16 Nisan 2012 / BÜŞRA ERDAL,
Balyoz Davası’nda
savcının mütalaasını vermesi, yargılamanın sona yaklaştığını
gösteriyor. Fakat bu gelişme sanıkları ve avukatlarını yeni taktik
arayışlarına itti. Davanın başında savunma yapmak için acele eden
avukatlar, şimdi duruşmalara bile çıkmıyor.
Balyoz Davası’nın sona yaklaşması,
sürecin başından beri devam eden tartışmaları daha da alevlendirdi.
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nce Silivri’de görülen yargılamada
savcının mütalaası bu konuda önemli rol oynadı. Çünkü savcı, başta eski
1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan olmak üzere 365 sanığın
‘darbeye teşebbüs’ suçundan cezalandırılmasını talep etti. Mütalaa, dava
sona ermeden bir önceki adım demek. Bundan sonra sanıklar ve avukatları
esasa ilişkin savunma yapacak, ardından mahkeme hükmünü açıklayacak. 16
Aralık 2010’da 196 sanıkla başlayan davada (daha sonra hazırlanan iki
iddianameyle 365 sanığa yükseldi) 15 ayın sonunda mütalaa verilmesi hız
açısından önemli bir başarı. Bu, davanın kısa sürede biteceği anlamına
geliyor. Fakat mütalaadan sonra sanıklar ve avukatları davayı uzatmaya
yönelik ilginç bir taktik geliştirdi. Avukatlar duruşmalara katılmayarak
davayı ‘usul’ açısından tartışmalı hâle getirmeye çalışıyor. Fakat
bunun sebeplerini açıklamadan önce savcıların mütalaasına ve Balyoz
Davası’ndaki tartışmalı konulara değinmekte fayda var.
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi cumhuriyet savcıları Savaş Kırbaş ve Hüseyin Kaplan tarafından hazırlanan 920 sayfalık mütalaada üç ayrı dava dosyasından 365 sanık hakkındaki iddialar ve bunlara ilişkin deliller yer alıyor. Mütalaada, Balyoz Darbe Planı’nın, 3 Kasım 2002 seçiminde Meclis’te çoğunluğu sağlayan ve hükümeti kuran partinin kimliği, kadroları ve yönetim tarzından rahatsızlık duyan dönemin 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan tarafından yapıldığı ifade ediliyor. Doğan’ın, AKP’nin iktidara gelmesinden sonra ülkenin laiklik karşıtı ve irticai unsurların etkisine girmeye başladığını düşündüğü, bu gerekçeyle harekât planı hazırlayıp hükümetin darbeyle yıkılması, yerine Millî Mutabakat Hükümeti kurulması yönünde çalışma başlattığı belirtiliyor. Bu kapsamda 1. Ordu Komutanlığı bünyesinde görev yapan bazı general ve üst düzey subaylar, Harp Akademileri Komutanı İbrahim Fırtına ve Donanma Komutanı Özden Örnek, İstanbul ve Bursa jandarma bölge komutanlarıyla anlaşma sağlandığı anlatılıyor. Mütalaada, ‘sanıkların ordu bünyesindeki askerî hiyerarşi dışında bir yapılanma oluşturduğu, kurulan suç örgütünün darbe yaparak hükümeti yıkmaya yönelik çok kapsamlı ve ayrıntılı bir plan hazırladığı’ tespiti yapılıyor. Oraj, Suga, Sakal, Çarşaf gibi eylemlerin yer aldığı Balyoz Güvenlik Harekât Planı’nın uygulanması için Balyoz Komutanlığı oluşturulduğu aktarılıyor. Balyoz Davası’nın ana eksenini oluşturan bu tespitler iddianamede de yer almıştı. Bunları tekrar önemli kılan ise sanık savunmaları, sorgular ve tanık dinleme aşamasından sonra savcılığın iddialarından geri dönmemiş olması.
Yani savcılığa göre, sanıklar haklarındaki iddiaları çürütemedi. Balyoz Güvenlik Harekât Planı, bunu uygulayacak Balyoz Komutanlığı’nın hazırlanması, tutuklanacak kişi listelerinin hazırlanması, bunların seminerde konuşulması artık darbecilerin teşebbüs aşamasına geçtiğini gösteriyor. Dolayısıyla eski Türk Ceza Kanunu’nun 147’nci maddesinde düzenlenen ‘darbe yapmak’ suçuna teşebbüs olduğu gerekçesiyle her sanık için 15 yıldan 20 yıla kadar hapis cezası isteniyor.
