Ergenekon'da en çok eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'la ilgili karar tartışma konusu oldu.
İlker Başbuğ'un tutuklanması gibi, müebbet hapis cezasına çarptırılması da vicdanları sızlattı.
Genelkurmay Başkanlığı döneminde İlker Paşa ile aramızda az çok bir hukuk oluşmuştu.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a suikast haberinin bomba gibi düştüğü sıralardaydı.
Genelkurmay'da basına açık bir programdan çıkmıştık. Ama İlker Paşa kimseye konuşmamıştı.
Makamına doğru yürürken yanına çağırdı. O dar koridorda bir süre yürüdük.

'İzin vermesem kozmik odaya giremezlerdi' dedi.
Kendisini dinliyordum.
'Adli müşavire sordum, 'sizin izninize bağlı, izin vermezseniz giremez' dedi. Hatta 'isterseniz sokmayız' şeklinde bir mütalaa sundular ama ben bir an bile tereddüt etmedim, girsinler dedim' diyerek o anı anlattı.
Ve bugün.
Müebbet hapis cezası alınca insani açıdan üzüldüm. Ama bu ülkemin Ergenekon'la mücadele, darbelerle hesaplaşma çabalarını görmeme engel değil.

Tarihi bir olay.
İlker Başbuğ'un, İnternet Andıcı'na , 'Kağıt parçası' Poyrazköy'de ortaya çıkarılan suikast silahına, 'Borudur boru' dediği basın toplantısındaydık.
Nasıl bir öfkeyle söylemişti o sözleri.

Eski devirlerde olduğu gibi asker sesini yükselttiğinde, savcıların dosyayı kapatacağını düşünüyordu.
Olmadı.
4 Şubat'ta Taraf Gazetesi, İnternet Andıcı haberini patlatmıştı.

Haber medyada büyüyüp, savcılar harekete geçince İlker Paşa, Bandırma'ya çıkarma yaptı. Komutanları arkasına alıp, 'Halkımızın TSK'ya güveni tamdır' diye açıklama yaptı.
Ankara mesajı almıştı ama artık eski Ankara değil, yeni Türkiye vardı.
İlker Paşa bir kez de Trabzon'da konuştu.

Ama talihsiz bir mekan seçilmişti. Namlusunu kendi halkına karşı çevirmiş bir savaş gemisinin güvertesinden konuşmuş, 'Türk Silahlı Kuvvetleri'ne karşı asimetrik bir savaş yürütülmektedir' demişti.
Herkesin sinmesini beklerken, 'Paşa savaş gemisinin namlusunu halkına çevirip konuşamazsın' şeklinde eleştiriler yükseldi.

Eski Türkiye alışkanlıkları ile yapılan meydan okuma geri tepmişti.
Şu ana kadar sıraladıklarım İlker Başbuğ'un, darbeye teşebbüsten müebbet hapis cezası almasını izah etmeye yetmiyor.
O nedenle kararların açıklandığı andan itibaren ben de, 'Neden bu denli ağır bir cezaya çarptırıldı' diyenlerdenim.

İlker Paşa'yı kimse yakmadı.
İlker Paşa kendi kendisini yaktı.
Nasıl mı?
İlker Başbuğ'un Genelkurmay Başkanı olduğu YAŞ toplantısına Başbakan Erdoğan ilk gün katılmış, orada da öğleye kadar durup ayrılmıştı.

Ayrıca ilk Şura'da İlker Paşa'nın atamalarına müdahale etmemişti.
Neden böyle hareket edildiği sorusunun cevabını araştırdığımda, 'İlker Paşa çalışacağı mesai arkadaşlarını kendisi seçsin istedik' karşılığını almıştım.
Ama İlker Paşa ne yaptı?

Beraber çalıştığı AK Parti hükümetini devirmek için, İnternet Andıcı ve İrtica ile Mücadele Eylem Planı hazırlanması talimatını verdi.
İlker Paşa, kanunsuz bir emir vermekle altındakileri yaktı.
İlker Paşa'nın altındakiler ise, mahkemedeki ifadelerinde, Genelkurmay Başkanı'nın talimatı üzerine bu işleri yaptıklarını itiraf ederek, İlker Paşa'yı yaktılar.

Genelkurmay İkinci Başkanı Hasan Iğsız, Harekat Başkanı Mehmet Eröz ve Dursun Çiçek, mahkemede verdikleri ifadelerinde ağız birliği etmişçesine ve ısrarla, İlker Başbuğ'un talimatı üzerine çalışmalara başladıklarını belirttiler.

'Sn K'na arz'
Zaten İnternet Andıcı soruşturmasına İlker Paşa sonradan dahil edildi. Emrindeki komutanların verdiği ifade üzerine savcılık suç duyurusunda bulundu.

Jandarma Kriminal Laboratuvarları'nda yapılan incelemelerde, İrticayla Mücadele Eylem Planı üzerindeki ıslak imza tespit edildi. Hıfzı Çubuklu, kara propaganda amaçlı internet sitelerinin kurulduğunu kabul etti.
Eğer bir Genelkurmay Başkanı emrinde çalıştığı hükümeti devirmek için, andıç düzenletiyor, eylem planları hazırlatıyorsa, bütün demokrasilerde bunun adına darbe suçu denir.
Bu açıdan bakınca, İlker Paşa kendi kendini yaktı.