4 Nisan 2011 Pazartesi

Çanakkale Savaşı gerekliydi / Mehmed Niyazi

Kısa bir süre önce doksan altıncı yılını idrak ettiğimiz Çanakkale Zaferi için bazıları "Bu savaş gerekli miydi?" diye sorup ilave ediyorlar: "Alman ittirmesiyle Birinci Dünya Savaşı'na bulaştık. Hiç sebebi yokken İttihatçıların aptallığıyla o cehennemin içine düştük, bir daha da derlenip toparlanamadık."

Kimileri de "Bu kadar okumuş gencimiz orada öldü de ne oldu? Üç yıl sonra müttefikler İstanbul'a girdiler. Üç yıl kazanmak için bu kadar evladımıza kıymaya değer miydi?" serzenişinde bulunuyorlar.

Demir ve kömür ekonomideki stratejik değerini petrole bırakmıştı. O dönemde en çok petrol rezervinin Osmanlı topraklarında bulunduğu biliniyordu; Kerkük'te, Musul'da, Kuveyt'te. Bu savaş, petrollerimizin paylaşılması için çıkmıştı. II. Abdülhamid Han petrolden dolayı çıkacak dünya savaşını sezmişti. Savaşta okyanuslara hakim olan İngiltere'nin yer alacağı blokun galip geleceğini de tahmin etmişti. İngiltere'den gemi alıp onlardan daha güçlü donanma oluşturmamız mümkün değildi. Donanma kıyılarda iş yapar; iç kısımlar için kara ordusuna ihtiyaç duyulur. Bu gerçekten hareket eden Abdülhamid Han şöyle düşündü: "Güçlü bir kara ordusu hazırlayabilirsek, kopacak dünya savaşında İngiltere, Rusya'yı tercih etmeyip bizimle ittifak yapar. Kuvvetini pahalıya satmak istemesi, İngiliz İmparatorluğu'nun can damarı olan Hindistan yolunu tehdit eder duruma gelmesi, Rusya için handikap oluşturur." "Donanmayı İstinye'ye çekti"; "Zırhlılarımıza yosun bağlattı" yaygaralarına aldırmadı; kara ordumuzu modernize ederken İngiliz subaylarından yararlandı; aramızda doğacak uyum sorununu azaltmak istiyordu.

Abdülhamid Han'ın en büyük korkusu İngiltere, Fransa, Rusya ve Almanya'nın bir araya gelerek bizi haritadan silmeleriydi. Bunların arasına İstanbul-Bağdat, İstanbul-Medine demiryollarının imtiyazıyla bir bomba atmak istedi. İmtiyazı İngiltere'ye vermek arzusundaydı; fakat İngiltere istekli olmayınca Almanya ile anlaştı. Hiç değilse böylece dört büyük devletin bize karşı ittifak yapmaları riski azalıyordu.

Bölüşülmemizin planını çok gizli bir tarzda İngiltere, Fransa ve Rusya yapmıştı. Güya bundan haberimiz yokmuş gibi, Kırım'a dinlenmeye gelen Rus çarına, hükümetimiz 21 Mayıs 1914'te İçişleri Bakanı Talat Paşa'yı ittifak yapmak için gönderdi. Çar, "Rus milletinin İstanbul'a ihtiyacı var" diyerek reddetti. Ertesi gün Talat Paşa, hükümetin 'B' planını devreye sokup saldırmazlık paktı teklifinde bulundu, Çar buna da yanaşmadı. Talat Paşa eli boş dönünce, Fransa ve İngiltere'ye Cemal Paşa'yı gönderdiler. Onlar da "Rusya sizi yanımızda görmek istemiyor" bahanesiyle bizimle ittifak yapmadılar. Bu sırada Saraybosna'daki suikastla I. Dünya Savaşı başladı. Sivil ve askerî yetkililerimiz şöyle bir değerlendirmede bulundular: Savaşa girmezsek, İngiltere, Fransa ve Rusya, Almanya'yı bir yılda yenerler, üzerimize gelirler, yeryüzünde tozumuzu bırakmazlar. Almanya'nın yanında yer alırsak, yenilebiliriz; fakat savaşı iki veya üç yıl uzatır, savaş aleyhtarları çoğalır, muhalefetler hareketlenir, bir şeyler kurtarma imkânımız doğabilir. Savaşa girdik.

Lenin, Rusya'dan kaçmış İsviçre'de yaşıyordu; onunla anlaşma yapıldı; Alman marklarıyla Rusya'ya girmesi sağlandı. Rusya'daki Müslümanlar da Osmanlı'nın rahat nefes alması için Lenin'e destek verince, komünizm, Çarlığı sarsmaya başladı. İngiltere ve Fransa komünistlere karşı kalabalık ordusundan yararlanmayı düşündükleri Çar'ın yardımına koştular. Çanakkale geçilseydi komünizm devrimi olmazdı. Trabzon'a, Erzincan'a kadar gelmiş Rusları kim durduracaktı? Irak, Filistin cephelerinden de İngilizler, Fransızlar üzerimize geliyorlardı; Anadolu'da buluşmaları nasıl önlenecekti?

Şunu da gözden kaçırmamalıyız; üç yıl sonra İstanbul'a gelen müttefiklerle, o gün gelecekler aynı değillerdi. Müttefikler, Çanakkale'de 282 bin askerini kaybetmişlerdi. Şuaybe'de, Kutü'l Amare'de, Filistin'de, Galiçya'da, Batı cephesinde Almanlara karşı zayiatlarını da göz önünde bulundurursak, ne derece takatsiz düştüklerini idrak ederiz. Müttefikler güçsüz kaldıklarından, arzu ettiklerini elde etmek için Yunanistan'ı üzerimize saldırttılar. Milli Mücadele'de kiminle savaştığımızı düşünürsek, Kurtuluş Savaşı'mızın, I. Dünya Savaşı'yla başladığını idrak ederiz.

Evet, binlerce gencimiz hayatlarının baharında biçildiler, analar, babalar gözyaşı döktüler; milletçe bunun acısını hâlâ çekiyoruz; aydın çocuklarımızdan mahrum kalmamız acımızı daha da derinleştiriyor. Ama neylersin ki ölmesini bilmeyen milletlerin vatanı yoktur.