NOKTA | Ertuğrul ERBAŞ / ertugrulerbas@derginokta.com
Profesör Haluk Savaş, Gaziantep Havalimanı’na indiğinde saatler gece yarısına dakikalar kalmıştı. Yorgun argın taşıdığı bagajıyla uçağa yanaşan merdivenlerden indi... İç Hatlar binasına doğru yürüdü. Ertesi gün başlayacak yoğun iş temposunun planlarını zihninden geçirirken bir Arap turistin apronda park halinde bekleyen yolcu uçağının önünde selfie çektiğini gördü. Tam da uçağın önüne geldiğinde dışındaki “Qatar” yazısını gördü. Katar uçağının Antep’te ne işi vardı? Dubai’ye bir kaç kez gittiği için biliyordu ki Katar Havayolları’nın Gaziantep uçuşu yoktu. Biraz daha yaklaşınca uçağın pencere panjurlarının sıkı sıkıya örtülmüş olduğunu farketti. Merakı daha da arttı. Cep telefonunu çıkardı, sanal deklanşöre bastı. Çektiği o fotoğrafı Twitter hesabından şu yorumla paylaştı: “Katar Hava Yolları uçağı bayram değil seyran değil Gaziantep’te ne yapıyor ki acaba?”
Profesör Savaş’ın bu Tweet’i sosyal medyada etkili paylaşım aldı. İlgi onu da şaşırtınca Profesör Savaş’ın ‘imalı’ yorumu bu kez şöyle oldu: “Bu Tweet neden bu kadar ilgi gördü ki, anlayamadım? Basit bir soru... :)”
Tweet’in altına onlarca “dolarlı, silahlı, mücahitli” komplo teorisinin yerleşmesi gecikmedi. Ama -enteresandır- yorumlardan biri “ne var bunda?” tadındaydı:
“2011’den bu yana Suudi Arabistan ve Katar uçakları Antakya, Gaziantep Havaalanlarına düzenli sefer yapıyor.”
Bırakın düzenli seferi Gaziantep’e inen tek Katar uçağı 2013 yılındaki bir C5 nakliye uçağıydı. O da Suriyeli göçmenlere insani yardım için inmişti. Ama yine de Gaziantep’i iyi bilen birine sormak lazımdı...
Profesör Savaş’ı ofisinden aradığımda telefona cevap veren kibar bir hanımefendi “Hocanın muayenede olduğunu” söyledi. Saatler geçti. Tam da “Herhalde aramayacak” diye düşünüyordum ki; telefonun gelen arama ikazına “342” alan kodu yansıyıverdi. Aynı kibar hanımefendi bu kez “Hocamız hatta” diyordu:
- Hocam; bayram değil seyran değil. Ne diye çektiniz o fotoğrafı?
- Ben vatandaşlık sorumluluğu taşıyan biriyim. Bu sorumluluk, beni çevremde olan bitene karşı daha bir duyarlı olmama zorluyor. Suriye derken, IŞİD derken o sorumluluk duygum daha da katlandı. Biliyor musunuz? Antep Emniyetine yapılan bombalı saldırıdan önce o caddede üç burkalı kadın görmüştüm. O burkalı kadınları da çok şüpheli bulmuştum. Ama yanlış anlaşılır diye paylaşmadım. Keşke paylaşsaydım...
- Uçağı da şüpheli mi buldunuz?
- On altı yıldır Gaziantep’teyim. Bakınız kaçtır bu havalimanını kullanıyorum. Ama şimdiye kadar hiç Katar uçağı görmüş değilim. Hem de bir çok kez Dubai’ye gitmeme rağmen. Üstelik uçağın pencerelerinin kapalı olması da garibime gitmişti.
- Attığınız Tweet’in bu kadar ses getireceğini öngörmüş müydünüz?
- Hayır. Hem ben o Tweet’te yorum yapmadım ki? Sadece bir soru sordum. Haksız da bir soru değil... Sorumlu bir vatandaş olarak merak ettim: “Bu uçağın burada ne işi var?”
