6 Ağustos 2013 Salı

Türk Gladyosu’nun beyin kadrosu bunlar mı? / faruk mercan

Tarih 22 Ocak 2008…
Sabahın erken saatleri… Cumhuriyet tarihinde ilk kez, polis bir generalin kapısını çalıyor…
Kapısına gidilen general, Veli Küçük.
17 Mayıs 2006 günü meydana gelen Danıştay suikastının üzerinden 1 yıl 8 ay geçmiş...
İstihbarat organlarının; Hükümet’in ve Cumhurbaşkanı Gül’ün önüne koyduğu raporlara göre, Danıştay suikastinin arkasındaki güç, “Ergenekon” örgütü… Yani Türk Gladyosu. Bir başka ifadeyle, 1970’li yıllardan itibaren siyaset literatürümüze girmiş olan “Kontrgerilla”…
İstanbul’daki özel yetkili savcı Zekeriya Öz’ün Haziran 2007’den beri yapmakta olduğu “Ergenekon” soruşturmasının ilk büyük dalgası için, 22 Ocak 2008 sabahı kapısına gidilenlerden biri de Tuğgeneral Veli Küçük…
Polis kapıyı çaldığında Veli Küçük uzun süre kapıyı açmıyor. “Osman Paşa” isimli bir generalle telefon konuşmaları yapıyor. VeliKüçük’ün kendisini gözaltına almaya gelen polislere ilk cümlesi şöyle oluyor:
“Sizi Amerika mı gönderdi?..”
O gün Veli Küçük’ün evinde yapılan aramada; daha önce bir çok yerde fotokopisi elde edilmiş olan ve “Ergenekon’un Anayasası” olarak bilinen 29 Ekim 1999 tarihli, 25 sayfalık Ergenekon’un“yeniden yapılanma” belgesinin aslı da bulunuyor…
Özel yetkili savcı Zekeriya Öz, aslında 22 Ocak 2008 günü polisleri Veli Küçük’ün evine göndermekle Türk Gladyosu’nun kapısını çalmıştı. O gün 33 kişi gözaltına alındı.
“Ergenekon cephesi”nin cevabı çok sert oldu…
Sadece 50 gün sonra, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya; AK Parti’nin kapatılması için Anayasa Mahkemesi’nde dava açtı.
Devletin en tepesindeki bu büyük iktidar savaşında sanki taraflar, son kozlarını oynuyordu. Demokratik cephe, Ergenekon cephesinin her hamlesine aynı sertlikte karşılık veriyordu…
Anayasa Mahkemesi adeta bir kuşatma altındaydı. AK Parti’nin kapatılması için askeri cenahın, yani “Ergenekon”un yoğun bir faaliyeti vardı. En önemli irtibat noktası, Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt’tü. Paksüt ile karargahlarda, kameralar kapatılarak görüşmeler yapılıyordu.
Genelkurmay istihbaratının arşivine giren bir belgede şöyle deniliyordu:
“Anayasa Mahkemesi’yle konuştuk. AK parti’yi kapatacaklar.”
Bu belgedeki bilgilere göre, AK Parti’den sonra “yeni bir oluşum” söz konusu olacaktı…
Anayasa Mahkemesi’nden gelen haberler iyi değildi. “Demokratik cephe”de kaygı had safhadaydı. Anayasa Mahkemesi’nin 11 üyesinden 7’si “AK Parti kapatılsın” dediği taktirde, Türkiye sonu belirsiz bir sürece girecekti.
Bir taraftan “yedek parti” çalışması yapan “Demokratik cephe”; diğer taraftan çok sert bir adım attı.
1 Temmuz 2008 sabahı, Ergenekon’un en büyük dalgalarından biri yaşandı. Polis bu kez, iki orgeneralin kapısını çaldı. Eski Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur ve eski 1. Ordu Komutanı Orgeneral Hurşit Tolon için gözaltı kararı çıkmıştı.
Şener Eruygur ve Hurşit Tolon’un, askeri koruma altındaki evlerine girilmesi kolay olmadı. Kapılar uzun süre açılmadı.
Orgeneraller Şener Eruygur ve Hurşit Tolon’un gözaltına alınması, Veli Küçük hadisesinden çok daha büyüktü. Çünkü Eruygur ve Tolon; AK Parti Hükümeti’ni düşürmek için “Vatansever güç birliği” parolası ile yürütülen çalışmaların perde önündeki vitrin isimleriydi.
Şener Eruygur; aynı zamanda; 2003-2004 dönemindeki Sarıkız, Yakamoz, Ayışığı gibi darbe teşebbüslerinin odağındaki Jandarma Genel Komutanıydı.
Eruygur ve Tolon, 6 Temmuz 2008 günü tutuklandılar. Bu dalgada gözaltına alınan kişi sayısı 21’di…
“Demokratik cephe”; Eruygur ve Tolon’nun tutuklanmasıyla sanki “Ergenekon cephesi” ne şu mesajı veriyordu:
“Bütün faaliyetlerinden haberdarım. Ya bu faaliyetlerini durdur, ya da Genelkurmay karargahına girerim ve bütün eski dosyaları açarım…”
14 Temmuz 2008 günü çok önemli bir gelişme yaşandı. Ergenekon soruşturmasını yapan özel yetkili savcılar, 2. 455 sayfalık birinci iddianameyi o gün bitirdiler ve Ergenekon davası resmen açılmış oldu.
İddianamede, Ergenekon için çok dikkat çekici bir tanımlama yapılmıştı: Ergenekon’un örgütlenme merkezi Türk Silahlı Kuvvetleri, yani Genelkurmay’dı.  
Anayasa Mahkemesi’nin kararı 30 Temmuz 2008 günü açıklandı. AK Parti kapatılsın diyen Anayasa Mahkemesi üyelerinin sayısı 6’da kaldı. Beş üye, kapatılmasın dedi. Kapatılsın diyenler çoğunluktaydı ama, partinin kapatılması için 7 oy gerekiyordu…
Bana göre, 30 Temmuz 2008 günü Demokratik cephenin kazandığı, Ergenekon cephesi’nin kaybettiği gündür…