İddialarına inandıramadılar
Savcılığın mütalaasından sonra da sanıklar ve avukatları delillerin sahte olduğu iddialarını devam ettiriyor. Balyoz Planı ve eklerinin bulunduğu 11 ve 17 no.lu CD’ler üzerinden tartışmayı sürdürüyorlar. Plan, 2003 yılında yapıldığı hâlde bu CD’lerdeki listelerin sonraki yıllara ait bilgiler içerdiğini ve kendilerine komplo düzenlendiğini ileri sürüyorlar. 11 no.lu CD, içinde Balyoz Güvenlik Harekât Planı’nın tam metni ve bu planın ekleri (üzerine çalışılan listeler) bulunması açısından önem taşıyor. Savcılık, mütalaasında 2002-2003 yıllarında hazırlanan CD’lerdeki bilgilerin zamanla cuntacı ekip tarafından ‘güncellendiği’ iddiasını dile getiriyor. İddiayı doğrulayan deliller dosyada mevcut. 1. Ordu Komutanlığı’nca hazırlandığı iddia edilen plan ve eklerinin 5-7 Mart 2003’teki seminerden sonra kozmik odaya konulduğu söyleniyor. Nitekim 6 Aralık 2010’da Gölcük Donanma Komutanlığı’nda ele geçirilen 9 torbadaki belgeler içinde Balyoz Planı eklerine rastlanıyor. İstihbarat Karşı Koyma Dairesi’nin başındaki Binbaşı Kemaletttin Yakar’la birlikte orada görevli subaylar ifadelerinde bu torbaları zemine koyduklarını kabul etti. İşte bu torbalarda Balyoz Planı ve eklerine ait çok sayıda doküman çıktı.
İstanbul Emniyeti Terörle Mücadele Şubesi tarafından hazırlanan 27 Aralık 2010 tarihli tespit tutanağında, 11 no.lu CD içeriğinde bulunan belgelerin büyük bir kısmının Donanma Komutanlığı’ndan çıkan 1 no.lu CD’de de yer aldığı belirtiliyor. Emniyet burada önemli bir noktaya temas ederek şu tespitte bulunuyor: “11 no.lu CD’de yer alan 2002-2003 isimli dosya ilk açıldığında 1. Ordu ve bağlı birlikleri ile Hava, Deniz, Jandarma unsurlarının çalışmaları ve seminere ilişkin belgelerin yer aldığı dosyalar bir arada görülmektedir. 1 no.lu CD’de ise 200-2003 isimli dosya ilk açıldığında bağlı birliklerin çalışmalarının ayrı, Jandarma, Hava ve Deniz unsurlarının çalışmalarının ayrı bir dosyada, geldiği yerleri gösterir şekilde tasnif edildikleri görülmüştür. Bu haliyle 11 no.lu CD’nin daha sade ve anlaşılır bir tarzda düzenlenmesinin, ilk açılışta bakan kişinin tüm çalışmaları rahatlıkla görebilmesi amacıyla yapıldığı ve 11 no.lu CD’nin komutana özel olarak hazırlandığına dair iddianamede yer alan bilgileri teyit ettiği değerlendirilmiştir.”
