17 Mayıs 2016 Salı

Mehmet Baransu: Tüm CD'ler sahte... 3 CD sahte… Vazgeçtik, 2 CD sahte

Tutuklu gazeteci Mehmet Baransu Balyoz Darbe Planı'na ilişkin mahkemenin verdiği karardaki çelişkileri ve darbe planları yapıldığı belirtilen CD'leri kaleme aldı. Baransu'nun yazısının 8. bölümü...

MEHMET BARANSU (HABERDAR) - Balyoz sanıkları ve avukatları, işte bu CD’lere iki yıl sahte dediler. Sonra rakamda indirime gittiler. Sayıyı üçe indirdiler. 19 CD’nin değil, üç CD’nin (11, 16, 17 Nolu CD’ler) sahte olduğunu söylediler. “Sahte CD" sayısını 19’dan üçe düşürünce sanık ve avukatları bu kez yeni bir söylem geliştirdiler. Tüm iddialar bu üç CD’den ibaretti, bunlar da sahte olduğu için dava düşürülmeliydi.


Önce tüm CD’lere sahte dediler. Ancak, diğer CD’ler üzerindeki el yazılarını yazan görevliler, yazıların kendilerine ait olduğunu kabul ettiler. CD şifrelerini doğruladılar. Çıkan raporlar da sahte olmadığını ortaya koydu. Kanıtlar güçlü olunca bu CD’lere sahte diyemediler. Sayıyı üçe indirdiler.

Ardından, CD'lerde iki bine yakın çelişki bulduklarını açıkladılar.  Başta Ertuğrul Özkök olmak üzere birçok yazar, iki bin çelişki rakamını köşelerine taşıdılar. İki bin rakamındaki çelişkinin bin 500 tanesini iddialarına göre 16 No’lu CD içindeydi. CD içindeki dosyalarda kayıt tarihinden önce çıktı alındığı görünüyordu. İddialarına göre henüz oluşturulmayan CD’den kayıt alınması imkânsızdı. Anayasa Mahkemesi’ne yaptıkları müracaatta bunları tekrarladılar. 11, 16, 17 No’lu CD’ler sahte dediler.

Bu doğru olmayan bilgiyi yaklaşık iki yıl dolaşımda tuttular. Onların dediği gibi sanıklar üç değil, tüm CD’lerden suçlanıyorlardı. Bunun yanı sıra ıslak imzalı belgeler, ses kayıtları, yazışmalar, fakslar da deliller arasında vardı.

Raporlar, ifadeler, “el yazıları bize ait” itirafları üzerine bu kez yeni bir bilgi dolaşıma soktular. “Bu CD’lerden suçlanmıyoruz” dediler. Bu doğru olmayan bilgiyi dolaşıma sokmalarının nedeni ise darbe planlarının, listelerin, gerçek isimi listelerin bu CD’lerde olmasıydı. Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan’ı tutuklamaya götürecek planlamalar, gözaltı listeleri bu CD’lerdeydi. .

Kamuoyu bunları konuşmasın diye “tüm suçlamalar 11, 16, 17 No’lu CD’de” diye algı oluşturmaya başladılar.

Sonra ne mi oldu? Dizinin ilerleyen bölümlerinde yine Balyozu aklayan mahkemenin kararından yazacağım. İki bin çelişki bir anda yüzün altına indirildi. Sahte CD sayısı da üçten ikiye düşürüldü. Altı yıl boyunca sahte dedikleri 16 No’lu CD’nin gerçek olduğuna hükmetti Balyozu aklayan mahkeme.

Balyozu aklayan mahkemenin aldığı son bilirkişi raporuna göre altı yıldır sahte dedikleri 16 Numaralı CD’nin sahte değil gerçek olduğu ortaya çıktı. "CD içinde kayıt yapılmadan önce çıktı alınmış, bu yöntemle iki bin sahtecilik tespit ettik" dedikleri iddiaya da bilirkişi son noktaya koydu; Önce çıktı alınıp, sonra farklı kaydet yöntemiyle dosyalar kaydedilmiş. Önce çıktı alınıp, sonra farklı kaydet yöntemiyle kayıt yapılabilir. Dosya da son kaydedildiği tarih ve saati gösterir.

