3 Mayıs 2016 Salı

Ve Ankara diz çöktü


Ve Ankara diz çöktü
NOKTA | DEEPLOMASİ
Küresel bir kriz haline gelen Suriye, Türkiye’yi birçok açıdan geri dönülemez şekilde etkiledi. Türkiye iktisadi, sosyolojik, demografik, kültürel, siyasi, vb. açılardan savaştan önceki Türkiye değil!
Ancak konuyu Türk dış politikası özelinde ele alırsak, Suriye’nin en belirgin etkisi, 2000’li yılları dış politikada eksen tartışmasıyla geçen Türkiye’yi yeniden NATO çizgisine geri getirmesi oldu diyebiliriz. Demokrasi ve insan hakları konusunda beş yıl öncesine göre çok gerilerde olmamıza rağmen eksen kayması tartışmalarının son bulmasının nedenini de Türkiye’nin bu dönüşünde arayabiliriz. Ülkenin her tarafında artan terör saldırıları, güçlenen PYD yapısı, Rusya’nın güney sınırımızda konumlanması, mülteci krizi ve muhaliflerin Esed’i devirememesi gibi Suriye krizinden kaynaklanan tehditler Türkiye’nin yüzünü tekrar Batı’ya dönmesine neden oldu.
Suriye krizi bağlamında Türkiye’nin NATO ve ABD ile olan güvenlik işbirliği sağlama girişimlerini; Türkiye’nin hava-deniz savunma ihtiyacı ve Suriye’de kurulmak istenen güvenli bölge olmak üzere iki açıdan ele alabiliriz. Mısır ve Tunus’ta olduğu gibi kısa sürede sonuçlanmayan Suriye krizi, 2012 yılında gerçekleşen savaş uçağımızın Suriye tarafından düşürülmesi olayı ve Suriye tarafından atılan füzeler sayesinde etkilerinin Suriye sınırları içinde kalmayacağının işaretlerini vermişti.

NATO DESTEĞİ GÜVENLİK AÇIKLARINI KAPATMAYA YETMİYOR!

Bu nedenle, lafa gelince dünyaya meydan okuyan mevcut Türkiye yöneticileri NATO’dan destek talebinde bulunmak durumunda kaldı. Bunun üzerine 2013 Ocak ayından itibaren Adana, Antep ve Maraş’ta Patriot bataryaları konuşlandırıldı. Böylece 1991 Körfez Savaşı ve 2003 Irak Savaşı’ndan sonra NATO üçüncü defa Türkiye’ye savunma desteği sağlamış oldu. Ancak Suriye’deki krizin derinleşmesi karşısında NATO tarafından sağlanan bu destek Türkiye’nin Suriye’den kaynaklanan güvenlik açıklarını kapatmaya yetmedi.
Rusya’nın Suriye krizine askeri olarak müdahale etmesi ve ardından yaşanan uçak krizi, Türkiye’nin NATO’ya olan ihtiyacını daha da artıran nedenlerin başında geliyor. Bu çerçevede, Türkiye'nin, Rusya için caydırıcı olacağını düşünerek, Suriye sınırındaki NATO varlığının artmasını istediğini varsayabiliriz. Kaldı ki, IŞİD’le mücadele, PYD ve artan Rus askeri varlığı gibi nedenler NATO için de Türkiye-Suriye sınırının önemini artırmaktadır. Nitekim Türkiye’nin ek destek talebinde bulunması üzerine 2015 yılının sonunda NATO ülkeleri Türkiye’ye verilen desteğin artırılması konusunda anlaşma sağlamıştır.

DENİZ SINIRIMIZ ALMAN GEMİSİNE EMANET

Diğer taraftan, NATO’nun desteği Türkiye-Suriye sınırının güvenliğinden ibaret değil. Yunanistan, Türkiye ve Almanya’nın ortak talebi üzerine, NATO faaliyeti kapsamında Ege denizinde insan kaçakçılığını önlemek amacıyla bir Alman gemisi görev yürütmekte. Geçtiğimiz günlerde NATO Genel Sekreteri Jens Staltenberg’in ziyaret ettiği gemi, Ege denizinde izleme ve yerel güvenlik birimlerine istihbarat sağlama faaliyetleri gerçekleştiriyor.

'GÜVENLİ BÖLGE'YE DESTEK YOK

Türkiye-ABD/NATO ilişkisinin bir diğer önemli konusunu ise Suriye’de güvenli bölge projesi oluşturuyor. Ankara, Suriyeli mültecileri ağırlayacak ve muhalif gruplara Rus-Esad bombardımanından saklanabilmelerini sağlamak amacıyla kuzey Suriye’de bulunan 98 km’lik bir alanda güvenli bölge kurmak istiyor. Ancak Türkiye, bölgenin hava güvenliğini sağlama konusundaki zaafiyeti nedeniyle ABD’den en azından hava desteği sağlaması talebinde bulunsa da, Washington bu projeye destek vermeyeceğini ifade eden birçok açıklamada yaptı.

SINIRLARIMIZIN KONTROLÜNÜ DEVREDİYORUZ

Kısacası, Suriye bağlamında yaşanan krizler, yumuşak güç-sert güç tartışmalarından bağımsız Türkiye’nin gücünün sınırlarını daha iyi görmesini sağlamış oldu. Türkiye’nin iç politikada reklamının yapıldığı kadar güçlü olmadığını anlayan ve krizin Türkiye’ye sıçramasından korkan Ankara, güvenliği için ümitlerini tekrar NATO ve ABD ittifakına bağladı. Ege’de deniz sınırlarımız, Suriye’de hava sahamızın kontrolünü fiilen NATO’ya bırakmış durumdayız. ABD ve Rus yetkililerin resmen yaptığı son temasların ardından Suriye’deki kara sınırımızın kontrolünü de devretmekle karşı karşıyayız. Ankara’da anlatılan süper güç masallarının hazin sonu.
Daha önce güvenlik işbirliğini ya da savunma sanayi teknolojisini çeşitlendirerek bağımlılıktan kurtarmak tartışmalarının yapıldığını, füze ihalelerinin Çin’e verildiğini hatırlayacak olursak, Suriye krizinin “biz süper gücüz” diyen AKP iktidarının NATO’nun önünde diz çöktüğünü rahatlıkla söyleyebiliriz.