Tam bir ay önce Sabah Gazetesi’nde, “Kurultay organizatörü
FETÖ’cü Türköne” başlığıyla, hakkımda bir haber çıktı. Aynı gruba ait
Takvim ve A Haber’de de yayımlanan bu haber, muhaliflerin talep ettiği
Tüzük Kurultayı’nı algı operasyonları ile benim organize ettiğimi iddia
ediyordu. “Terör Örgütü mensubu” iddiası ağır bir suçlama; kişilik
haklarımı korumak adına savcılığa şikayet dilekçesi ile başvurdum.
Bakırköy Savcısı Umut Tepe imzasıyla, bu ithamın “basın özgürlüğü
kapsamı” içinde değerlendirildiği gerekçesiyle takipsizlik kararı
verildi. Takipsizlik kararına itiraz ettim, kesinleşirse AYM’ye, sonra
da AİHM’e gitmeye niyetliyim.
“Terör örgütü mensubu” ithamı küfür etmek kadar ağır; ancak Savcılığa
başvurmamın hukuken daha esaslı bir sebebi var. Başıma sık gelen
“cumhurbaşkanına hakaret” veya “tehdit” cinsi davalarda savcılığın veya
müşteki tarafın “Terör örgütü mensubu olarak bilinen şahıs” diyerek
atılı suçları “terör örgütü üyesi” sıfatıyla işlediğimi iddia etme
ihtimali mevcut. Son olarak, yazdığım bir yazıdan dolayı TCK 310/2’den,
“cumhurbaşkanına fiili saldırıda bulunmak” iddiasıyla hakkımda Bakırköy
2. Ağır Ceza Mahkemesinde bir dava açıldı. “Çözüm Süreci’nin
sahiplerini, devlet aklının çok şedit bir şekilde cezalandıracağı”
öngörümden Savcılık “tehdit”, tehdit suçundan da “fiilî saldırı” sonucu
çıkartmış, Mahkeme de iddianameyi kabul ederek yargılamayı başlatmış.
İlave olarak “terör örgütü mensubu” sıfatı da eklenirse kendimi nasıl
savunacağım?
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ile Cumhurbaşkanı’nın MGK’da
“Fethullahçı Terör Örgütü” olarak tavsiye kararı aldık” açıklaması ve
Bakanlar Kurulu kararı ile “tescilini gerçekleştireceğiz” demesi beni
doğrudan ilgilendiriyor. En azından nasıl bir terör örgütüne üye
iddiasıyla hakarete uğradığımı öğrenmem, Savcılığı takipsizlik kararına
gözden geçirmeye zorlayacak kadar önemli olmalı.
Temel hak ve özgürlükleri alenî tehdit altında bulunan bir vatandaş
sıfatıyla Mİllı Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğine, aşağıdaki soruları
içeren bir başvuruda bulunacağım:
Öncelikle Cumhurbaşkanı’nın söylediği doğru mudur? Son MGK toplantısıyla ilgili Genel Sekreterliğin basın açıklamasında yer verilmeyen “Fethullahçı Terör Örgütü” ve “”PDY” nin “terör örgütü olarak tescili”ni Bakanlar Kurulu’na “tavsiye kararı” alınmış mıdır? “Doğru mudur?” sorusunu, Başbakan ve Cumhurbaşkanı sıfatıyla Erdoğan’ın MGK’ya atfen daha önce yaptığı benzer içerikli “Kırmızı Kitap” ve “legal görünümlü illegal yapılar” açıklamalarının arkasının gelmemesine dayanarak soruyorum.
“FETÖ” ismini kim bulmuştur? Bu isim kimler tarafından benimsenmekte
ve kullanılmaktadır? İktidarların kendilerini eleştiren veya muhalefet
eden toplumsal veya siyasal kesimleri bu şekilde aşağılayıcı isimlerle
yaftalamaları ülkenin güvenlik politkalarında nasıl yer bulacaktır?
Herhangi bir muhalif kesimi “terör örgütü” olarak nitelerken, bir hukuk
devletine uygun olarak benimsenen prosedür nedir?
Cumhurbaşkanı’nın Fethullah Gülen ismine ve ona saygı ve sevgi duyan
kişilere atfen “FETÖ” ismini kullandığı, daha önceki beyanlarından
açıkça anlaşılmaktadır. Dinin barışçı yorumlarını, hoşgörüye dayalı
eğitim anlayışını savunduğu ve bu istikamette büyük başarılara ilham
kaynağı olduğu için bu isme bendeniz de saygı duymaktayım. MGK
marifetiyle aydınlatılmaya, her vatandaş gibi ihtiyacım var. Hedef
alınan bu isim ve toplumsal kesimin bugüne kadar giriştiği terör
eylemleri nelerdir? Bir terör örgütlenmesini gösterecek ve ülke
güvenliği için tehdit oluşturacak hangi maddi delil veya iddialar söz
konusudur?
Son olarak Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin Ergenekon temyiz kararının
166 sayfalık gerekçesinde “terör”, “terör örgütü” tanımlamalarına göre
ve “kesinleşmiş yargı kararı olmadan terör örgütünden bahsedilemeyeceği”
ihtarına, Dündar/Gül davasında İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin
“FETÖ/PDY olarak adlandırılan silahlı terör örgütünün varlığı yönünde
kesin yargı hükmü mevcut olmadığına…(2016/162)” dair hükmüne göre,
Cumhurbaşkanı’nın iddia ettiği karar, hangi yargı kararına müsteniddir?