedir.

Karar mekanizmalarında efektif roller alırlar.

Siyasal iktidar tarafından atanır veya görevden alınırlar. Mekanizma, siyasal iktidarın karar ve inisiyatifiyle iki yönlü de çalışabilir.

Örneğin, Amerikan Genelkurmay Başkanı'nın, Rumsfeld için 'Tahammül edilmez bir hal aldı' açıklamasından üç gün sonra Rumsfeld istifa etmiştir.

Bu örnek Amerikan türü başkanlık sisteminde askerin siyaset içindeki rolünü anlamak için de bir ipucu olabilir.

Türkiye 'askerin siyaset dışında' kalıp, kendi başına bir güç odağı olduğu bir vesayet sisteminden; askerin siyasetin kapsama alanı içinde olduğu ve tamamen milli irade tarafından yönetildiği bir demokrasiye geçişin yolunda ilerlemeye çalışıyor.

Elbette bu geçişin en sağlıklı tesisi başkanlık sistemiyle olabileceği için, artık başkanlık sistemi tartışması gelip gündemin ortasına oturdu.

Aslında, yeni bir tartışma değil bu...
Siyaset ve bürokrasinin uzun zamandır gündeminde olan bu düşünsel tartışmaların medya ve bir kısım siyaset eliti tarafından anlaşılması biraz uzun zaman aldı.
2006 yılında yazdığımız, 'AK Parti kongresinin deşifresi' ve 2007 yılında yazdığımız, 'Duyduklarınız başkanlık sisteminin ayak sesleri' başlıklı analizlerle süreci anlamaya çalışmış ve anlatmaya başlamıştık.

Medya ve siyaset eliti, her nedense gündemde görmek istememişti konuyu.

Bugünse, manşetlerine çekmek zorunda kaldığında, arka planı olmayan, uzaydan daha yeni inmiş bir tartışma gibi bağlamsız sunabilmesinin ardındaki sebep bu.

CHP'ye gelince...

Politikasını topluma bir proje sunmak değil, sunulan projelere reaksiyon göstermek üzerine inşa ettiği ve bu reaksiyonları da otomatiğe bağladığı için; 'şeriat geliyor' endişeli ve ekonomist muhalefet merkezli politikalar yürütmeye devam etti.

Oysa, AK Parti'nin çok kapsamlı, apaçık bir demokratikleşme, sivilleşme ve başkanlık sistemi ajandası vardı. Ulusal birliğin tahkimi yolundaki tartışmalar ve çalışmalar da genelde bir başkanlık sistemi önerisinde nihayetleniyordu.

Şimdi, şaşkın bir biçimde, medya ile birlikte neler olduğunu anlamaya çalışıyor CHP.

Demokratikleşme, açılım ve sivilleşme siyasetlerini 'takiye' diye değerlendiren medya ve bir kısım siyaset elitinin başın gelebilecek en kötü şey geldi.

Takiyeye karşı bir politika yazmışlardı ama samimi bir demokratikleşme, açılım ve başkanlık sistemine geçiş süreci için hiç bir hazırlıkları yoktu.

Belki de zihinsel bir hazırlıkları olmadığı, süreçte tam da bu yüzden de yer almak istemedikleri için gerçekliği göremediler... Değişimin içinde yer ve rol alamadılar...

Kim bilir?

Sürecin başlangıcını nasıl analiz etmiştik?
'Türkiye'de silahlı kuvvetler, 'Pentagon' gibi bir güç odağı olarak net bir biçimde tanımlanmamış ve siyasetin içinde yer almış değildir. MİT de siyasetin içinde değildir. Ancak, Amerika gibi bir başkanlık sisteminde CIA ve Pentagon siyasetin içindedir. Orada FBI siyasetin içinde değildir.

AK Parti geliştirdiği modelde; askeri, siyasi sistemin içine almayı ön plana çıkartacaktır.'

AK Parti Kongresi'nin Deşifresi, 2006, Habertürk.

'Önümüzdeki dönem, AK Parti iktidarının TSK'ya siyasal sistem içinde yasal düzenlemelerle yer alabileceği modeller teklif edeceği bir dönem olacaktır. Elbette, bu model Amerikan Başkanlık Sistemi'nde ordunun siyaset içindeki fonksiyonundan esinlenecektir. Türk devlet sistemi için yeni tekliflerin tartışıldığı bir noktadayız.'

Duyduklarınız Başkanlık Sistemi'nin Ayak Sesleri, 2007, Habertürk.