5 Ağustos 2013 Pazartesi

Silivri cezalarını bayrama rastlatmak / Namık Çınar



Bakmayın, Allah’ın adını bu denli çok andıklarına. Dinsel değerlere saygılarından bile kuşkuluyum ben onların.

Silivri
davalarında karar vermek için, bula bula bayram gününü mü buldunuz?
Kanlı bıçaklı düşmanların dahi infazları yapılmaz, bayram arifelerinde.
Duruşma günü aylar öncesinden belli idiyse, bayram da bin dört yüz yıldan beri belli değil mi?
Ne diye “Adalet Bakanlığı”nız ve “adalet”le başlayan bir parti adınız var ki sizin?
Ama hiç tasalanmayın; bu kadar önemli bir davanın kararlarını böyle bir güne rastlatmaya göz yummanızın ele verdiği o meş’um “kin”inizi, tabii ki derhâl seziyor, insan olan birisi.
Benim açımdan sorun bu kadarla da bitmiyor.
Biliyorsunuz ben, AKP’nin “demokrasi vaat ettiği” dönemlerden başlayarak, “askerî vesayet, askerî darbe ve derin devlet” soruşturmalarını kirli devletten kurtulmanın bir gereği olarak desteklemiş; ama buna değgin sorunları hâlletmenin, yargı yoluna gitmekten ziyade olabildiğince siyasal kararlarla gerçekleştirmenin daha yerinde olacağını vurgulayıp durmuştum.
Zira, otuz yıllık iç savaşın beslediği ve tüm savaşan tarafların, hattâ neredeyse tüm toplumun zehirlendiği bir iklimde, hem “temadi eden” uzun süreçlerin ve “müteselsilen” eklenegelmiş bulunan farklı nesillerin barındığı devasa ve karmaşık bir yapı sözkonusuydu, o yüzden kim suçlu kim güçlü ayırmak mümkün olmaktan çıkmıştı, hem de ülkenin hukuk sistemi paramparçaydı ve iflâs etmişti.
Bu ilişkilerden ne adalet ürer, ne hakkaniyet.
Nitekim sonunda hükümet, kırk bin kişinin öldürüldüğü bu savaşı bitirmeyi, dövüşü sürdürmek ya da yargıya havale etmek suretiyle değil, Kürtlerle “siyaseten” anlaşarak yapmaya karar vermiştir.
Demokrasinin olmadığı yerde barışın da olamayacağını bildiğim için neticesi kuşkulu da olsa, hükümetin savaşmaktan ve sorunları adaletsiz yargı yerlerinde kördüğüm hâline getirmekten vazgeçip, siyasal kararlar yoluyla çözmeye kalkışması, her şeye rağmen iyidir ve yerindedir.
Böylece PKK’nın suç işlemiş iki bin gerillasını yakalamak yerine, ülke dışına çıkmalarına izin verdiği bir süreci başlatmıştır.
Ayrıca, çözüm sürecine bir halel gelmemesi için PKK’nın otuz senedir işlediği ne kadar suç varsa, de facto olarak hepsine bir sünger çekildiği de ortadadır.
Olabilir.
Hükümet, siyasal bir sorumluluk yüklenir ve toplum, daha rezil bir gidişattan kurtulmak uğruna böyle şeylere katlanmak zorunda kalabilir.
Bu mümkündür.
Ama bu durumda, bundan sonra artık mümkün olamayacak tek şey, o lânet olası savaşın ürettiği diğer taraftaki suçluların cezalandırılmalarına devam edilmesidir.
Çözüm sürecinden itibaren artık bu ülkenin ceza davalarına işlenmiş suçlar zaviyesinden bakarak, insanları şüpheli veya sanık yahut suçlu diye tasnif etmenin kıymeti harbiyesi kalmamıştır.
En ağır cürümleri işledikleri hâlde nasıl ki PKK’lılar derdest edilip yakalanmıyor ve artık cezalandırılmıyorlarsa, suçlu olsunlar ya da olmasınlar, onların dışında kalanlar bakımından da hak doğmuş sayılmalıdır.
Çünkü tefrik ederek, sadece gücünün yettiklerini cezalandırmak, bir devlet için hukuksuzluğun en beteridir.
PKK’lılarla “siyaseten” iş bitirirken, bu yurdun Silahlı Kuvvetleri’nin en tepedeki isimlerine “hukuken” hesap sormak, sizin kin dolu vicdanlarınıza sığabilir ama bu halkınkine sığamaz, sığmamalıdır.
Onların bir bölümü darbeci ve vesayet meraklısı değil miydi?
Evet!
Aralarında derin devlet ilişkilerine girenler var mıydı?
Evet!
PKK neydi pekiyi, melek mi?