8 Ocak 2011 Cumartesi

Silivri’de Fırtına çoktan dinmiş / Kurtuluş Tayiz

BALYOZ Davası’nın 4. duruşmasında Çetin Doğan salona girip çıkarken, yanındakilerle konuşurken telaşlı ve endişeliydi sanki. İbrahim Fırtına’da ise ancak yitik ruhlarda rastlanan mağlup bir ifade vardı.

Balyoz Davası’nın görüldüğü duruşma salonuna girdiğimde iddianamenin okunmasına geçilmişti. Salonu inişi çıkışı olmayan, tek düze bir ses dolduruyordu. Balyoz’un eylem planlarının okunduğunu fark ettim. Oraj, Suga, Sakal ve Çarşaf... Zihnim, sözlerden ziyade okuyucuların sesine takıldı. İddianameyi okuması için iki TRT spikeri (onlara okuyucu diyorum) görevlendirilmişti. Sesler sanki salondan değil de çok eski zamanlardan geliyordu. Hatırladım sonra; çocukluğumun o sıkıcı TRT’li akşamlarında odamıza - hayatlarımıza ve ruhumuza- dolan devletin sesiydi bu. Pek renksiz ve resmîydi. Ama duyanlara/dinleyenlere gücünü hissettiriyordu sanki. İtirazı ve karşı çıkılması zor bir otoriteyi çağrıştırdı bana.

196 sanıklı davanın iddianamesi okunurken, fark ettim ki sıkılan pek yok. Sanıkların, basın, avukat ve izleyici sıralarında oturanların pek dikkat kesildiğini gördüm. Henüz sabahın ilk saatleri oluşuna yordum bu canlılığı. Ama okuyucuların sesine ben de kendimi kaptırdım. Bir aksiyon filmi gibi dinleyenleri etkisi altına alıyordu, Balyoz’un birden çok eylem planı...

Oraj, bora gürültüsü demek

Oraj planı. Detaylar ilgi çekici. Dinleyenleri etkiliyor. Oraj, “fırtına”, “bora gürültüsü” demek. Hazırlayan emekli Orgeneral İbrahim Fırtına. Plan Türkiye genelinde sıkıyönetim ilan etmek için Türk-Yunan gerginliği yaratmak. Bunun için gerekirse kendi jetimiz bile düşürülecek.

Okuyucular Suga planına geçiyor. Bu kez de en çok duyulan isim emekli Oramiral Özden Örnek ve Tümamiral Cem Gürdeniz. Suga planı Ege ve Doğu Akdeniz’de Yunanistan ile kriz çıkarmayı öngören bir plan. Kaç defa saymadım ama ‘medya’nın adı en çok bu planda geçti. “Suga Kuvvetler Komutanlığı” kamuoyunu hazırlamak, toplumu ‘duyarlı’ kılmak için medyayla çok yakın ilişkide olacak...

Fatih ve Beyazıt camilerinin okunmasına geçildiğinde, dikkat ediyorum, hâlâ sıralarda oturanlar arasında sıkılan yok gibi. Ne kendi aralarında konuşuyor ne de kıpırdanıyorlar. Balyoz belgelerini kaç kez tekrar tekrar okuduğumu hatırlamıyorum; ama duruşma salonunda camilere yönelik bombalı saldırı planlarını dinlerken, Sakal ve Çarşaf, ilk defa duyuyormuşum gibi, yeni geliyor bana.

Denizcilerin rahat tavırları
İddianamenin okunması sürerken, sanıkların bazılarının tek tek dışarı çıktığını görüyorum. Benim de dışarı çıkmam için iyi bir bahane oluyor. Aslında sanıklar rahat, istedikleri zaman dinlemeyi kesip kafeteryaya çıkabiliyorlar. Tabii tutuklu sanıklar Dursun Çiçek, Cemal Temizöz, Fikri Karadağ ve Cengiz Köylü hariç. Onlar için bu durum çok tatsız olmalı. Bütün dava arkadaşları çay ve sigara için sık sık mola verirken, onlar, öylece orda oturmak zorunda kalıyorlar... Canlarının buna çok sıkıldığı muhakkak.

Salondaki sessizlikten birden kafeteryanın gürültüsü içinde buluyorum kendimi. Bir süre sonra masalarda gruplar oluşuyor. Denizciler bir masada. Özden Örnek bir eli cebinde, masanın başında duruyor. Tümamiral Cem Gürdeniz tam karşısında, oturmuş. Gürdeniz, Balyoz iddianamesindeki belgelere göre Özden Örnek’in başında olduğu “Suga Kuvvetler Komutanlığı”nın kurmay başkanı. Çoğunun denizci olduğunu düşündüğüm 8-10 kişi bir masanın etrafında çember oluşturmuşlar. Biraz ciddi biraz şaka konuşuyorlar. Bana çok rahat göründüler.

Çetin Doğan yalnız takılıyor
Bu sırada emekli Orgeneral Çetin Doğan görünüyor. Balyoz Harekât Planı belgesinin altında ismi var. Davanın da bir numaralı sanığı. Örnek’in merkezde olduğu gruba bir göz atıp pas geçiyor. Tek duruyor öyle, gruplara katılmıyor. Sonra bir ara kafeteryanın dışında emekli Tuğgeneral Süha Tanyeri ile konuşurken görüyorum. Süha Tanyeri, 2003’te 1. Ordu’da Harekât Başkanlığı yaptı ve iddianameye göre de Balyoz Harekâtı’na koordinatörlük yapıyordu. Her ikisini de oldukça endişeli buldum. Çetin Doğan salona girip çıkarken, yanında birileriyle konuşurken seri hareket ediyordu. Bana hiç rahat görünmedi, telaşlı ve endişeliydi sanki. Kim bilir, belki de iddianame okunurken duyduğu dehşet senaryolar (camilerin bombalanması, uçakların düşürülmesi...) onu bile ürkütmüştü. İbrahim Fırtına’yı Mahkeme Başkanı öğle arası verdiğinde görebildim. Yüzü asık tek başına öyle aralarda yemek yenilen lokantanın duvarına yakın duruyordu. Elinde tost, cola ve ayranla Özden Örnek yanaştı. Fırtına’yı teselli ediyor gibiydi. Bir yandan tost yiyor, diğer yandan İbrahim Fırtına’yı neşelendirmeye çalışıyordu. Fırtına biraz umutsuz görünüyordu. O ancak kaybetmiş ruhlarda rastlanan mağlup bir ifadeyle etrafına bakıyordu.

Salona yeniden döndüğümde yine okuyucuların sesine takıldım. Aynı sesti, devletin resmî sesi; ancak bu kez sanki otorite ve güce biraz da ‘doğru’lar karışmış gibi...