25 Nisan 2012 Çarşamba

ASKERE TEKMİL VEREN TV PATRONU?

Bize taarruz eden bizim uçaklar; Birand ve Doğan, Bilgin grubu satılmış; Rütbelilerin yolsuzluğu; Tekmil veren TV patronu; Özkök'ten ümidi kesmişler..
Gazeteci Alper Görmüş'ün "İmaj ve Hakikat" adlı kitabı raflardaki yerini aldı. Oramiral Özden Örnek'in anı ve günlüklerinden oluşan kitap, Türkiye'nin yakın tarihine damga vurmuş olayların TSK içerisinden nasıl algılandığını gösteriyor.

"Paraları sayesinde her şeyi yapabileceklerini zannediyorlar. Hep askere yanaşıyorlar ve bizleri başkalarına karşı bir aracı ve silah olarak kullanıyorlar. Bunu gören asker de pek yok. İstedikleri hep asker darbe yapsın ve onlar da bu darbe vesilesi ile paylarını alsınlar."(sf.99)
Alper Görmüş'ün yayına hazırladığı "İmaj ve Hakikat: Bir Kuvvet Komutanının Gözünden Türk Ordusu" Oramiral Özden Örnek'in askeri lise yıllarından başlayarak emekli olduğu 2005 senesine kadar süreci kapsayan anı ve günlüklerinden oluşuyor.

Kitap, 1960 öncesi Güney Amerika'da yaşanan askeri darbelerin "komedyenlerin güldürü malzemesi" olarak gören bir askeri lise öğrencisinin daha sonra nasıl seçilmiş bir iktidara karşı darbe planı yapacak konuma geldiğini gözler önüne seriyor. Adeta bir itiraf niteliği taşıyan bu metinlerde, TSK'daki denizci-karacı gerilimi, Kıbrıs çıkartmasında ordu içinde yaşananlar, darbelerin TSK içerisinde nasıl karşılandığı, sağ-sol kavgaları, siyasetin TSK tarafından nasıl algılandığı, dış politikada son yıllarda geçilen "aktif politika"nın TSK'daki karşılığını içeriden bir gözün yorumlarıyla öğreniyoruz. Ayrıca Oramiral Örnek'in bitmek bilmeyen törenlerden, Kemalizm algısından artık sıkıldığını günlüğüne içtenlikle yazdığı anlaşılıyor.

KİTAPTAN İLGİLİ BÖLÜMLER

1974: Kocatepe faciası ve TSK'daki 'silah arkadaşlığı' efsanesi

Alper Görmüş, Özden Örnek'in Anılar'ında 1974 Kıbrıs çıkarmasının uzun uzun anlatıldığına,en ilginç bölümünse "hiç kuşkusuz Türk uçakları tarafından yanlışlıkla batırılan Kocatepe savaş gemisine dair olanı"dır diyor. Yazara göre gemiden kurtulan denizcilere karşı gösterilen anlayışsızlık ve tepki, TSK'daki silah arkadaşlığı ve dayanışmanın bir efsaneden ibaret olduğunu; rekabetin ve başarı hırsının çok daha hâkim duygular olduğunu gösteriyor. İşte bu tablodan bir kesit: 23 Temmuz 18:00 sıralarında İsrail'den bir uçakla Kocatepe'den kurtulan bir kısım personel geldi. Bu personeli bir balıkçı gemisi kurtarmış ve İsrail'e götürmüştü. Orada büyükelçiliğimizce alınan tedbir düzen sayesinde bir uçakla Ankara'ya getirilmişlerdi. (...) Gelenlerin arasında gemi komutanı Yb. Güven Erkaya da vardı [1995-1997 arasında Deniz Kuvvetleri Komutanı -A. G.]...

