Aaa; 1 varmış, 2 yokmuş.
Bi de baktık ki; Ergenekon takma adıyla anılan, devletin kılcal
damarlarına nüfuz etmiş, o sinsi, o kronik darbeci, o Türk siyasetini
dizayn edici örgüt yokmuş.
Hiç bir zaman var olmamış.
Olay, yalnız ve yalnızca Cemaatin kurduğu kumpaslar silsilesi ve kuru iftiralar yığınından ibaret imiş!
Onların hakkından gelinince, geride kalanların ittifakı bööle bi
oluşum olmadığını, şıpın işi ve sevinç içinde ispatlayıp aman nasıl da
rahatlamışlarmış.
Havuz Medyası, Hürriyet, kendini ''solcu'' addeden nasyonalistler filan el ele, kol kola.
Bir bayram coşkusu, bir kutlamalar!
Ama asıl kutlanması gereken Hürriyet gastesi burada.
En öncesinden ve 28 Şubattaki operasyonelliğinden on yıllar ve yıllar boyunca milim taviz vermedi.
Ennn Gezici /en keskin muhalif pozundaki günlerinde dahi hep ''içerde
haksız yere yatan albayım benim!'', ''içerde yok yere yatan paşamın
güzeller güzeli kızı gözyaşları içinde konuştu'', ''külliyen haksızlığa
uğrayan generalin damadı CD'lerin mantığını ne biçim çöketti!''
propagandalamasını, bir saniye olsun kesmedi.
Askeri vesayetin borazanıydı. Ve hep öyle kaldı.
Şimdi askeri vesayet Erdoğan diktasıyla el ele göz göze, cümlemizi darbelerken de, zil takıp oynayabilir.
Erdoğanistler üç taş attı, baş operatör cerrah Ahmet Hakan bi dövüldü diye; tertemiz olduğu sanrısıyla da varolabilir.
Ama Ergenekonu Sağırlama İttifakının en önemli parçası nasıl Bakarkör
Kemalistler ise, en büyük yapıtaşı ustası da Hürriyet gastesidir.
Tebrikler Hürriyet! Kendinden bekleneni yaptın. Rahat!
21 Nisan günü Ahmet Altan P24 sitesinde mükemmel bir yazı yazdı.
Hasan Cemal usulü, yazının tamamını alıntılayıp altına 1 AYNEN KATILIYORUM döşenerek yazımı tamamlayabilirim de-
Daha Hasan Cemalleşmeme biraz var, deyip, aşağıda okuyacağınız, bence can alıcı şu iki cümleyi alayım:
Balyoz belgelerinin Gölcük’teki Donanma İstihbarat
Başkanlığından çıkması tamamen “kötü cinin” işi… Onun için kimse
yıllardır dönüp de orduya “o belgeler oradan nasıl çıktı” diye sormuyor.
Donanma Komutanlığı İstihbarat Başkanlığı canı isteyen
herkesin girip bu planları bırakıp çıkabileceği bir yer... Sanırsın
orası Mahmutpaşa pazarı… Giren çıkan belli olmadığı için planların oraya
nasıl konduğunu da kimse bulamıyor.
Kürtler 1990'ların, faili meçhullerin hesabı sorulmuyor diye Ergenekon Davasına baştan küstü de-
Bu AKP'yle birlikte zil takıp oynayanlara NE oluyor?
Ki, Kürt Hareketi haklıdır.
Dava başından eksikliydi.
Ahmet Şık gibi düzgün bir gazeteciyi süründürecek kadar kusurluydu.
Sakatlanmış hukuk sistemimizin (ki, yetmez ama evetçilerin en başından beri temel takıntısı tam da bu!) yansımasıydı.
Ama ESASI doğruydu. Mühim bir davaydı.
Hem de bu memlekette demokrasinin kaderini değiştirebilecek kadar mühim.
Bu memlekette demokrasiye sınıf atlatacakların değil, her daim
anaokulunda kalmasını sağlayacakların Uluğ İttifakıyla berhava edildi!
Yahu, düzenli aralıklarla darbe hakikatıyla sarsılmış bu ülkede Ergenekon Canavarı yeni bir darbe planlamıyordu; öyle mi?
Güldürmeyin insanı!
Demirel'in lafını bir nevi kullanmam icap ederse ''Bana Türk Ordusu darbe planlamıyor dedirtemezsiniz!''
Darbecilik, yönetime el koyma güdüsü / vazifeşinaslığı Askeri Vesayetin genetik kodlarında var!
Hangimiz masumuz?
Hangimizin kalbinin derinlerinde bir ''iyi asker gelip bizi
kurtaracak, bu kötü düzene bir çeki düzen verecek'' hissiyatlanması dip
köşe bucaklarda saklanmıyor?
Donanma Komutanlığından çıkan CD'lerdeki tutarsızlıklar / tuhaflıklar
üstüne, değme avukatın düzemeyeceği savunma metinleri topaçladı
yıllarca Ezgi Başaran ve onun Radikal gazetesi.
İlker Başbuğ'u görüyorsunuz, değil mi?
Suratını, üslubunu, ''Hep Azerbaycan'la birleşmek istedim'' tarzı laflarını?
Bu tarz kafaların başında olduğu Türk Askeriyesinin CD'leri de tabii
ki Harvard'da verilmiş bir doktora tezi tutarlılığında, özeninde,
kalitesinde olmayacak.
Saçma sapan kısımları olacak. Tutarsız ve mantıksızlıktan geçilmeyecek.
Dünya İntihal Şampiyonu Türklerin çiziktirdiği (sözümona) doktora tezlerine bakarsanız ne dediğimi anlarsınız.
Bu millet bu kadar düşünebiliyor. Bu kadar yazabiliyor!
Askeriyesiyle de, doktoralısıyla da: DÜZEY BU!
Hem o da yalan, bu da yalan- diyelim. Saf ve salaklıkta çok ısrarcıysak.
Peki Mustafa Balbay'la Özden Örnek'in darbe günlükleri de mi yalan?
Adamlar yıllarca, on yıllarca satır satır darbeci ruhlarının, hayatlarının, faaliyetlerinin kaydını tutmuşlar.
Memlekette Balzac vardı da ona mı yazdırdılar bu cilt cilt günlükleri?
Gırtlağına kadar yolsuzluğa bulaşmış bir yönetim, iktidarı
kaptırmamak için Ergenekon'un kucağına oturmuş ve Kürtler'e topyekün
savaş açmış olabilir.
Ki, neden olsun? Ama diyelim kılcal damarlarınızdaki Kürt Düşmanlığı ve Askeriye Aşkı, sesinizi çıkarmanıza engel.
Ama bu kadar nefret dolu olduğunuz AKP hegemonyasının ekmeğine yağ
sürdüğünüzün, canlarına can kattığınızın HİÇ Mİ FARKINDA DEĞİLSİNİZ?
Kemalist / Askeri Vesayetçi körlükle dindarlık kisvesi altında menfaatperestlik arasında sıkışıp kalmışız.
Al birini vur ötekine!
Yanmışız biz.