20 Nisan 2012 Cuma

"EMASYA TOPLANTILARI DEVAM EDİYOR !"

EMASYA, Protokol, TSK, darbe, 35. madde
"Kim bilir belki şu anda bile ülkenin bir yerlerinde 'durmak yok yola devam' diyen birileri fişlemelere, darbe planlarına devam ediyordur!.."
Darbe soruşturmalarıyla ilgili olarak "Dalgalar 'bataklığı' kurutmaya yetmez" diyen Bugün'den Adem Yavuz Arslan, 'kulislere yansıdığı şekliyle' ilginç bir bilgi paylaştı ve "Oluşacak ilk siyasi istikrarsızlıkta her şeyin allak bullak olması kaçınılmaz. İstismar alanı doğuracak yasalar ise hâlâ yürürlükte." dedi. İşte Arslan'ın yazısı:
28 Şubat başladığı yere; Sincan'a geri döndü.
Bir dönemin kudretli generali Çevik Bir şimdi Sincan'da tutuklu. İddia doğruysa cezaevi yolunda 'Bugünleri de mi görecektik' demiş.
O düşünmemiş olabilir ama mağdur ettiği binlerce insan bugünleri görmeyi sabırla bekliyordu.
Çevik Bir'in ifadeleri üzerinde özellikle durmak lazım. Çünkü sorulan sorular ve cevapları 'psikolojiyi' anlama açısından önemli.
Ama önce bir konuyu netleştirmek lazım.
Ergenekon'a, Balyoz'a, KCK'ya kulp bulmak için her şeyi istismar edenler şimdi de '28 Şubat bunca sene neden yargılanmadı' diyerek davayı itibarsızlaştırmaya çalışıyor.
Onlara göre hükümet gündemi değiştirmek için 28 Şubat soruşturmasını başlattı.
Belki unutmuşlardır deyip ülke gerçeklerini biraz hatırlatalım.

Referandum yargılamaların önünü açtı

Eski HSYK darbe ve cuntalarla ilgili harekete geçen savcıları anasından doğduğuna pişman ediyordu. Erzurum savcılarının, Sacit Kayasu ve Ferhat Sarıkaya'nın neler yaşadığı herkesin malumu.
Eğer her şeye rağmen harekete geçen bir hakim ya da savcı olursa haritadan kendine yer beğeniyordu.
Ancak 12 Eylül referandumu her şeyi değiştirdi.
Adeta psikolojik baraj aşıldı. Evren yargılanmaya başlayınca kamuoyu 'darbecilerle hesaplaşılabileceğine' inandı.
Artık HSYK baskısı da kalmadığı için savcılar daha cesur. O yüzden sulandırma söylemlerinin dayanağı yok.
Nitekim dün 2. dalga da başladı. Aralarında emekli Tümgeneral Erol Özkasnak'ın da bulunduğu 12 asker gözaltında.
Bir önceki yazıda 'dalgaların sık ve nokta atışı' şeklinde olacağını yazmıştım. Üçüncü ve sonraki dalgalar için de çok beklenmeyeceğini söylemek abartı olmaz.
Tekrar Çevik Bir'in ifadesine dönersek.
Bir'e sorulan sorulardan savcıların deliller üzerinden ve suç teşkil eden somut imzalardan hareketle yürüdüğünü görüyoruz.
Dikkati çeken, Bir'in suç teşkil eden her icraatıyla ilgili "Yasaların verdiği yetkiye dayanarak" ya da "hükümetin direktifi" ile yaptım demesi.
Tabii ki hükümet 'darbe yapın' talimatı vermedi.
Ama statükonun elini güçlendirmek için hazırlanan anayasa, yasa ve yönetmelikler istismar alanı doğuruyor.
Sadece bu durum bile aslında hükümetin üzerindeki sorumluluğun göstergesi.
Çünkü bugün güçlü siyasi iktidar var, eğilip bükülmeyen Erdoğan var diye 'arınma süreci' sağlıklı ilerliyor.
Ama oluşacak ilk siyasi istikrarsızlıkta her şeyin allak bullak olması kaçınılmaz.
İstismar alanı doğuracak yasalar ise hâlâ yürürlükte.
Yani sistemik düzelmeler yapılmadı. Mesela darbe planları ve fişlemeler meşhur EMASYA protokolüne dayanak yapılarak hazırlanmış.
Hatırlanacağı gibi 2010 yılı başında Balyoz tartışmaları sonrasında EMASYA protokolü 4 Şubat'ta kaldırılmıştı.
28 Şubat döneminin icraatlarından olan bu protokol Çetin Doğan'ın ses kayıtlarındaki itiraflarına göre 'siyasilere paşa paşa imzalatılmıştı.'
Sonra ne oldu?

EMASYA görünüşte kalktı

Protokol 'görünürde' kalktı. Bu köşede de belgesini yayınladım.
8 Şubat 2010 tarihli gizli emirde protokolün kalktığı hatırlatılarak 'söz konusu işlem toplumsal olaylara müdahale planlaması icrası açısından herhangi bir değişiklik getirmemiştir. Garnizon komutanlıkları bu tür görevlere 5442 Sayılı İller İdaresi Kanunu ve Genelkurmay'ın emirleri çerçevesinde devam edecektir" deniliyor.
Yani 'biz bildiğimizi yapmaya devam edeceğiz' diyorlar.
Yaklaşık bir yıl sonra benzer bir uygulamanın da Gaziantep'te yaşandığı ortaya çıktı.
Zaten kulislere yansıdığı şekliyle EMASYA toplantıları eskiden olduğu gibi devam ediyor. Tek fark bu kez siviller toplantılara çağrılmıyor.
1949 tarihli 5442 Sayılı İller İdaresi Kanunu değişmeden EMASYA'nın kalkması çok bir şey ifade etmiyor.
Başbuğ'un deyimiyle bu kanun 'askere her türlü yetkiyi' veriyor. 1996'da yapılan değişiklikle de askere sınır ötesi operasyon yetkisi bile tanındı.
28 Şubat'ın gazıyla da 1997'de öyle bir değişiklik yapıldı ki neredeyse tüm Türkiye sürekli olağanüstü hal uygulamasına dahil edildi.
Uzun lafın kısası şu: Darbecileri yargılamak, cuntaları mahkemeye çıkarmak yetmez. Onlara istismar alanı sağlayan yasaların, yönetmeliklerin de temizlenmesi şart.
Kim bilir belki şu anda bile ülkenin bir yerlerinde 'durmak yok yola devam' diyen birileri fişlemelere, darbe planlarına devam ediyordur!..