Kendisi taarruz eden uçakların bizim uçaklar olduğundan şüphelenmişti ama kesin olarak bilmiyordu ve bana sorduğu ilk soru da bu oldu: "Bize taarruz eden uçaklar bizim uçaklar mıydı?" Bana, ilk uçak hücumunun nasıl geliştiğini, nerelerden yara aldıklarını, kimlerin yaralandığını, köprü üstündeki manzarayı, topçu subayı Yzb. Ercan'ın nasıl her şeye rağmen atışa devam etiğini, nerelerde yangın çıktığını ve nasıl bütün Y/S imkânlarını kaybedip çaresiz kaldıklarını ve personelin duruma tepkisini en ince teferruatına kadar anlattı. Gemide kaç kişinin şehit düştüğü bilinmiyordu. Ancak tüm kurtulanlar bir araya geldiğinde gerçek rakam ortaya çıkacaktı.(sf.45-46)

'Satılmış medya'

Ülke bir anda Kıbrıs konusu için "ver kurtul" havasına girdi ve başı da medya çekiyor. Direnen kişi oldukça az. Bazı vatan hainlerinin davranışları çok ilginç. M. Ali Birand'ın davranışları ile Doğan Medya grubu, Dinç Bilgin grubu herhalde bir yerlerden yarar sağlıyorlar ki devamlı Denktaş'ın aleyhine yazıyorlar. Bu adamlar satılmış olmasalar burnumuzun dibindeki bir adanın bizim için stratejik önemi olmadığını iddia edemezler.(sf.103)

AK Parti'nin ikiye bölünme ihtimali

Aziz'lere öğle yemeğine, oradan da Mustafa Özkanlara gittik. Amacım Mustafa Özkan'dan İstanbul'da siyasi yönden neler olduğuna dair bilgiler almaktı. Nitekim bazı çok kıymetli bilgiler aldım. Aydın Doğan'ın 2,5 milyar riski olduğu ve hükümet ne derse yapmak zorunda olduğu, AKP'nin Abdullah Gül ve çevresi tarafından ikiye bölünme tehlikesi ile karşı karşıya olduğu gibi...(sf.167)

ABD'siz darbe olmaz

Hava Kuvvetleri Komutanı ve Jandarma Genel Komutanı hemen 10 Mart'ta ihtilal yapalım diye bastırmaya başlamışlar. Kara Kuvvetleri Komutanı onları şimdilik frenlemiş ve bunun için daha zamanın uygun olmadığını, beklememizi salık vermiş. Jandarma Genel Komutanı benimle görüşeceğini söylemiş ve dağılmışlar. Kara Kuvvetleri Komutanı bu konudan çok rahatsız olmuş. Bana sen ne düşünüyorsun, dedi. Ben de düşüncelerimi anlattım.
"Bir ihtilal için zeminin hazır olması gerekir, yani halk ihtilali istemelidir. 12 Eylül'de olduğu gibi ordu niye duruyor, ne zaman müdahale edecek gibi başlıklar basında yer almalıdır. İkincisi önceki ihtilallerde olmayan bazı özellikleri bugün yaşıyoruz. Ekonomimiz çok bozuk ve tamamen dışa bağımlı. Eğer dışarıdan kredi alamazsak ekonomimiz çökebilir ve halk büyük sıkıntı yaşar. Bunun sorumluluğunu almaya hazır değiliz.Bir diğer konu da ABD. Bundan önceki darbelere destek vermesine rağmen bugün AKP'ye destek veriyor. Onların istemediği bir darbe veya hükümeti idame etmek çok zordur. Yani ABD'ye rağmen bu işlem olmaz. Diğer bir konu, TSK içerisindeki birlik sağlanmış mıdır? Eğer bir ayırım varsa sonumuz tam bir felaket olacaktır."(sf.241)

Kıbrıs bahane asıl mesele darbe
Nitekim darbe konusundaki fikirlerimi ona naklettim ve zannediyorum benimle aynı fikirde oldu. Ülkenin ekonomik zorluğunu, ABD'nin diğer darbelerden farklı olarak bu kez hükümet tarafını tuttuğunu, halkın henüz destek vermediğini ve desteğin yahut zeminin oluşması gerektiğini kısaca anlattım. Sonra bugün gelişen olay için ne yapabileceğimizi konuştuk. Bir hal tarzı olarak Genelkurmay Başkanı'na giderek halka bir basın açıklaması yapılacağını, isterse kendisinin de gelebileceğini, istemezse bizim bu açıklamayı yaparak TSK'nın Kıbrıs konusundaki düşüncelerinin ne olduğunu açıklayıp istifa etmemiz gerektiğini söyledim. Hava Kuvvetleri Komutanı başka bir seçenek tavsiye etti. Kıbrıs'ta herkesi Annan Planı aleyhinde sokağa dökerek gösterilerin yapılmasını sağlama ve anavatandan da bu hareketlere destek vererek hükümet aleyhine olaylar çıkarmak. Bunları tartıştıktan sonra ertesi sabah buluşmak üzere ayrıldık.(sf.244-245)