Başka bir havacılık sayfasına baktığımızda ise o iki A319’un tescil işaretleri ve isimlerine ulaşıyoruz: A7-CJA / Al Hilal ile A7-CJB / Al Jasra uçakları.
Haberin devamını daha iyi anlamanız açısından kısa bir ansiklopedik bilgi:
Tıpkı otomobilleri tescilleyen plakalar gibi sivil havacılıkta her uçağın bir “Milliyet İşareti” (National Mark) ile “Tescil İşareti” (Registration Mark) bulunur. Bu işaretlerin niteliği, ICAO (International Civil Aviation Organization - Uluslararası Sivil Havacılık Organizasyonu) EK7 sözleşmesinde A’dan Z’ye tüm detaylarıyla belirlenir. Türkiye’de ise SHGM (Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü) “Hava Aracı Milliyeti ve Tescil İşaretleri Talimatı”nda konu ayrıntılı olarak düzenlenir.
Talimata göre; milliyet ve tescil işareti uçağın kuyruk kısmında “tastamam” olarak yer alır. Tescil işaretinin son iki harfi ise NLG (Nose Landing Gear - Burun İniş Takımı) kapısı üzerine yazılır.
Şimdi burası önemli: Adı üstünde; tescil. Dolayısıyla hiçbir uçağın tescil işareti aynı olamaz.
Bu kısa bilginin ardından Haluk Hoca’nın paylaştığı fotoğrafı incelemeye devam edelim. Uçağın bir Airbus A319 olduğunu söylemiştik. Her ne kadar kuyruk kısmı kadraja girmese de uçağın NLG kapısı üzerindeki tescil işareti rahatlıkla okunabiliyor: HJ (Hotel-Juliet). Uçağın ismi ise Al Ziyarah olarak okunuyor.
Bir “akıl yürütme” ile HJ tescil işaretinin baş kısmını şöyle dolduruyoruz:
1) Uçak Katar uçağı. Dolayısıyla milliyet işareti A7 olmalı.
2) Uçağın tescil işaretinde HJ’den önceki harf A olmalı. Çünkü Katar Havayollarının tüm Airbus uçaklarında böyle.
3) Böylece uçağın milliyet ve tescil işareti tastamam A7-AHJ (Alfa-Seven-Alfa-Hotel-Juliet) olmalı.
Uçağın milliyet ve tescil işaretinin A7-AHJ olduğunu böylece anladık. Bu kez A7-AHJ’nin başka fotoğrafları olup olmadığına bakıyoruz. Var... Havacılık sayfalarında A7-AHJ Qatar uçağının onlarca-yüzlerce fotoğrafı bulunuyor. Çekim tarihi açısından bize daha yakın olan bir fotoğrafı seçiyoruz:
A7-AHJ’nin aşağıdaki fotoğrafı 14 Şubat 2015 tarihinde Oliver Scheich tarafından Almanya’da çekilmiş. Fakat bir gariplik var! HJ (Hotel-Juliet) tescil işaretli iki uçak aynı değil... İşte ayrıntıda saklanan şeytanın ayak izi...
Her iki uçağın da NLG kapısı üzerindeki tescil işareti aynı: HJ (Hotel-Juliet). Ama iki uçak arasında bariz farklar var. En görüneni “emergency” çıkış kapıları.
Oliver’in fotoğrafını çektiği HJ’nin iki acil çıkış kapısı var. Oysa ki, Haluk Hoca’nın fotoğrafladığı HJ’nin ise tek çıkış kapısı var.
Nedeni şu: Oliver’in resimlediği HJ, bir Airbus A320. Oysa ki Gaziantep’te Haluk Hoca’nın resimlediği HJ ise bir Airbus A319 idi... Eğer; Haluk Hoca’nın çektiği uçak gerçek HJ ise, Oliver’in çektiği uçak ne? Ya da; Eğer; Oliver’in çektiği uçak gerçek HJ ise, Haluk Hoca’nın çektiği uçak ne?
