Tutuklu gazeteci Mehmet Baransu, mahkemenin kabul ettiği ama bazı kişilerin sahte dediği belgelere ilişkin şunu soruyor: "Siz neye göre, niçin ve neden sahte diye yazılar yazdınız?" Baransu'nun yazdığı yazının 7. bölümü...
Yine bir isim seminerde konuşuyor. “12 Eylül gibi yapalım” diyor. Bu bölümler yine kararda yok ama devamını almış mahkeme. “12 Eylül öncesinde ülke yangın yerine dönmüş, her gün 50 tane insan ölüyordu. Sağ-sol birbirine girmişti. Ama bir 12 Eylül darbesi bütün bunların hepsini ortadan kaldırdı. O ülke sütliman haline geldi.”
Mahkemenin bu sözleri nasıl kapattığını sanırım artık tahmin edebiliyorsunuz; “Sanığın söylemleri amacını aşmıştır. Ancak suç unsuru yoktur.”
Mahkeme heyeti binlerce sayfalık ses kaydı ve kaydın okunduğu planları, bir iki sayfalık alıntıyla bu şekilde geçiştirip, ses kaydıyla ilgili final cümlesini bağlamış; “Diğer bir kısım sanıkların da benzer nitelikli konuşmaları, Olasılığı En yüksek Senaryonun oynanması kapsamında, o dönemki askeri mevzuat sınırları içinde kaldığı sonucuna varılmıştır.
Her ne kadar plan seminerinde bir kısım sanıklarca amacını aşan konuşmalar yapılmış ise de isnat olunan suça ilişkin yasa maddeleri uyarınca bunların suç oluşturabilmesi için kişisel düşünce ve fikirlerin açıklanması bazında kalmayıp daha ileri bir aşamaya geçilmesi, en azından bir araya gelinerek darbe yapılması konusunda maddi olgularla desteklenecek şekilde bir anlaşmaya varılması gerekmektedir. Sanıkların maddi olgularla desteklenecek şekilde ittifak yaptıkları yönünde bir kanaat ve sonuca varılamamıştır.”
BU PLANLAR SPOR OLSUN DİYE Mİ YAPILDI
Mahkemenin bu gerekçesini okuyunca insan sormadan edemiyor. Abdullah Gül’ü, Tayyip Erdoğan’ı, binlerce AKP’liyi, yüzbinlerce solcu, Kürt, dindar insanı gözaltına alıp, tutuklama planları spor olsun diye mi yapıldı?
Mahkemenin “askeri mevzuata uygun” diyerek akladığı bu planın aynısını, bizler 12 Eylül’de yaşadık. Balyoz’la 12 Eylül askeri darbe planlarının bire bir aynı olmasının nedenini de en iyi mahkeme heyeti biliyor. Çünkü, Çetin Doğan’ın emriyle, 12 Eylül darbe planı olan Bayrak Harekat Planı arşivlerden indirilip, 2003 yılına uyarlandı. 12 Eylül gibi yapalım denmesinin nedeni de buydu.
Balyoz’u aklayan mahkeme heyeti, 12 Eylül darbe planının yargılamasını yapsa ortaya çıkan manzara, gerekçeli kararları hiç kuşkusuz şu olacaktı; “12 Eylül planları yasal, askeri kanunlara uygun, sıkıyönetim planları kapsamında yapılmış, Askeri İç Hizmetler Kanunu 35. Madde kapsamında olduğundan, suç unsuru yok. Darbe değil.
Demirel, Ecevit, Türkeş’in tutuklanması ifade özgürlüğü kapsamında. Küçük çocukların yaşlarının büyütülerek asılması hoş olmamış.”
Bunu uzatabilirim. Mahkeme heyeti farkında değil ama Balyoz’la ilgili gerekçeleri işte bu kadar iç acıtıcı.
PLANLAR İÇ HİZMET KANUNU KAPSAMINDAYMIŞ
“Kumpas, sahte delil” algısıyla Balyoz’un nasıl kapatıldığının bir bölümü bu okuduklarınız.
Mahkeme heyetine göre Balyoz’daki tüm planlar “Askeri İç Hizmet Kanunu 35’inci madde kapsamında yapılmış.” Asker, “Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyetini kollamak ve korumakla görevli olduğu için” yapılan tüm planlar, konuşmalar, insanların tutuklanması da bu kapsamda yasal ve kanuniymiş. Bu kapsamda tüm planlar yapılmış.