Bu büyük iktidar savaşında Danıştay suikastinin çok özel bir yeri var. Benim şöyle bir tezim var: Danıştay suikasti, Ergenekon soruşturmasını tetikleyen olaydır.
Danıştay suikastine kadar Başbakan Erdoğan da, Cumhurbaşkanı Gül de, Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök de “Ergenekon”dan haberdardı. “Vatansever Güç Birliği” ve “Kuvay-ı Milliye” şemsiyesi altında yapılan bütün faaliyetler istihbarat organlarının takibi altındaydı. Ama Danıştay suikasti, Ergenekon cephesinin en gözü kara eylemiydi ve Hükümet’i düşürme sürecini başlatacak altın vuruştu.
Bir anekdot aktarayım:
Avukat Alparslan Aslan; 17 Mayıs 2006 günü Danıştay suikastini gerçekleştirdikten sonra; o gün yakalanıp sorguya alınınca sanki o korkunç saldırının faili değilmiş gibi oldukça rahat tavırlarıyla dikkat çekiyor ve sorulara doğru dürüst cevap vermiyor. Bir ara kendisini sorgulayan polislere şöyle diyor:
“Size üstten bir haber gelmedi mi? Sizi arayan olmadı mı? Ben burada fazla kalmam. Darbe olacak…”  
Danıştay suikastinde öldürülen Mustafa Yücel Özbilgin için Ankara’da Kocatepe Camisi’nde yapılan cenaze töreninde Hükümet üyelerinin nasıl kovalandığını hatırlayın.

“Demokratik Cephe”de yer alan dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök bile, bu manzaradan etkilenmiş ve “laik duyarlılığın” devamı için vatandaşlara çağrı yapmıştı.
Danıştay suikasti soruşturmasından elde edilen bilgilere göre; suikast planlanan ikinci hedef, Anayasa Mahkemesi’ydi. Bir diğer hedef, dönemin YÖK Başkanı Erdoğan Teziç’ti…
Hakkında suikast planı yapılan çok sayıda da yazar vardı. Bunlardan biri Orhan Pamuk’tu. Pamuk, o günlerde Türkiye’yi terketmek zorunda kaldı...

Peki, dün Ergenekon davasında ağır ceza alanlar, “Ergenekon’un birinci kadrosu” mu?.. Yani Türk Gladyosu’nun tepe kadrosunda bu kişiler mi vardı? Benim cevabım hayır… Çünkü Ergenekon savcıları, Genelkurmay ve MİT’in arşivine giremediler… Üstelik Genelkurmay ve MİT, savcıların hiçbir yazısına doğru dürüst cevap vermediler. Böylece Ergenekon davası, bir darbe davasına dönüştü.
Genelkurmay ve MİT’in kozmik mekanlarına girilmeden Türk Gladyosu çözülmüş olmaz. Tabi geride yakılmamış ve kağıt imha makinalarında yok edilmemiş ne kadar belge kaldıysa…
Mesela Ergenekon’da İlker Başbuğ’dan çok daha etkili olan iki eski genelkurmay başkanı ve bir eski Jandarma genel komutanının kimlikleri ortaya çıkmadı…
Bu konuyu, gelecek yazıda yazacağım...