Donanmada çıkan 1 no.lu CD’nin yanında 5 no.lu harddisk de Balyoz delillerini teyit etme açısından önemli. İbrahim Fırtına’nın ekibi tarafından hazırlandığı iddia edilen Oraj Harekât Planı ve Özden Örnek’in başında olduğu iddia edilen Suga Harekât Planı’na ilişkin deliller bu harddiskte çıktı. Balyoz Davası tutuklu sanığı Korcan Pulatsü tarafından Hava Harp Akademisi Komutanlığı talimatıyla hazırlanan “HAK’ın Özel Direktifi” konulu ve Ocak 2003 tarihli 3 sayfalık belgede, “TBMM onayının alınması ise, ancak hazırlanacak planlar doğrultusunda yapılacak operasyonel faaliyetlerle kamuoyunun desteğinin alınması ve TBMM üzerinde baskı kurulması ile gerçekleşecektir. Bu maksatla; a. Hava Harp Akademisi Komutanlığı tarafından Hv. K. K.lığı seviyesinde bir harekât planı hazırlanacak… Bu direktif Hava Harp Akademisi tarafından teşkil edilecek olan Harekât Planlama Grubu’na 10 Ocak 2003 tarihine kadar KİŞİYE ÖZEL olarak tebliğ edilecektir…” ifadeleri yer alıyor. İmza kısmında Harp Akademileri Komutanı Orgeneral H. İbrahim Fırtına ismi bulunuyor. Ayrıca, Fırtına’ya, “Hava Harp Akademisi Komutanlığı tarafından Hv. Mu. Kur. Alb. Y. Ziya Toker koordinatörlüğünde bir Harekât Planlama Grubu oluşturulmuş olup ‘ORAJ HAVA HAREKÂT PLANI’ hazırlık çalışmalarına başlanmıştır.” bilgisi veriliyor. Suga Harekât Planı ile ilgili ise Sinan Kurye Emri.doc isimli, Ekim 2003 tarihli, Donanma Komutanı Oramiral Özden ÖRNEK adına imzaya açılmış belgede, “BALYOZ Harekât Planı hazırlık çalışmaları ve yeniden yapılandırma faaliyetleri kapsamında Donanma Komutanlığı’nda görevli aşağıda açık kimliği yazılı personel koordinatör olarak yetkilendirilmiştir.” ibareleri var. Burada SUGA ile ilgili belgeleri oluşturan ve son kaydeden kullanıcının Balyoz sanığı Ramazan Cem Gürdeniz olduğu bilgisi bulunuyor. Bu verilere göre, Gölcük Donanma Komutanlığı’nda çıkan planlar genel çalışmalar, Balyoz soruşturmasında ele geçenler ise bunların içinden süzülüp, sistematik hâle getirilip Çetin Doğan’a sunulmuş bilgi ve belgeler.
Öte yandan, yine sahtecilik iddialarına boşa çıkaran bir diğer husus 5-7 Mart 2003’te yapılan seminerde konuşulanların bu CD’lerde yer alan listelerle uyuşması. Görevlendirilecek personel sayısı, konuşulan konularla uyuyor. Mesela, plan semineri ses kayıtlarında X 23 Şahıs, “…Ayrıca azınlıklar ve patrikhanenin kontrolüyle uluslararası giriş ve çıkış yapanlar takip edilerek dış kamuoyu baskısı ve dış provokatör faaliyetlerine engel olunacaktır…” diyor. Buna karşılık Balyoz Planı’nın ekleri bulunan CD’de, azınlıklar ve patrikhanenin kontrolüyle uluslararası giriş ve çıkış yapanların takip edilmesinde 5 rütbelinin ve 1 askerî öğrencinin görevlendirildiği görülüyor. Sanıklar ve avukatları her ne kadar seminer ses kayıtları üzerinden sahte belge üretildiğini iddia etse de, “Madem CD’lerdeki listeler sahte, o zaman seminerde konuşulan ve hazırlanması istenen listeler nerede?” şeklindeki soruya cevap veremiyorlar. Genel olarak bakıldığında, ‘sahtecilik’ iddiası savcılık tarafından itibar görmüyor. Mahkeme ise, kanaatini hükümle açıklayacak. Ancak eldeki dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Yaşar Büyükanıt imzalı ‘seminer sonuç raporu, seminer ses kayıtları, bilirkişi raporları’ ve daha sonra ortaya çıkan ‘asker ses kayıtları’na bakıldığında, bu iddia çok da itibar edilecek gibi durmuyor. Çünkü, birçok yönden Balyoz Planı’nı doğrulayan deliller mevcut.