Belli ki son derece katı olan uluslararası havacılık kurallarına rağmen aynı tescil işaretini iki ayrı uçak kullanıyor. Gizemli bir uçak gerçek HJ tescil işaretini sahte biçimde kullanıp, kayıtlarda gözükmeyen gizemli bir uçuş yapıp Gaziantep’e iniyor. Tescil işareti anlaşılan o ki gerçek değil... Uçuş kayıtlarda yok... Camlar tamamen kapalı... Yük ise meçhul…
Eğitim verdiği ofisinde biraz üzgün buluyorum kaptan pilotumuzu. Sebebi Van’daki son altı şehit... “Çok devrelerimi, öğrencilerimi kurban verdim bu terör belasına...” diyerek başlıyor söze. Kısa bir girizgahın ardından sorular:
- Teorimiz doğru mu?
- Doğru! ICAO (International Civil Aviation Organization - Uluslararası Sivil Havacılık Organizasyonu) sözleşmesine göre her uçağın milliyet ve tescil işareti farklıdır. İyi yakalamışsınız.
- Yani iki uçağın tescil işareti aynı olamaz?
- Evet olamaz.
- E nedir peki bu işin sırrı?
- Uçağın tüm parçaları içinde mutlaka bir kimlik bilgisi taşır. Motorunda... Kanat unsurlarında... Kaza-kırım araştırmalarında düşen bir uçağın kimliğine buradan ulaşılır. Tescil işaretleri ise boya ile yazılır. Sonuçta bir boya... Sil, yerine istediğini yaz...
- O zaman bu uçak bir “örtülü operasyon” uçağı mıydı?
- İçinde ne vardı ne taşıyordu bilemem. Siz de söylediniz. Gaziantep havalimanında HJ (Hotel-Juliet) iniş ve kalkışına dair bir bilgi yok.
Biz uçakları ikiye ayırırız; State Aircraft (Devlet Uçağı), Sivil Aircraft (Sivil Uçağı). Devlet işlerinin zaman zaman “dark side” (karanlık taraf) vardır. (Karanlık taraf derken sırlı-gizli taraf kastediliyor. E.E.) Bir savaş pilotu olarak bizzat ben de zaman zaman gizli operasyonlara katıldım. Devlet gizli operasyon yapar. Bunu her devlet yapar. Gizli operasyonlar sırasında da devletin enstrümanları kullanılır. Örneğin CIA. Guantanamo dışında, sorgulama için CIA çoğu zaman “uçak hapishaneleri” kullandı. Sorgu uçakları oradan oraya uçtu durdu. Kimsenin ruhu duymadı.
- Ama gerektiğinde de senatoda, kongrede hesap verdiler.
- Evet. İşin asıl önemli tarafı da bu. Hesap verilebilirlik.
- Peki “dark side” bir operasyonda, bir sivil enstrüman kullanmak sivil havacılık mevzuatına uygun mu?
- Katar HJ (Hotel-Juilett)’i soruyorsunuz?
- Evet.
- Ben size bir şey söyleyeyim mi? Katar havayollarının bile belki bu uçaktan haberi yoktur. (Gülüyor.)
- Sanırım bizim haberimizle artık öğrenecekler. Peki böyle bir kullanımın uluslararası sivil havacılık nezdinde bir yaptırımı olabilir mi? Mesela bir soruşturma?
- ICAO (International Civil Aviation Organization - Uluslararası Sivil Havacılık Organizasyonu) katı kurallara sahiptir. Bırakın bunu, sıradan bir uçak tescil hatasını bile affetmez.
- Kapalı panjurlara ne diyorsunuz?
- Ben de uçağın panjurlarını park halinde iken kapatırım. Ama gündüz! Neden? Güneş ışığı ile kabin gereksiz ısınmasın diye. Ama bu fotoğrafta panjurlar gece bile kapatılmış. Demek ki görülmesini istemedikleri şeyler var. (Bir tebessüm daha...)