Bu kanun maddesi de 13 Temmuz 2013’te yani Balyoz seminerinden çok sonra değiştirilmiş. Çetin Doğan ve arkadaşları Mart 2003’te o toplantıyı yaptıkları, yasa da o tarihte yürürlükte olduğu için askeri kanun kapsamında, yasalmış. Suç yokmuş.
Mahkemenin bu gerekçesinin anlamı çok açık ve şunu söylüyor heyet; Hükümete muhtıra verilmesi, hükümetin düşürülmesi, Milli Mutabakat Hükümeti kurulması, darbe planı yapılması, yüzbinlerce insanın tutuklanması, gazetelerin, sendikaların kapatılması suç değilmiş. Bunlar kanuni ve yasal.
İktidar sarhoşluğuyla bugünlerde ortalıkta “sarhoş” olarak gezen bazı AKP’liler, uyandıklarında ya da uyanabildiklerinde bu gerçeklikle karşılaşacaklar. Yalçın Akdoğan’ın “milli orduya kumpas” sözünün aslında neleri kapattığını, nelerin önünü açtığını görecekler.
GÜNEYDOĞU BAHANESİYLE DARBE KANUNU GERİ GETİRİLMEK İSTENİYOR
Derinlerin komaya soktuğu AKP’lilere “eski bir dost” olarak bir hatırlatma daha yapayım. Bugünlerde Güneydoğu’daki savaş bahane edilip, birileri tüm yetkinin askere verilmesini ve Askeri İç Hizmet Kanunu 35’inci maddenin değiştirilmesini, tekrar eski haline getirilmesini istiyor. Tayyip Erdoğan’la cenazelerde tokalaşan Doğu Perinçek grubunun gazete manşetlerinde bu konuyu gündeme getirmesi de tesadüf olmasa gerek. Erdoğan’ın çevresini kimler kuşattı?
Sorular, sorular, sorular… AKP, “eski devletçe” ele geçirildi, “yeni Türkiye” adı altına eski pazarlanıyor.
Bu yazdıklarıma da birileri “kumpas, sahte” diyebilir. Balyozu aklayan mahkemenin gerekçeli kararının 801’inci sayfasından alıntı yaptım sizlere. Balyoz, “Milli orduya kumpas, sahte belge” gerekçesiyle kapatılmadı. “Yarınlarda kullanılmak üzere üretilen” gerekçelerle dava kapatıldı. .
Balyozu kapatan mahkemenin başkanının bir süre önce Daire Başkanı yapılması da düşündürücü. Hak ederek bu göreve getirildiğinde kuşku yok. Başkan dâhil heyetin Balyoz davasını aklarken kullandığı bir cümleleri vardı; “Bu durum hayatın olağan akışına aykırı” olmuş.
Balyozu aklayan gerekçeli karardan bir başka paragrafla devam edeyim;
DARBE ÖNCESİ PLAN YAPILMASI MEVZUAT GEREĞİYMİŞ
“Gözaltına alınacak kişi ve kuruluşlar, gözaltına alınacak gazeteciler, yararlanılacak basın mensupları, ceza evi, fırın, hastane, pastane, itfaiye gibi birçok kurum ve kuruluşlar, korunması gereken hassas bölgeler gibi birçok listenin bulunduğu ve bu listelerin seminerde tartışıldığı beyan edilmiştir. Tüm seminer kayıtları incelendiğinde, bu konuşmaların, planların askeri mevzuat içinde kaldığı düşünülmüştür. Seminerde gerçek kişi isimlerinin kullanılmaması gerekiyor ise de bunun kullanılmış olmasının sanıkların atılı suçu işledikleri anlamına gelmeyeceği düşünülmüştür.”
Bu gerekçe de aklama kararından. Yorumu sizlere bırakıp, şunu söyleyeyim.
Balyoz sanıkları, avukatlar, medyadaki bazı isimler, işte bu gerekçede bahsedilen tüm bu belgelere ve CD’lere sahte dediler. Onların sahte dediği belge ve CD’lere mahkeme ne demiş kararında; “Bu belgeler, listeler, bahsedilen planlamalar doğru ama biz bunları darbe suçu olarak düşünmüyoruz.”