‘Usul’ tartışması
Sanıkların esas hakkındaki savunmaları başladığında yine delillerle ilgili tartışmaların devam edeceği anlaşılıyor. Bunun için öncelikle esas hakkındaki savunmalara geçilmesi gerek. Ama son duruşmalara bakıldığında sanıkların ve avukatların mahkemeyi sıkıştırmaya, usul yönünden kilitlemeye çalıştığı anlaşılıyor. Son duruşmalarda, başta Çetin Doğan, çok sayıda sanık avukatı cübbeleri çıkarıp izleyici bölümüne geçerek davayı takip etmeye başladı. Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre, 5 yılın üzerinde hapis cezası istemiyle yargılanan sanıkların yargılamasında müdafi bulunması zorunlu. Kanun koyucunun sanıklar lehine getirdiği bu hak Balyoz Davası sanık avukatları tarafından kötüye kullanılıyor. Kanuna göre, bu durumda mahkemenin barodan müdafi istemesi gerekiyor. Her defasında Balyoz sanıklarına destek ile gündeme gelen İstanbul Barosu da mahkeme istediğinde avukat göndermeyeceğini söylüyor. Dolayısıyla, baronun da sanıklar ve avukatlarıyla ilginç ve somut bir işbirliği yaptığı görülüyor. Baro, açık bir şekilde kanun ihlali yapıyor. Mahkeme, bu konuyu önümüzdeki günlerde çözecek muhtemelen. Çünkü sanıklar lehine getirilen bir yasal düzenlemenin sanıklar ve avukatları tarafından davayı çıkmaza sürüklemek, kriz oluşturmak için kullanılması yasanın koruduğu bir durum değil. Tabii ki, burada tuhaf olan nokta daha bir yıl önce Mayıs 2011’de Balyoz İddianamesi’nin okunmasının ardından savunmalara geçildiğinde sanıklar ve avukatlarının aldığı kararın tam tersi hareket etmeye başlaması. O günlerde iddianamenin ilk üç numarası Çetin Doğan, Halil İbrahim Fırtına ve Özden Örnek’in birer günlük savunmasından sonra kalan bütün sanıklar beşer dakikalık savunma yapmaya başlamıştı. Bir günde 20-30 sanık savunma yapmıştı. Hatta arada savunmasını biraz uzatan ya da söz alan bazı sanık ve avukatları diğer sanıkların hışmına uğramıştı. Konuşan avukatlara salondaki sanıklardan, “Kısa kes!” diye açık tepkiler olmuştu.
Bir yıl dolmadan sanıkların 180 derece dönüş yapıp yargıyı krize sokan taktiklere başvurmasının gerekçesi ne olabilir? Buna ilişkin net bilgi yok; ama bazı gelişmeler ışığında yorumlar yapılabilir. Balyoz Davası başladığı sıralarda Yargıtay 11. Ceza Dairesi, Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin baktığı Erzincan Ergenekon dava dosyasına el koymuş ve eski Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner’in de aralarında bulunduğu tutuklu sanıkları kopya CD’ler üzerinden tahliye etmişti. Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin usul ve hukuka aykırı olarak aldığı bu karar belki Balyoz sanıklarına umut olmuştu. Balyoz sanıkları, bir an önce Yargıtay’a gidip tahliye olmayı umut ettiği için davayı yerel mahkemede hemen bitirmeyi amaçlamıştı. Ancak geçen sürede bu umutlarını yok eden gelişmeler oldu ve Yargıtay’dan ümidi kestikleri için bugün yeni bir taktiğe başvurmuş görünüyorlar.
Bugün avukatlar, duruşmaya girmeme gerekçesi olarak ‘delillerin mahkemede değerlendirilmemesi ve istedikleri tanıkların dinlenmemesi’ni gösteriyor. Mahkeme başkanının da, “Delilleri ileride değerlendireceğiz” açıklamasını örnek veriyorlar. Yasaya ve uygulamaya göre hiçbir mahkeme, sanıklar ve avukatlarla birlikte “Bu delil doğru, bu yanlış” diye duruşma sırasında tartışmaz. Sanıklar savunma yapar, dosyada var olan delilleri çürütür ya da kendi delillerini sunar, savcı da kendi iddiasını dile getirir. Mahkeme ise, son aşamada heyet olarak dava dosyasındaki delilleri tartışıp hükme varır. Zaten hükümden önce mahkemede delilleri tek tek tartışmak ihsas-ı rey anlamına gelir. Yargılamanın özüne aykırı bir durum teşkil eder. Kaldı ki, mahkeme zaten Balyoz seminer ses kayıtlarını duruşmada dinletip, ses sahiplerine konuşanın kendisi olup olmadığını teyit ettirdi. Bundan başka yapılacak bir delil değerlendirmesi olmaz. Ama sanık tarafı ısrarla ‘delil değerlendirme’ olayını ‘usul tartışmasına’ çevirip kamuoyunu manipüle ediyor. Balyoz avukatları bugüne kadar yüzlerce, binlerce davayı takip etmiş olmalı. Hangi davada dedikleri gibi bir ‘delil tartışması’ yapmışlar? Bunun tek örneği yok. O yüzden bu usul tartışması, davayı uzatmaya yönelik adımlar, kamuoyunda Balyoz Davası’nı itibarsılaştırma çalışması gibi anlaşılıyor. Ama Yargıtay’dan gelen bir başkanı olan, deneyimli hâkimlerden oluşan mahkeme bu krizi de aşacak tecrübeye sahip. 2002-2003 yılında bir cunta ekibi tarafından hazırlandığı iddia edilen Balyoz Darbe Planı’nın davası da her ne kadar engellenmeye çalışılsa da ilk biten darbe yargılaması olacak gibi.