- Peki HJ (Hotel Juliet)’in bu halinden bizimkilerin haberi var mıdır?
- Olması lazım. Sonuçta her uçak kendi kimliğiyle uçar. Öyle ben geldim olmaz. Uçağın daha alana inmeden ne zaman geleceği, kimliği falan bunların hepsi bellidir. Muhtemelen de HJ (Hotel-Juliet)’in gerçek kimliğini bizimkiler biliyordur.
Katar Havayolları’na ait HJ (Hotel-Juliet)’in uçuş kayıtlarına bakıldığında bir Gaziantep destinasyonu görünmüyor.
Belli ki kayıt dışı bir uçuş...
Ne diyordu Haluk Hoca: “...bayram değil seyran değil”
O halde o meşhur tekerlemeyi devam ettirelim; “Bayram değil, seyran değil eniştem beni niye öptü?”
Enişte kimdi?
Öpücük, bir hayat öpücüğü müydü?
Yoksa “alengirli” bir öpücük mü?
Ve asıl önemli soru:
O öpücükten “baba”nın haberi var mıydı?
Hangi babanın olacak?
Devlet babanın...
Profesör Haluk Savaş, Gaziantep Havalimanı’na indiğinde saatler gece yarısına dakikalar kalmıştı. Yorgun argın taşıdığı bagajıyla uçağa yanaşan merdivenlerden indi... İç Hatlar binasına doğru yürüdü. Ertesi gün başlayacak yoğun iş temposunun planlarını zihninden geçirirken bir Arap turistin apronda park halinde bekleyen yolcu uçağının önünde selfie çektiğini gördü. Tam da uçağın önüne geldiğinde dışındaki “Qatar” yazısını gördü. Katar uçağının Antep’te ne işi vardı? Dubai’ye bir kaç kez gittiği için biliyordu ki Katar Havayolları’nın Gaziantep uçuşu yoktu. Biraz daha yaklaşınca uçağın pencere panjurlarının sıkı sıkıya örtülmüş olduğunu farketti. Merakı daha da arttı. Cep telefonunu çıkardı, sanal deklanşöre bastı. Çektiği o fotoğrafı Twitter hesabından şu yorumla paylaştı: “Katar Hava Yolları uçağı bayram değil seyran değil Gaziantep’te ne yapıyor ki acaba?”
Profesör Savaş’ın bu Tweet’i sosyal medyada etkili paylaşım aldı. İlgi onu da şaşırtınca Profesör Savaş’ın ‘imalı’ yorumu bu kez şöyle oldu: “Bu Tweet neden bu kadar ilgi gördü ki, anlayamadım? Basit bir soru... :)”
Tweet’in altına onlarca “dolarlı, silahlı, mücahitli” komplo teorisinin yerleşmesi gecikmedi. Ama -enteresandır- yorumlardan biri “ne var bunda?” tadındaydı:
“2011’den bu yana Suudi Arabistan ve Katar uçakları Antakya, Gaziantep Havaalanlarına düzenli sefer yapıyor.”
KATAR’IN ANTEP’E SEFERİ YOK
Ama internet sayfasına girip de sorguladığımızda görüyoruz ki; Katar havayollarının Gaziantep’e düzenli bir seferi falan yok.Bırakın düzenli seferi Gaziantep’e inen tek Katar uçağı 2013 yılındaki bir C5 nakliye uçağıydı. O da Suriyeli göçmenlere insani yardım için inmişti. Ama yine de Gaziantep’i iyi bilen birine sormak lazımdı...
Profesör Savaş’ı ofisinden aradığımda telefona cevap veren kibar bir hanımefendi “Hocanın muayenede olduğunu” söyledi. Saatler geçti. Tam da “Herhalde aramayacak” diye düşünüyordum ki; telefonun gelen arama ikazına “342” alan kodu yansıyıverdi. Aynı kibar hanımefendi bu kez “Hocamız hatta” diyordu:
- Hocam; bayram değil seyran değil. Ne diye çektiniz o fotoğrafı?