Alt yıldır Balyozcular tarafından dolaşımda tutulan, Ertuğrul Özkök dâhil onlarca kaleme yazı yazdırtılan iki bin çelişkisi, 16 No’lu CD sahte iddiası Balyozu aklayan mahkeme tarafından sessiz sedasız böylece tedavülden kaldırıldı. İki bin çelişki yazıları yazıp, “sahte” diyenlerin bu yeni durumdan haberi var mı, onu da bilemiyorum.

SUÇLANMIYORUZ DEDİKLERİ CD’LER MAHKEME KARARINDA

Balyoz sanıkları ve avukatları tarafından yıllarca sahte denilen, gerçek olduğu ortaya çıkınca da bu kez “biz o CD’lerden suçlanmıyoruz” denilen CD’lerden bazıları, 1, 2 ve 3 No’lu CD’lerdi. Balyozu aklayan mahkemenin gerekçeli kararına da girdi bu CD’ler.

1, 2 ve 3 No’lu CD’lerde, “İç güvenliğin sağlanması safhası” başlığı altında, “sorumluluk bölgesinde bulunan daha önce sakıncalı faaliyetleri gözlenen şahıs, dernek, parti, dernek üyeleri ile yönetici ve personelin gözetim altına alınacak, gerekli görülenler hakkında kanuni işlem yapılacaktır” denilen planlar var.

CD’lerdeki planlarda her bölge komutanı, sorumluluk bölgesinde listeler hazırlamış. Gözaltına alınıp, tutuklanacak isimleri Çetin Doğan’a sunmuş. Basın yayın organlarından tutun, siyasi partilere, dernek ve kuruluşlara, binlerce kişi ve kurum bu listelerde yer almış.

İşte bu CD’lerde bu listeler ve daha fazlası var.

TUTUKLAMA GÖZALTI LİSTELERİ İSTİHBARİ ÇALIŞMAYMIŞ

Tüm bilirkişi raporları da bu CD’ler gerçektir dedi. Kimse de yalanlayamadı. Balyozu aklayan mahkeme dâhil. Ancak mahkeme her nasılsa bu CD’lerin içeriğine kararında girmedi. CD’lerin doğru olduğunu kabul ediyor ama içerisinde neler olduğunu özellikle saklama yolunu tercih ediyor.  Çünkü, bunları kararına yazması durumunda darbeyle birlikte “tutuklanacak, gözaltına alınacak, el konulacak” gibi ayrıntılı planları ifşa etmiş olacak. Kapatma gerekçesi bulamayacak. Ayrıca “kumpas, sahte CD” iddiaları da tartışmaya açılacak. Gerçek oludğu ortaya çıkacak.

Bu CD’leri mahkeme nasıl akladı diye merak ediyorsanız yazayım: “Bunlar da tarafımızca Sıkıyönetim kapsamında değerlendirilmiştir. Ele geçirilen bir kısım istihbari çalışmalarla ilgili belgeler sayılmış ise de sadece istihbari çalışma yapılmasının sanıkların atılı suçu işledikleri anlamına gelmeyeceği düşünülmüştür.”

1, 2, 3 No’lu CD içinde neler vardı tekrar yazalım. Gözetim altına alınacak, tutuklanacak şahıs, dernek, parti yöneticileri… Sadece AKP değil, ANAP, DYP, MHP dâhil birçok parti ismi CD’lerde vardı. Mahkeme işte bu listelerde suç unsuru görmemiş ve istihbari çalışma kabul etmiş listeleri. Listelerdeki isimler karşısında, listelerin başlığında neler yazdığını da yine saklama ihtiyacı hissetmiş mahkeme heyeti.

Bir darbe sonrası el konulacak kurumlar, gözaltına alınıp, tutuklanacak isimler, kaldı ki bunlar arasında medya organları ve sivil toplum kuruluşları, sendikalar ve siyasi parti organları, üyeleri var. Mahkeme bunları olağan kabul edip, “sadece istihbari çalışma, darbe anlamına gelmez” diye gerekçe üretip, konuyu kapatıyor.

BÖL, PARÇALA, AYIR.., DARBEYİ AKLA YÖNTEMİ

Balyoz davasını kapatan mahkeme, suçlamaları boşa çıkarmak için bir biri arasında bağlantı olan olayları ayırma yoluna gitmiş. Aralarında bağlantı yokmuş gibi davranmış. Ses kayıtlarının birebir okunduğu CD’leri ve planları ayrı değerlendirip, kayıtların binde birini kararına yazıp, bunların da “darbe anlamına gelmeyeceği” yorumunda bulunmuş. CD’lerin gerçek olduğunu bildiği anlarda ise “Askeri kanuna, Sıkıyönetim” gerekçesine sığınıp, suç unsuru yok demiş.

Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül ve siyasi parti temsilcilerinin gözaltına alınması, liderlerin bir gecede tutuklanacağı, muhtıra gibi planları ise şu gerekçeyle kapatmış; “Bu nedenle mahkememizce diğer delillerle ilgili olarak dijital delillerle bağlantı kurulmaksızın yüklenen suçu oluşturup oluşturmadıkları yönünden değerlendirme yapılmıştır.”

SAHTE DENİLEN CD'LERDE GERÇEK CD'LERDE OLAN BİLGİLER VAR

“19 adet CD’nin tamamı sahte” diye başlayıp, sonra “üçe”, Balyozu aklayan mahkeme kararıyla da “ikiye” düşürülen CD’lerle ilgili mahkeme heyeti gerekçeli kararlarında çelişkili yorumlara da imza atmaktan imtina etmemiş. Onlarca sayfada doğru olduğunu kabul ettiği 17 adet CD içeriğinde, aklayamayacağı bilgi olduğunu gördüğü anda “bu CD’lerin de aynı isimler tarafından oluşturulmuş olduğu şüphesi” diyerek delil olarak bunu dikkate olmadığını yazmış. Oysa o CD’leri hazırlayanlar da, üzerindeki el yazılarının kime ait olduğu da belli. Üstelik CD’yi hazırlayan sivil memurlar, “evet bu CD’leri biz hazırladık. Yazılar bize ait. Şifreler bize ait” diye ifade vermelerine rağmen.

İfade veren isimlerden biri Melek Üçtepe adlı bir sivil memur. Üçtepe ifadesinde 12 adet CD’yi kendisinin hazırladığını, üzerindeki el yazılarının kendisine ait olduğunu kabul ediyor. (1, 2, 3, 6, 9, 10, 12, 13, 14, 15, 18 ve 19 numaralı CD’ler) Üçtepe, 4, 5, 7, 8 No’lu CD'ler üzerindeki yazıların ise birinci orduya ait olduğunu belirtiyor.   

Mahkeme gerekçeli kararında sahte olduğunu “kuvvetli şüphesi” olduğu yönünde karar beyan ettiği 11 nolu CD içerisinde gerçek olduğunu kabul ettiği 2, 3, 4, 14 ve 15 Nolu CD’lerde bulunan belgelerin “büyük bir bölümünün olduğunu” da kararına yazmış.  Ancak CD’lerin gerçek olduğunu bildiği için de “bunları delil kapsamına almamış.”

Delil kapsamına almış olsa, başta Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül olmak üzere tutuklanacak AKP’liler, tankların sokak sokak konulduğu planlar, gözaltı listeleri gibi onlarca ayrıntıyı sanıklara sormak zorunda kalacaktı mahkeme. Çünkü bu CD'lerde, EMASYA ve Sıkıyönetim kapsamında olmayan belgeler, planlar vardı ve bazı sanıklar bunu açıklamakta zorlanacaktı. Mahkeme de gerekçe bulmakta zorlanıp, Balyozu kapatamayacaktı.

Mahkeme bu riske girmek yerine kestirmeden, “bunları delil olarak kabul etmiyoruz” diyerek kolay yolu tercih etmiş.

ISLAK İMZA İNCELEMESİ YAPAMADIK AMA SANIKLAR SUÇSUZ

Savcılığa teslim ettiğimiz belgeler arasında, ıslak imzalı belgeler de vardı. Bu belgelerin önemli bir bölümü de birliklere gönderilen ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın emrini yok sayan yazışmalardı. Birliklere çekilen resmi fakslar da vardı. Gözaltı listelerinin bir bölümü de yine imzalıydı.

Balyoz sanıkları “davanın üç CD’den oluştuğunu, ıslak imzalı belgelerin olmadığını” da yıllarca seslendirdiler. Bu da doğru değildi. Gerçeği yansıtmıyordu.