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi cumhuriyet savcıları Savaş Kırbaş ve Hüseyin Kaplan tarafından hazırlanan 920 sayfalık mütalaada üç ayrı dava dosyasından 365 sanık hakkındaki iddialar ve bunlara ilişkin deliller yer alıyor. Mütalaada, Balyoz Darbe Planı’nın, 3 Kasım 2002 seçiminde Meclis’te çoğunluğu sağlayan ve hükümeti kuran partinin kimliği, kadroları ve yönetim tarzından rahatsızlık duyan dönemin 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan tarafından yapıldığı ifade ediliyor. Doğan’ın, AKP’nin iktidara gelmesinden sonra ülkenin laiklik karşıtı ve irticai unsurların etkisine girmeye başladığını düşündüğü, bu gerekçeyle harekât planı hazırlayıp hükümetin darbeyle yıkılması, yerine Millî Mutabakat Hükümeti kurulması yönünde çalışma başlattığı belirtiliyor. Bu kapsamda 1. Ordu Komutanlığı bünyesinde görev yapan bazı general ve üst düzey subaylar, Harp Akademileri Komutanı İbrahim Fırtına ve Donanma Komutanı Özden Örnek, İstanbul ve Bursa jandarma bölge komutanlarıyla anlaşma sağlandığı anlatılıyor. Mütalaada, ‘sanıkların ordu bünyesindeki askerî hiyerarşi dışında bir yapılanma oluşturduğu, kurulan suç örgütünün darbe yaparak hükümeti yıkmaya yönelik çok kapsamlı ve ayrıntılı bir plan hazırladığı’ tespiti yapılıyor. Oraj, Suga, Sakal, Çarşaf gibi eylemlerin yer aldığı Balyoz Güvenlik Harekât Planı’nın uygulanması için Balyoz Komutanlığı oluşturulduğu aktarılıyor. Balyoz Davası’nın ana eksenini oluşturan bu tespitler iddianamede de yer almıştı. Bunları tekrar önemli kılan ise sanık savunmaları, sorgular ve tanık dinleme aşamasından sonra savcılığın iddialarından geri dönmemiş olması.
Yani savcılığa göre, sanıklar haklarındaki iddiaları çürütemedi. Balyoz Güvenlik Harekât Planı, bunu uygulayacak Balyoz Komutanlığı’nın hazırlanması, tutuklanacak kişi listelerinin hazırlanması, bunların seminerde konuşulması artık darbecilerin teşebbüs aşamasına geçtiğini gösteriyor. Dolayısıyla eski Türk Ceza Kanunu’nun 147’nci maddesinde düzenlenen ‘darbe yapmak’ suçuna teşebbüs olduğu gerekçesiyle her sanık için 15 yıldan 20 yıla kadar hapis cezası isteniyor.