- Ben vatandaşlık sorumluluğu taşıyan biriyim. Bu sorumluluk, beni çevremde olan bitene karşı daha bir duyarlı olmama zorluyor. Suriye derken, IŞİD derken o sorumluluk duygum daha da katlandı. Biliyor musunuz? Antep Emniyetine yapılan bombalı saldırıdan önce o caddede üç burkalı kadın görmüştüm. O burkalı kadınları da çok şüpheli bulmuştum. Ama yanlış anlaşılır diye paylaşmadım. Keşke paylaşsaydım...
- Uçağı da şüpheli mi buldunuz?
- On altı yıldır Gaziantep’teyim. Bakınız kaçtır bu havalimanını kullanıyorum. Ama şimdiye kadar hiç Katar uçağı görmüş değilim. Hem de bir çok kez Dubai’ye gitmeme rağmen. Üstelik uçağın pencerelerinin kapalı olması da garibime gitmişti.
- Attığınız Tweet’in bu kadar ses getireceğini öngörmüş müydünüz?
- Hayır. Hem ben o Tweet’te yorum yapmadım ki? Sadece bir soru sordum. Haksız da bir soru değil... Sorumlu bir vatandaş olarak merak ettim: “Bu uçağın burada ne işi var?”
ŞEYTAN AYRINTIDA...
Acaba bir ipucu var mı diyerek Haluk Hoca’nın paylaştığı fotoğrafı inceliyorum. Küçük bir araştırmanın ardından fotoğraftaki uçağın bir Airbus A319 olduğunu bulmam uzun sürmüyor. Katar Havayolları internet sayfasının “aktif filomuz” diye anonslanan bölümüne baktığımızda anlıyoruz ki, Airbus A319’dan iki adet var:Başka bir havacılık sayfasına baktığımızda ise o iki A319’un tescil işaretleri ve isimlerine ulaşıyoruz: A7-CJA / Al Hilal ile A7-CJB / Al Jasra uçakları.
Haberin devamını daha iyi anlamanız açısından kısa bir ansiklopedik bilgi:
Tıpkı otomobilleri tescilleyen plakalar gibi sivil havacılıkta her uçağın bir “Milliyet İşareti” (National Mark) ile “Tescil İşareti” (Registration Mark) bulunur. Bu işaretlerin niteliği, ICAO (International Civil Aviation Organization - Uluslararası Sivil Havacılık Organizasyonu) EK7 sözleşmesinde A’dan Z’ye tüm detaylarıyla belirlenir. Türkiye’de ise SHGM (Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü) “Hava Aracı Milliyeti ve Tescil İşaretleri Talimatı”nda konu ayrıntılı olarak düzenlenir.
Talimata göre; milliyet ve tescil işareti uçağın kuyruk kısmında “tastamam” olarak yer alır. Tescil işaretinin son iki harfi ise NLG (Nose Landing Gear - Burun İniş Takımı) kapısı üzerine yazılır.
Şimdi burası önemli: Adı üstünde; tescil. Dolayısıyla hiçbir uçağın tescil işareti aynı olamaz.
Bu kısa bilginin ardından Haluk Hoca’nın paylaştığı fotoğrafı incelemeye devam edelim. Uçağın bir Airbus A319 olduğunu söylemiştik. Her ne kadar kuyruk kısmı kadraja girmese de uçağın NLG kapısı üzerindeki tescil işareti rahatlıkla okunabiliyor: HJ (Hotel-Juliet). Uçağın ismi ise Al Ziyarah olarak okunuyor.
Bir “akıl yürütme” ile HJ tescil işaretinin baş kısmını şöyle dolduruyoruz:
1) Uçak Katar uçağı. Dolayısıyla milliyet işareti A7 olmalı.
