2 Ağustos 2013 Cuma

2013 YAŞ’ı / Mustafa Ünal

Ekranlara yine o fotoğraf yansıdı. Başbakan Erdoğan masanın başında tek başına oturuyor. Sağında ve solunda diğerleri. Genelkurmay Başkanı Özel, Milli Savunma Bakanı Yılmaz ve kamuoyunun adlarını bile bilmediği komutanlar. Toplantının  başkanı görüntü olarak da, fiilen de başbakan.

   Çift başlılık ortadan kalktı. Başbakanlar masanın başına Genelkurmay başkanları ile birlikte oturur, demokratik sistemin üzerindeki askerî vesayeti yansıtırdı. Şûra’ya başkanlık eden başbakanlar ‘belirleyici’ değil adeta ‘onay’ makamı gibiydi. Her şey önceden planlanır, kimin nereye geleceği, kimin üst rütbeye yükseleceği tespit edilirdi.

    Sivil iradenin pek söz hakkı olmazdı. 1980’li yılların sonunda Başbakan Turgut Özal ‘Hükümetimiz Kara Kuvvetleri Komutanı Necdet Öztorun’u istemiyor’ dediğinde kıyamet kopmuştu. Ve dediğini de yaptı. Öztorun’un günler öncesinden bastırdığı ‘Genelkurmay başkanı’ kartviziti elinde kaldı. Bu, tarihe ‘Necdetler’ olayı olarak geçti. Olayın bir diğer kahramanı Öztorun’a yol açan, Necdet Üruğ’du çünkü.

    Ağustos şûralarında yakın tarihte ‘Necdetler olayını’ çok aşan başka gelişmeler yaşandı. Tutuklu generalleri sorun yapan İlker Başbuğ YAŞ toplantılarını kilitlemeye kalktı. Bütün orgeneralleri yanına alarak istifa resti çekti. İlk kez kararlar üç gün sonra değil, geç açıklandı. O günlerin perde arkası tam aydınlanmadı. Çok azı biliniyor.

    Işık Koşaner olayı zirve olsa gerek. Koşaner’in de sorunu tutuklu generallerdi. Genelkurmay başkanı sıfatıyla Balyoz’dan yargılanan general ve amirallerin tahliye edilmesi için siyasi iradeye ve yargıya çok baskı yaptı. Ancak sonuç alamadı. Bunun üzerine Şûra’ya saatler kala üç kuvvet komutanıyla birlikte istifa etti. Eski Türkiye olsaydı büyük bir krizdi, devlet kriziydi. Yeni Türkiye çok kolay aştı. Yeni isimlerle yoluna devam etti. Koşaner ve ‘kahraman’ olmayı beklerken bugün isimlerini kimsenin hatırlamadığı o kuvvet komutanları, istifa ettikleriyle kaldı. Eskiye fazla gittiğimizin farkındayım ama dünü anlamadan bugünü yorumlamak zor.

    Eskiden YAŞ’a ordudan ilişiği kesilecek subayların sayısı ile de bakılırdı. Bazen onlarca bazen de yüzü aşardı. Ve çoğu da ‘irticai faaliyetleri’ sebebiyle Silahlı Kuvvetler’den uzaklaştırıldı. İrticacı damgası yemeniz için namaz kılmanız veya eşinizin başörtülü olması kâfi. Örnekleri binlerce. Hâlâ kabuk bağlamayan çok dokunaklı hikâyeler var. Bir kısmının durumu düzeltilmedi çünkü.

    ‘Sivil iradenin’ masanın başına tek oturması anlık bir karar değil, zorlu ve meşakkatli bir sürecin neticesinde oldu. Özal’a kadar uzanan bir süreç. 2013’ün YAŞ’ı, dün o güzel görüntüyle başladı. Cevabı merakla beklenen iki soru var: Kara Kuvvetleri komutanının kim olacağı ve görev süreleri dolan tutuklu veya tutuksuz yargılanan generallerin akıbeti. Buna bir de istifa eden generalleri ekleyebiliriz.

    Dört kuvvet komutanı da değişecek. Hiçbiri için ‘uzatma’ beklenmiyor. Kara en büyük kuvvet. Ancak komutanının kim olacağı şu açıdan önemli: Necdet Özel’den sonra Genelkurmay Başkanlığı için en güçlü isim o olacak... 2013 YAŞ’ında 2015’in Genelkurmay başkanı belirlenecek. O isim kim? Teamüllere göre Jandarma Genel Komutanı Bekir Kalyoncu... Kalyoncu’nun ismine itirazlar var. Hükümetin ‘pek sıcak bakmadığı’ sır değil. Ancak bunun karara dönüşüp dönüşmeyeceği meçhul.

    Birinci Ordu Komutanı Yalçın Ataman’ın durumu da soru işareti. Ataman, 28 Şubat soruşturmasında ‘şüpheli’ olarak savcıya ifade verdi. Tutuklu veya tutuksuz yargılanan 20’yi aşkın general ve amiralin rütbe bekleme süreleri doldu. Aralarında ilk derece mahkemede mahkûm olan Balyoz sanıkları da var. Yeni bir sorun değil, üç-dört yıldır YAŞ’ın en önemli gündem maddesi. Yeri geldi direndi, yeri geldi ara formüller üretti. Ancak hiçbiri çözüm olmadı. Nihayet geçen yıl dosyası olan 40’a yakın generali emekli etti. Beklenen yine o. Hukukun gereğini yapmak yani.
    Bu ülke ne YAŞ’lar gördü. 2013’ü en kolaylarından...