İddialarına inandıramadılar
Savcılığın mütalaasından sonra da sanıklar ve avukatları delillerin sahte olduğu iddialarını devam ettiriyor. Balyoz Planı ve eklerinin bulunduğu 11 ve 17 no.lu CD’ler üzerinden tartışmayı sürdürüyorlar. Plan, 2003 yılında yapıldığı hâlde bu CD’lerdeki listelerin sonraki yıllara ait bilgiler içerdiğini ve kendilerine komplo düzenlendiğini ileri sürüyorlar. 11 no.lu CD, içinde Balyoz Güvenlik Harekât Planı’nın tam metni ve bu planın ekleri (üzerine çalışılan listeler) bulunması açısından önem taşıyor. Savcılık, mütalaasında 2002-2003 yıllarında hazırlanan CD’lerdeki bilgilerin zamanla cuntacı ekip tarafından ‘güncellendiği’ iddiasını dile getiriyor. İddiayı doğrulayan deliller dosyada mevcut. 1. Ordu Komutanlığı’nca hazırlandığı iddia edilen plan ve eklerinin 5-7 Mart 2003’teki seminerden sonra kozmik odaya konulduğu söyleniyor. Nitekim 6 Aralık 2010’da Gölcük Donanma Komutanlığı’nda ele geçirilen 9 torbadaki belgeler içinde Balyoz Planı eklerine rastlanıyor. İstihbarat Karşı Koyma Dairesi’nin başındaki Binbaşı Kemaletttin Yakar’la birlikte orada görevli subaylar ifadelerinde bu torbaları zemine koyduklarını kabul etti. İşte bu torbalarda Balyoz Planı ve eklerine ait çok sayıda doküman çıktı.
İstanbul Emniyeti Terörle Mücadele Şubesi tarafından hazırlanan 27 Aralık 2010 tarihli tespit tutanağında, 11 no.lu CD içeriğinde bulunan belgelerin büyük bir kısmının Donanma Komutanlığı’ndan çıkan 1 no.lu CD’de de yer aldığı belirtiliyor. Emniyet burada önemli bir noktaya temas ederek şu tespitte bulunuyor: “11 no.lu CD’de yer alan 2002-2003 isimli dosya ilk açıldığında 1. Ordu ve bağlı birlikleri ile Hava, Deniz, Jandarma unsurlarının çalışmaları ve seminere ilişkin belgelerin yer aldığı dosyalar bir arada görülmektedir. 1 no.lu CD’de ise 200-2003 isimli dosya ilk açıldığında bağlı birliklerin çalışmalarının ayrı, Jandarma, Hava ve Deniz unsurlarının çalışmalarının ayrı bir dosyada, geldiği yerleri gösterir şekilde tasnif edildikleri görülmüştür. Bu haliyle 11 no.lu CD’nin daha sade ve anlaşılır bir tarzda düzenlenmesinin, ilk açılışta bakan kişinin tüm çalışmaları rahatlıkla görebilmesi amacıyla yapıldığı ve 11 no.lu CD’nin komutana özel olarak hazırlandığına dair iddianamede yer alan bilgileri teyit ettiği değerlendirilmiştir.”
Donanmada çıkan 1 no.lu CD’nin yanında 5 no.lu harddisk de Balyoz delillerini teyit etme açısından önemli. İbrahim Fırtına’nın ekibi tarafından hazırlandığı iddia edilen Oraj Harekât Planı ve Özden Örnek’in başında olduğu iddia edilen Suga Harekât Planı’na ilişkin deliller bu harddiskte çıktı. Balyoz Davası tutuklu sanığı Korcan Pulatsü tarafından Hava Harp Akademisi Komutanlığı talimatıyla hazırlanan “HAK’ın Özel Direktifi” konulu ve Ocak 2003 tarihli 3 sayfalık belgede, “TBMM onayının alınması ise, ancak hazırlanacak planlar doğrultusunda yapılacak operasyonel faaliyetlerle kamuoyunun desteğinin alınması ve TBMM üzerinde baskı kurulması ile gerçekleşecektir. Bu maksatla; a. Hava Harp Akademisi Komutanlığı tarafından Hv. K. K.lığı seviyesinde bir harekât planı hazırlanacak… Bu direktif Hava Harp Akademisi tarafından teşkil edilecek olan Harekât Planlama Grubu’na 10 Ocak 2003 tarihine kadar KİŞİYE ÖZEL olarak tebliğ edilecektir…” ifadeleri yer alıyor. İmza kısmında Harp Akademileri Komutanı Orgeneral H. İbrahim Fırtına ismi bulunuyor. Ayrıca, Fırtına’ya, “Hava Harp Akademisi Komutanlığı tarafından Hv. Mu. Kur. Alb. Y. Ziya Toker koordinatörlüğünde bir Harekât Planlama Grubu oluşturulmuş olup ‘ORAJ HAVA HAREKÂT PLANI’ hazırlık çalışmalarına başlanmıştır.” bilgisi veriliyor. Suga Harekât Planı ile ilgili ise Sinan Kurye Emri.doc isimli, Ekim 2003 tarihli, Donanma Komutanı Oramiral Özden ÖRNEK adına imzaya açılmış belgede, “BALYOZ Harekât Planı hazırlık çalışmaları ve yeniden yapılandırma faaliyetleri kapsamında Donanma Komutanlığı’nda görevli aşağıda açık kimliği yazılı personel koordinatör olarak yetkilendirilmiştir.” ibareleri var. Burada SUGA ile ilgili belgeleri oluşturan ve son kaydeden kullanıcının Balyoz sanığı Ramazan Cem Gürdeniz olduğu bilgisi bulunuyor. Bu verilere göre, Gölcük Donanma Komutanlığı’nda çıkan planlar genel çalışmalar, Balyoz soruşturmasında ele geçenler ise bunların içinden süzülüp, sistematik hâle getirilip Çetin Doğan’a sunulmuş bilgi ve belgeler.