2) Uçağın tescil işaretinde HJ’den önceki harf A olmalı. Çünkü Katar Havayollarının tüm Airbus uçaklarında böyle.
3) Böylece uçağın milliyet ve tescil işareti tastamam A7-AHJ (Alfa-Seven-Alfa-Hotel-Juliet) olmalı.
Uçağın milliyet ve tescil işaretinin A7-AHJ olduğunu böylece anladık. Bu kez A7-AHJ’nin başka fotoğrafları olup olmadığına bakıyoruz. Var... Havacılık sayfalarında A7-AHJ Qatar uçağının onlarca-yüzlerce fotoğrafı bulunuyor. Çekim tarihi açısından bize daha yakın olan bir fotoğrafı seçiyoruz:
A7-AHJ’nin aşağıdaki fotoğrafı 14 Şubat 2015 tarihinde Oliver Scheich tarafından Almanya’da çekilmiş. Fakat bir gariplik var! HJ (Hotel-Juliet) tescil işaretli iki uçak aynı değil... İşte ayrıntıda saklanan şeytanın ayak izi...
Her iki uçağın da NLG kapısı üzerindeki tescil işareti aynı: HJ (Hotel-Juliet). Ama iki uçak arasında bariz farklar var. En görüneni “emergency” çıkış kapıları.
Oliver’in fotoğrafını çektiği HJ’nin iki acil çıkış kapısı var. Oysa ki, Haluk Hoca’nın fotoğrafladığı HJ’nin ise tek çıkış kapısı var.
Nedeni şu: Oliver’in resimlediği HJ, bir Airbus A320. Oysa ki Gaziantep’te Haluk Hoca’nın resimlediği HJ ise bir Airbus A319 idi... Eğer; Haluk Hoca’nın çektiği uçak gerçek HJ ise, Oliver’in çektiği uçak ne? Ya da; Eğer; Oliver’in çektiği uçak gerçek HJ ise, Haluk Hoca’nın çektiği uçak ne?
Belli ki son derece katı olan uluslararası havacılık kurallarına rağmen aynı tescil işaretini iki ayrı uçak kullanıyor. Gizemli bir uçak gerçek HJ tescil işaretini sahte biçimde kullanıp, kayıtlarda gözükmeyen gizemli bir uçuş yapıp Gaziantep’e iniyor. Tescil işareti anlaşılan o ki gerçek değil... Uçuş kayıtlarda yok... Camlar tamamen kapalı... Yük ise meçhul…
KARANLIK TARAF...
“Acaba bir yerde hata mı yaptık? Peşine düştüğümüz teori doğru mu?” sorularıyla havacılık alanında uzman bir kaptan pilotun yolunu tutuyorum. Kaptan pilot dediysek “harbi” kaptan pilot. Sivil havacılığa geçmeden önce yıllarını yurt savunmasında harcamış TSK’nın yetiştirdiği nadide bir pilot.Eğitim verdiği ofisinde biraz üzgün buluyorum kaptan pilotumuzu. Sebebi Van’daki son altı şehit... “Çok devrelerimi, öğrencilerimi kurban verdim bu terör belasına...” diyerek başlıyor söze. Kısa bir girizgahın ardından sorular:
- Teorimiz doğru mu?
- Doğru! ICAO (International Civil Aviation Organization - Uluslararası Sivil Havacılık Organizasyonu) sözleşmesine göre her uçağın milliyet ve tescil işareti farklıdır. İyi yakalamışsınız.
- Yani iki uçağın tescil işareti aynı olamaz?
- Evet olamaz.
- E nedir peki bu işin sırrı?
- Uçağın tüm parçaları içinde mutlaka bir kimlik bilgisi taşır. Motorunda... Kanat unsurlarında... Kaza-kırım araştırmalarında düşen bir uçağın kimliğine buradan ulaşılır. Tescil işaretleri ise boya ile yazılır. Sonuçta bir boya... Sil, yerine istediğini yaz...