Balyozcular ıslak imzalı belge yok deseler de kendilerini aklayan mahkeme bile ıslak imzalı belgelerin varlığını kabul etmek zorunda kaldı. Islak imzalı belgelerin neler olduğuna kararında değinmeyerek bunları da aklamış. Detaylar kararda yine saklanmış: “Gazeteci Mehmet Baransu tarafından teslim edilen belgeler ve yapılan aramalar sonucu elde edilen belgelerden ıslak imzalı olmayan, bilgisayar çıktısı şeklinde olan belgelerin sanıklarla doğrudan bağlantısı kurulamadığından delil niteliği bulunmadığı düşünülmüştür.

Bir kısım dijital veriler içinde ıslak imzalı belgelerin taranmış şekilde bulunduğu anlaşılmıştır. Bu belgelerden asılları elde edilemeyen belgelerle ilgili olarak sanıklara aidiyeti yönünden imza incelemesi yapılamadığından, sanıklarla doğrudan bağlantısı kurulamadığından delil niteliği bulunamadığı düşünülmüştür.”

Islak imzalı belgelerin varlığını kabul edip, onlardan hiç bahsetmeyen mahkeme, ıslak imzalı belgeleri bu gerekçeyle aklamış. Tabii burada akla şu soru geliyor. Ergenekon davasında, Kafes Eylem Planı belgesinde birçok belge dijital veri içinde imzalıydı. Orada da asıllarına ulaşılmamıştı ama imza incelemeleri yapıldı.  Balyozu kapatan mahkemeye ise imza incelemesi yapmayıp, bu gerekçeyle olayı kapattı. “Asıllarına ulaşılamadığından” denilerek, bu durum neden kapatıldı? Ve en önemli soru, Bu belgeler nelerdi? Niçin kararda bu belgelerin neler olduğu yazılmadı?

Mahkeme gerekçeli kararın bir yerinde de “ıslak imzalı belgelerin hiçbirinin sanıkların üzerine atılı suçu işlediklerini ispatlar yeterlilikte olmadığı düşünülmüştür” diyerek, bu bölümü de bu şekilde kapatmış.

TUTUKLAMA LİSTELERİ SUÇ DEĞİL, SADECE FİŞLEMEYMİŞ. BU DA 2003’TE YASALMIŞ

Dizinin başından itibaren dikkatinizi çekmiştir. Mahkeme heyeti, Balyoz davasını kapatabilmek için hukuku bir hayli zorlamış. Akla, hayale gelmeyecek gerekçelerle olayı kapatmış. Islak imzalı belgelerle ilgili bulduğu bir gerekçe ise bu kadar da olmaz dedirtecek türden.

Yüz binlerce insanın tutuklanacağı, gözaltına alınacağı, partilerin kapatılacağı, kurum, kuruluşlara el konulacağı gibi bazı fişleme belgeleri ıslak imzalıydı. İmzalı olmayan listeler de vardı.

Mahkeme, içerisinde ıslak imzalı olan bu listeleri nasıl aklamış derseniz yazayım. “Bir kısım ıslak imzalı belgelerin kişilerle ilgili fişleme şeklindeki belgeler olduğu anlaşılmıştır. Ancak fişleme şeklindeki bu belgeler, tek başına sanıkların üzerlerine atılı suçu işlediklerinin kabulü için yeterli görülmemiştir.”

Dikkat ettiyseniz Balyozu aklayan mahkeme yine, ısrarla bu ıslak imzalı belgelerin neler olduğunu kararında özenle saklıyor. Bu gerekçenin hemen ardından yazdığı ikinci bölüm ise daha büyük bir skandalı ortaya koyuyor;

“TCK 135. Maddesinde kişilerin siyasi, felsefi veya dini görüşlerine, ırki kökenlerine, ahlaki eğilimlerine, cinsel yaşamlarına, sağlık durumlarına veya sendikal bağlantılarına ilişkin bilgilerin hukuka aykırı olarak kişisel veri olarak kaydedilmesi yaptırım altına alınmıştır. Ancak bu eylem, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Ancak, fişleme şeklindeki belgelerin düzenlendiği tarihte bu eylem suç oluşturmamaktadır.”

Yani mahkeme heyeti bizlere diyor ki “Balyozcuların fişleme yaptığı tarihte bu kanun yoktu. Suç değildi. O yüzden bu suçlamayı da düşürüyorum.” Oysa suçlamalar arasında fişleme diye bir iddia yoktu. Çünkü bu belgeler, fişleme değil, yönetime el konulması sonucu tutuklanacak yüzbinlerce ismi, el konulacak kuruluşları, gazeteleri, sendikaları gösteren yüz binlerce kişinin listesiydi.