6 Ağustos 2013 Salı

Ergenekon mahkûmiyetlerine nasıl bakmalıyız? / sedat ergin


ERGENEKON soruşturmasının ilk dalgaları 2007 yılı yaz aylarında İstanbul ve Eskişehir’de yüksek miktarda patlayıcıların bulunmasıyla başladı.

Bu polis operasyonlarının, sonraki 6 yıl boyunca ülkenin gündemini kilitleyen en büyük siyasi davanın ilk adımı olduğu daha sonra anlaşıldı.
Soruşturmanın haklılık zemini başlangıç döneminde çok sorgulanmadı. Örneğin, özel harekât emeklisi bir binbaşının annesinin evinde bulunan 11 kg C-3 patlayıcısı, herhalde pul toplamak gibi masum bir koleksiyonculuk çabasına işaret etmiyordu.
Keza, yine ilk dalgalarda soruşturmanın derin devlet yapılanması ile ilişkilendirilen şahsiyetlere yönelmesi, Ergenekon dosyasının bu dönemde kamuoyundaki destek zeminini güçlü tuttu.
   
* * *
Soruşturmanın, ilk dönemi itibarıyla, Türkiye’de demokratik istikrarın patlayıcılardan uzak tutulması açısından yararlı bir işlev gördüğü söylenebilir. O tarihlerde pek çok insan, başlayan hukuki süreci Türkiye’nin derin devletiyle hesaplaşması açısından tarihi bir fırsat olarak görüyordu. Keza, darbe girişimlerinden hesap sorulması, bu anlamda etkili bir caydırıcılık yaratılması bakımından da önemli bir hukuki süreç söz konusuydu.
Gelgelelim Ergenekon dalgaları genişledikçe, hükümete muhalif çevreleri susturmaya, bu kesimlerin toplum üzerindeki etkilerini kesmeye dönük bir boyut da belirginleşmeye başladı.
Örneğin, evinde tedavi görmekte olan kanser hastası Prof. Türkan Saylan’ın bile terör örgütü soruşturmasına konu edilmesi, evine baskın düzenlenmesi, vicdanları yaralayan, sürecin siyasi bir nitelik kazandığını gösteren en önemli kırılma noktalarından biriydi.
Ayrıca yeni dalgalar geldikçe soruşturmadaki hukuk ihlalleri artmaya başladı. İhlaller anlamında sınır yoktu. Soruşturulan bazı şüpheliler sonunda sanık bile yapılmadıkları halde bütün telefon konuşmaları iddianame eklerine boca edilerek özel hayatlarının kamuoyu önünde teşhir edilmesi, ancak üçüncü dünya rejimlerinde karşılaşılabilecek hukuk dışı uygulamalardı.
Soruşturma başka hesaplaşmaların da rehin aldığı bir sürece dönüştü. Ergenekon terör örgütüne yardımcı olduğu iddiasıyla 2011 yılında tutuklanan gazeteci Ahmet Şık’ın aslında “Ergenekon’da Kim Kimdir” başlıklı iki ciltlik toplam 1116 sayfa tutan bir kitap yazmış olduğunun ortaya çıkması, galiba kamuoyu nezdinde davayla ilgili bir başka önemli kırılma noktasıydı.
   
* * *
Sorun Ergenekon dalgalarının genişlemesinden ibaret kalmadı. Özel yetkili mahkemelerin yürüttüğü başka soruşturmalar, açılan davalar da bu dosyaya eklendi ve sonuçta 23 davanın birleştiği çok yamalı bir hukuk bilmecesi doğmuş oldu.
İnternet andıcı davasının da Ergenekon’a dahil edilmesi, bu çerçevedeki en önemli hamleydi. Eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un “terör örgütü yöneticisi” olarak Ergenekon sanığı yapılması, davanın inandırıcılığına ağır bir darbe vurdu. Tepki gösterenler arasında “İlker Paşamızla alakalı benzetmeleri de asla doğru bulmuyorum. Bir örgüt elemanıymış yaklaşımını çok çirkin buluyorum. TSK’da Genelkurmay Başkanlığı’na gelmiş birine bu benzetmenin yapılmasını insaf dışı buluyorum” diyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da vardı.
Özel yetkili mahkemelere hâkim olan davranış kalıpları, yargı pratikleri sonuçta hükümetin 2012 yılında geçirdiği bir yasayla bu mahkemeleri kaldırmasıyla sonuçlandı. Ancak görmeye başladıkları davalar sonuçlanıncaya kadar işbaşında kalacaklardı.
Bu yönüyle bakıldığında, dün açıklanan mahkûmiyet kararları, uygulamaları sorunlu görüldüğü için hükümet tarafından kapatma kararı alınmış bir mahkemenin tasarruflarıdır.
   
* * *
Ergenekon davası, bu haliyle doğrularla yanlışların birbirine geçtiği, yapılan hukuk hatalarının ve haksızlıkların adalet anlayışını ciddi bir şekilde gölgelediği, içinden çıkılması güç bir hukuk kördüğümü halinde toplumun önüne çıkmıştır.
Dün açıklanan kararlar, bu bağlamda ciddi ikilemleri, çelişkileri içinde barındırıyor. Soruşturmanın başlangıç dönemi ne kadar haklı ve meşru nedenlere dayanırsa dayansın, bu kararlar sonucu haksızlığa uğrayan pek çok sanığın bulunduğunu düşünmek için yeteri kadar neden var.
Ve dünkü kararlarla Ergenekon yargı sürecinin yalnızca ilk parantezi kapanmıştır. Önümüzde Yargıtay, Anayasa Mahkemesi’ndeki bireysel başvuru ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi olmak üzere üç ayrı temyiz aşaması bizi bekliyor. Bu haliyle daha uzun yıllar Ergenekon’u tartışmaya, bu davayla yaşamaya devam edeceğiz.
Gerçek, bu sürecin sonunda karşımıza çıkacak.