- O zaman bu uçak bir “örtülü operasyon” uçağı mıydı?
- İçinde ne vardı ne taşıyordu bilemem. Siz de söylediniz. Gaziantep havalimanında HJ (Hotel-Juliet) iniş ve kalkışına dair bir bilgi yok.
Biz uçakları ikiye ayırırız; State Aircraft (Devlet Uçağı), Sivil Aircraft (Sivil Uçağı). Devlet işlerinin zaman zaman “dark side” (karanlık taraf) vardır. (Karanlık taraf derken sırlı-gizli taraf kastediliyor. E.E.) Bir savaş pilotu olarak bizzat ben de zaman zaman gizli operasyonlara katıldım. Devlet gizli operasyon yapar. Bunu her devlet yapar. Gizli operasyonlar sırasında da devletin enstrümanları kullanılır. Örneğin CIA. Guantanamo dışında, sorgulama için CIA çoğu zaman “uçak hapishaneleri” kullandı. Sorgu uçakları oradan oraya uçtu durdu. Kimsenin ruhu duymadı.
- Ama gerektiğinde de senatoda, kongrede hesap verdiler.
- Evet. İşin asıl önemli tarafı da bu. Hesap verilebilirlik.
- Peki “dark side” bir operasyonda, bir sivil enstrüman kullanmak sivil havacılık mevzuatına uygun mu?
- Katar HJ (Hotel-Juilett)’i soruyorsunuz?
- Evet.
- Ben size bir şey söyleyeyim mi? Katar havayollarının bile belki bu uçaktan haberi yoktur. (Gülüyor.)
- Sanırım bizim haberimizle artık öğrenecekler. Peki böyle bir kullanımın uluslararası sivil havacılık nezdinde bir yaptırımı olabilir mi? Mesela bir soruşturma?
- ICAO (International Civil Aviation Organization - Uluslararası Sivil Havacılık Organizasyonu) katı kurallara sahiptir. Bırakın bunu, sıradan bir uçak tescil hatasını bile affetmez.
- Kapalı panjurlara ne diyorsunuz?
- Ben de uçağın panjurlarını park halinde iken kapatırım. Ama gündüz! Neden? Güneş ışığı ile kabin gereksiz ısınmasın diye. Ama bu fotoğrafta panjurlar gece bile kapatılmış. Demek ki görülmesini istemedikleri şeyler var. (Bir tebessüm daha...)
- Peki HJ (Hotel Juliet)’in bu halinden bizimkilerin haberi var mıdır?
- Olması lazım. Sonuçta her uçak kendi kimliğiyle uçar. Öyle ben geldim olmaz. Uçağın daha alana inmeden ne zaman geleceği, kimliği falan bunların hepsi bellidir. Muhtemelen de HJ (Hotel-Juliet)’in gerçek kimliğini bizimkiler biliyordur.
O UÇUŞ KAYITLARDA YOK!
Hesap verilebilirlik... Evet devletlerin gizli operasyonları mutlaka olacaktır. Bunu zaten kimse inkar etmiyor. Ama bu noktada görüşlerine başvurduğumuz kaptan pilot da hesap verilebilirlik unsurunu altını özenle çiziyor.Katar Havayolları’na ait HJ (Hotel-Juliet)’in uçuş kayıtlarına bakıldığında bir Gaziantep destinasyonu görünmüyor.
Belli ki kayıt dışı bir uçuş...
Ne diyordu Haluk Hoca: “...bayram değil seyran değil”
O halde o meşhur tekerlemeyi devam ettirelim; “Bayram değil, seyran değil eniştem beni niye öptü?”
Enişte kimdi?
Öpücük, bir hayat öpücüğü müydü?
Yoksa “alengirli” bir öpücük mü?
Ve asıl önemli soru:
O öpücükten “baba”nın haberi var mıydı?
Hangi babanın olacak?
Devlet babanın...