Öte yandan, yine sahtecilik iddialarına boşa çıkaran bir diğer husus 5-7 Mart 2003’te yapılan seminerde konuşulanların bu CD’lerde yer alan listelerle uyuşması. Görevlendirilecek personel sayısı, konuşulan konularla uyuyor. Mesela, plan semineri ses kayıtlarında X 23 Şahıs, “…Ayrıca azınlıklar ve patrikhanenin kontrolüyle uluslararası giriş ve çıkış yapanlar takip edilerek dış kamuoyu baskısı ve dış provokatör faaliyetlerine engel olunacaktır…” diyor. Buna karşılık Balyoz Planı’nın ekleri bulunan CD’de, azınlıklar ve patrikhanenin kontrolüyle uluslararası giriş ve çıkış yapanların takip edilmesinde 5 rütbelinin ve 1 askerî öğrencinin görevlendirildiği görülüyor. Sanıklar ve avukatları her ne kadar seminer ses kayıtları üzerinden sahte belge üretildiğini iddia etse de, “Madem CD’lerdeki listeler sahte, o zaman seminerde konuşulan ve hazırlanması istenen listeler nerede?” şeklindeki soruya cevap veremiyorlar. Genel olarak bakıldığında, ‘sahtecilik’ iddiası savcılık tarafından itibar görmüyor. Mahkeme ise, kanaatini hükümle açıklayacak. Ancak eldeki dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Yaşar Büyükanıt imzalı ‘seminer sonuç raporu, seminer ses kayıtları, bilirkişi raporları’ ve daha sonra ortaya çıkan ‘asker ses kayıtları’na bakıldığında, bu iddia çok da itibar edilecek gibi durmuyor. Çünkü, birçok yönden Balyoz Planı’nı doğrulayan deliller mevcut.
‘Usul’ tartışması
Sanıkların esas hakkındaki savunmaları başladığında yine delillerle ilgili tartışmaların devam edeceği anlaşılıyor. Bunun için öncelikle esas hakkındaki savunmalara geçilmesi gerek. Ama son duruşmalara bakıldığında sanıkların ve avukatların mahkemeyi sıkıştırmaya, usul yönünden kilitlemeye çalıştığı anlaşılıyor. Son duruşmalarda, başta Çetin Doğan, çok sayıda sanık avukatı cübbeleri çıkarıp izleyici bölümüne geçerek davayı takip etmeye başladı. Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre, 5 yılın üzerinde hapis cezası istemiyle yargılanan sanıkların yargılamasında müdafi bulunması zorunlu. Kanun koyucunun sanıklar lehine getirdiği bu hak Balyoz Davası sanık avukatları tarafından kötüye kullanılıyor. Kanuna göre, bu durumda mahkemenin barodan müdafi istemesi gerekiyor. Her defasında Balyoz sanıklarına destek ile gündeme gelen İstanbul Barosu da mahkeme istediğinde avukat göndermeyeceğini söylüyor. Dolayısıyla, baronun da sanıklar ve avukatlarıyla ilginç ve somut bir işbirliği yaptığı görülüyor. Baro, açık bir şekilde kanun ihlali yapıyor. Mahkeme, bu konuyu önümüzdeki günlerde çözecek muhtemelen. Çünkü sanıklar lehine getirilen bir yasal düzenlemenin sanıklar ve avukatları tarafından davayı çıkmaza sürüklemek, kriz oluşturmak için kullanılması yasanın koruduğu bir durum değil. Tabii ki, burada tuhaf olan nokta daha bir yıl önce Mayıs 2011’de Balyoz İddianamesi’nin okunmasının ardından savunmalara geçildiğinde sanıklar ve avukatlarının aldığı kararın tam tersi hareket etmeye başlaması. O günlerde iddianamenin ilk üç numarası Çetin Doğan, Halil İbrahim Fırtına ve Özden Örnek’in birer günlük savunmasından sonra kalan bütün sanıklar beşer dakikalık savunma yapmaya başlamıştı. Bir günde 20-30 sanık savunma yapmıştı. Hatta arada savunmasını biraz uzatan ya da söz alan bazı sanık ve avukatları diğer sanıkların hışmına uğramıştı. Konuşan avukatlara salondaki sanıklardan, “Kısa kes!” diye açık tepkiler olmuştu.