Şimdi Balyoz sanıkları ve avukatları yanı sıra asıl medyadaki Balyoz sevenler derneğine üye kalemlere şunu sormak gerekiyor; “Balyozu aklayan mahkeme, bu kararıyla yıllarca sahte dediğiniz belge ve planların doğru olduğunu kabul etmiş. Siz neye göre, niçin ve neden sahte diye yazılar yazdınız?
Bu isimler sanırım cevap vermek yerine şunu söyleyeceklerdir. “2003’teki seminerde, 2007’de piyasaya çıkmış yazı fontuyla yazılan belgeler var. Sen de buna cevap ver?”
Balyozu aklayan mahkemenin gerekçeli kararında bu konuya ışık tutacak bilgiler de var. Konuyu farklı yönlere taşıyacak önemli ipuçları var. Bu dizi içinde o bölüm de olacak.
PLAN HUKUKSUZMUŞ AMA SUÇ YOKMUŞ
Tekrar millete “kumpas” denilen ancak farklı gerekçelerle kapatılan karara döneyim.
Çetin Doğan ve arkadaşları, seminerde, “savaşan düşman” diye bir tabir de kullanmıştı. Bu terim, seminer boyunca tartışılmıştı. Seminerin ardından da yine bu terim kapsamında çalışmalar ve planlamalar yapılmıştı. Sanıkları mahkûm eden bir önceki mahkemenin kararında bu terime de vurgu yapılmıştı. Bunun hukuk devletiyle bağdaşmayacağı belirtilmişti.
Kararda şöyle denmişti; “Savaşan düşman kavramıyla Darbe harekâtı sonucunda hedef kitleyi ülkenin hukuk düzeni dışında bir yöntemle bertaraf etme amacına yönelik düşüncesini yansıtmakta olduğu, dosyadaki delilleri doğruladığı belirtilmiştir.”
Balyozu aklayan mahkeme ise ilk mahkemenin bu yoruma bakın ne demiş; “Bir önceki mahkemenin bu yorumuna katılıyoruz. İlk mahkemenin, seminerde ‘savaşan düşman’ teriminin konuşulması ve seminer sonrası aynı konu üzerinde çalışmaların devam etmesinin, hukuk devleti kavramı ile bağdaşmayacağı yönündeki değerlendirmesi mahkememizce de kabul edilmiştir.”
Hukuk dışı çalışmaları bu satırlarıyla kabul eden mahkeme devamında nasıl bir gerekçe üretmiş derseniz karardan yazayım; “Ancak bunun sanıkların darbeye hazırlık yaptıkları anlamına gelmediği düşünülmüştür.”
Balyozu aklayan mahkeme kararında bilerek “savaşan düşman” kavramının ne anlama geldiğini saklamış ama ben sizler için yazayım. Darbe sonrası toplumun nasıl şiddetle kontrol altına alınacağı yönünde yapılan planlardı. Bunlar detaylandırılmıştı.
SAHTE DİYEMEDİKLERİ CD’LERİ NASIL YOK SAYDILAR
Balyozu aklayan mahkeme, savcılığın Taraf gazetesinden istediği, tutanakla teslim ettiğimiz CD’lerle ilgili de gerekçeli kararında değerlendirmede bulunmuş. Yine zorlandığı alanlar olmuş. Zorlandığı diyorum çünkü hukuken açıklama getiremediği yerlerde tekrar “hoş olmamıştır” türü cümlelere sığınmış.
CD’lerle ilgili gerekçeli karara geçmeden küçük bir hafıza tazeleyeyim.
Taraf Gazetesi’nin Balyoz haberini yayımlaması üzerine, bazı aydınlar savcılığa suç duyurusunda bulunmuştu. Savcılık da soruşturma açmıştı. Bizden de elimizde bulunan belgeleri istemişti. Bize 3 DVD ve 1 CD gelmişti ve biz de savcılığa bunları teslim ettik.
(foto 1. Ordu kom) Aynı günlerde, 1. Ordu Komutanlığı Askeri Savcılığı da kendi içinde bir soruşturma açmış. Onlar da bizden belgeleri istediler. Onlara da CD’lerin bir kopyasını verdik.
Haberden dokuz gün sonra ise o meşhur bavul geldi. Bavul içerisinde ıslak imzalı belgeler, yazışmalar, raporlar, ses kayıtları, teyp kasetleri, CD’ler, fotoğrafların olduğu binlerce sayfalık doküman. Bunları da savcılığa tutanakla teslim ettik. Bavulda toplam 19 adet de CD vardı.