14 Ağustos 2013 Çarşamba

Obama Erdoğan’ı gözden çıkarmaz ama... / Lale Kemal


Türkiye’deki darbe teşebbüsü davalarına ilişkin verilen hükümler, Ankara’daki özellikle NATO üyesi yabancı diplomatlar arasında da bölünmelere yol açtı. Bu çevrelerde ağır basan görüşün, maalesef davalar ve verilen hükümlerin, hükümetin muhalefeti bastırmasının bir aracı olarak görülüyor olması. Hele de Gezi protestolarını hükümetin kötü yönetmiş olması ve gösterilere destek veren kişi ve şirketlere yönelik devam eden baskısı, Ergenekon davasında verilen hükümlerin, adeta iktidarın muhalefete sistematik baskısı gibi algılanmasında rol oynadı. Dolayısıyla bu algı, sanki Türkiye’nin 60 yılı aşan darbe tecrübesi yokmuşçasına mevcut davalara adeta hükümetin bir öç alması şeklinde bakılmasında rol oynadı.

Ne var ki, hükümetin yalnızca Gezi protestolarını kötü yönetmiş olması değil, demokratikleşme adımlarını uzun süre kesintiye uğratmış olması da hem ülke içindeki kimi sözde laik çevrelerin hem de kimi Batılı ülkelerin, mümkünse darbeleri aklama kampanyasına dönüşmesini sağladı denebilir.

Hükümetin, yıllardır tozlu raflarda beklettikten sonra TSK’daki cuntaların, darbelerine yasal kılıf hazırladıkları kötü şöhretli 35. Madde’yi, Gezi olayları ve Mısır’daki darbenin hemen ardından değil çok öncesinde değiştirmiş olması gerekirdi. İktidarın, kimi gelişmeleri kendi varlığına tehdit olarak gördüğü zaman harekete geçiyor olması, demokratikleşme konusundaki samimiyetini test eder nitelikte.
Yine de aklıselim sahibi kimi Batılı ülkeler, darbe teşebbüsü davalarına, diğer olaylardan soyutlayarak daha gerçekçi bakabiliyorlar.

Örneğin, Batılı bir askerî ataşe, şöyle diyor:

Ergenekon’da adil bir dava süreci izlendi denebilir. AK Parti’yi, iktidara geldiğinden bu yana devirmek için girişilen yasadışı eylemler Parti kapatma, elektronik muhtıra vs. zaten yeterince kanıtı oluşturuyor. Üzerine bir de 1960’tan bu yana gerçekleşen darbeleri ekleyin. Dolayısıyla, son 53 yılın olaylarını halının altına daha ne kadar süpürebilirdiniz. Muhalefet davaları sulandırmak için elinden geleni yaptı. Darbe davalarında hüküm giyenler şoktalar zira beklemedikleri cezalara çarptırıldılar. Şokta değiller çünkü ne yaptıklarını biliyorlar.

Aynı Batılı askerî kaynağım, Amerika’nın deneyimli NATO komutanı James Stavridis’in, daha emekli olmadan, ömür boyu hapis cezasına çarptırılmasından kısa süre önce Genelkurmay eski Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’a ulaştırılan bir mektubu kaleme almış olmasını ve bu mektubun Amerikan elçiliğinden bir diplomat tarafından kendisine iletilmiş olmasını ise, “Washington’un siyasi bir müdahalesi olarak” okuyor.

Zaten bu olay başka nasıl okunabilir ki?

Başbakan Erdoğan’ın, Gezi olaylarından faiz lobisini ve bu türden lobilerle özdeşleştirilen İsrail’i böylece dolaylı olarak suçlaması, Washington’un gözünde bir anti semitizm örneği. Türkiye-İsrail ilişkilerinin düzelmesi için arabuluculuk yapacak kadar Tel Aviv’e kritik önem veren Washington, hükümetin, bu ülke ile ilişkileri düzeltmiyor olmasından da ciddi rahatsız.

ABD’nin, bir yandan darbe teşebbüsü davalarına şüpheyle bakıyor olması diğer yandan Türkiye’de ifade özgürlüğünün giderek kötüleşmesini eleştiriyor olması çelişki gibi görünebilir. Ama nihai durumda Washington’un, halen Soğuk Savaş dönemlerine uygun yapılanmasını değiştirmemiş olmasından yakındığı TSK’ya, bölgesel çıkarlarını korumak adına ihtiyacı var. Bu çıkarların korunmasında hükümet-TSK uyumuna önem veriyor.