Rütbelilerin skandal yolsuzluğu

Sabah Kara Kuvvetleri Komutanı ile görüştüm. Sağlığına kavuşmuş. Bu arada Özel Kuvvetler'e yaptığı inşaatta yolsuzluk yaptığı iddia edilen müteahhit Ali Osman Özmen'in davası ile ilgili sözü açtı. Bizim tahminimizden daha yüksek rütbede kişilerin işin içinde olduğunu söyledi. Benim bu konu ile ilgili ne bildiğimi sordu. Kendisine sivil kaynaklardan aldığım bilgilere göre Hüseyin Kıvrıkoğlu, İsmail Hakkı Karadayı, Çevik Bir, Işık Koşaner, Tuncel (...) Bizim İlhami Erdil'in adlarının geçtiğini söyledim. "Belki de daha fazlasının ve hepsi yüksek rütbeli kişilerin adlarının yer aldığını ve bu konunun hükümete büyük bir fırsat verdiğini, eğer tam liste açıklanırsa bir skandalın olabileceğini, bu nedenle de Genelkurmay Başkanı ile konuşacağını" söyledi. Esasında listede bir büyük kişi daha vardı ve onun adını söylemedim. Sıkıntılı bir durum.(sf.278-279)

Tekmil veren TV patronu

Tuncay Özkan nihayet Kanaltürk isimli bir TV kanalını hayata geçirmiş durumda. 10 milyon dolar borca girmiş. Çok heyecanlı ve ulusalcı bir insan. Bana teşekkür edip tekmil vermeye gelmişler. Bundan sonra AKP hükümetinin karşısında hiç değilse muhalefet yapacak olan bir kanal olacak. Kendisine ne kadar mutlu olduğumu ve elimden gelen her türlü şahsi desteği yapacağımı söyledim. Tolga'dan bahsettim ve kendilerine danışmanlık yapabileceğinden bahsettim. Memnun oldular. Yanında Kerim Can diye ortağı da vardı. Tolga'yı tanıyorlar. Atatürk belgeseli benden ve bedava dedim. Tolga ile buluşup konuşacaklar. Çok mutlu ayrıldılar.(sf.283)

Marşla yatıp marşla kalkıyoruz

En başta Atatürk'ü bir idol haline getirmişiz. Kendisi bile "beni görmek önemli değil benim fikirlerimi anlamak önemlidir" demişken, biz her yerde Atatürk'ü heykel, resim, poster olarak anmayı sanki onu anlamak ile eş tutuyoruz. Bu böyle devam edemez. Bir taraftan İslamiyet'in günün şartlarını karşılamadığını ve reform geçirmesi gerektiğinden bahsederken, sanki Atatürkçülük ilelebet yaşayacakmış gibi davranıp ilkelerini tartışmaya dahi açmıyoruz. Tabi o zaman bu ilkeler bir yol gösterici olmaktan öteye, dogma haline geliyor. Sağ olsaydı herhalde en fazla kendisi bu durumu tenkit ederdi. İkinci bir konu da bu toplumu Kara Kuvvetleri'nin etkisinden kurtarmak lazım. Devletin her kesiminde kendi düşünceleri hakim olsun, herkes kendileri gibi düşünüp kendileri gibi hareket etsin istiyorlar.Harbiye Marşı ile yatıp Harbiye Marşı ile kalkıyorlar.(sf.291)

Özkök'ten ümidi kesmişler

Tümg. Can Teller ziyaretime geldi. Özel konulardan konuştuk. Amacım onların bizlere bakış açılarını görmek ve öğrenmekti. Nitekim Genelkurmay Başkanı’ndan (Hilmi Özkök) ümitlerini kesmişler ve bir bahane ile uzaklaştırılmasını istiyorlar. Komuta katına itimatları tamam ama Ağustos 2004 ayından sonra ne olacak diyorlar. Kendisine sakın ola ki bir yanlışlıkla komuta katının haberi olmadan başka bir hareketin içine girmemelerini, bunun TSK için bir felaket olacağını açıkladım.(sf.252)
KÜNYE
Yazarı: Alper Görmüş
Türü: Anı
Sayfa sayısı: 352
Basım: Nisan 2012
 Yayınevi: Etkileşim Yayınları