Bir yıl dolmadan sanıkların 180 derece dönüş yapıp yargıyı krize sokan taktiklere başvurmasının gerekçesi ne olabilir? Buna ilişkin net bilgi yok; ama bazı gelişmeler ışığında yorumlar yapılabilir. Balyoz Davası başladığı sıralarda Yargıtay 11. Ceza Dairesi, Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin baktığı Erzincan Ergenekon dava dosyasına el koymuş ve eski Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner’in de aralarında bulunduğu tutuklu sanıkları kopya CD’ler üzerinden tahliye etmişti. Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin usul ve hukuka aykırı olarak aldığı bu karar belki Balyoz sanıklarına umut olmuştu. Balyoz sanıkları, bir an önce Yargıtay’a gidip tahliye olmayı umut ettiği için davayı yerel mahkemede hemen bitirmeyi amaçlamıştı. Ancak geçen sürede bu umutlarını yok eden gelişmeler oldu ve Yargıtay’dan ümidi kestikleri için bugün yeni bir taktiğe başvurmuş görünüyorlar.
Bugün avukatlar, duruşmaya girmeme gerekçesi olarak ‘delillerin mahkemede değerlendirilmemesi ve istedikleri tanıkların dinlenmemesi’ni gösteriyor. Mahkeme başkanının da, “Delilleri ileride değerlendireceğiz” açıklamasını örnek veriyorlar. Yasaya ve uygulamaya göre hiçbir mahkeme, sanıklar ve avukatlarla birlikte “Bu delil doğru, bu yanlış” diye duruşma sırasında tartışmaz. Sanıklar savunma yapar, dosyada var olan delilleri çürütür ya da kendi delillerini sunar, savcı da kendi iddiasını dile getirir. Mahkeme ise, son aşamada heyet olarak dava dosyasındaki delilleri tartışıp hükme varır. Zaten hükümden önce mahkemede delilleri tek tek tartışmak ihsas-ı rey anlamına gelir. Yargılamanın özüne aykırı bir durum teşkil eder. Kaldı ki, mahkeme zaten Balyoz seminer ses kayıtlarını duruşmada dinletip, ses sahiplerine konuşanın kendisi olup olmadığını teyit ettirdi. Bundan başka yapılacak bir delil değerlendirmesi olmaz. Ama sanık tarafı ısrarla ‘delil değerlendirme’ olayını ‘usul tartışmasına’ çevirip kamuoyunu manipüle ediyor. Balyoz avukatları bugüne kadar yüzlerce, binlerce davayı takip etmiş olmalı. Hangi davada dedikleri gibi bir ‘delil tartışması’ yapmışlar? Bunun tek örneği yok. O yüzden bu usul tartışması, davayı uzatmaya yönelik adımlar, kamuoyunda Balyoz Davası’nı itibarsılaştırma çalışması gibi anlaşılıyor. Ama Yargıtay’dan gelen bir başkanı olan, deneyimli hâkimlerden oluşan mahkeme bu krizi de aşacak tecrübeye sahip. 2002-2003 yılında bir cunta ekibi tarafından hazırlandığı iddia edilen Balyoz Darbe Planı’nın davası da her ne kadar engellenmeye çalışılsa da ilk biten darbe yargılaması olacak gibi.
