3 Haziran 2010 Perşembe

PKK'nın ve İsrail'in yalnızlığı

Birkaç saat ara ile İsrail'in Mavi Marmara, PKK'nın İskenderun'da askerî birliğe yaptığı saldırının ortak paydası, ikisinin de su götürmez biçimde terör eylemi olmasıydı.

İsrail'e karşı Türkiye, izlediği akıl dolu diplomasi ile sadece kendi hukukunu değil, bu terör eyleminin gerekçesi olan Gazze'yi de savunuyor. Hükümeti, muhalefeti, sivil toplumu ve medyası ile Türkiye iyi bir sınav veriyor. Dünyayı ayağa kaldırdık ve arkamıza aldık. İsrail, hiç bu kadar yalnızlığa mahkûm edilmemişti.

Ya PKK terörü?
Bayrağa sarılı tabutun içinde gencecik insanlar ve o tabutlara sarılan anaların ve babaların yürek yakan feryatları. PKK, en hassas noktamıza vuruyor. Hükümet bütün dikkatini ve enerjisini yoğunlaştırıp İsrail'e ince ayar çekerken PKK, Tunceli'de, Hakkari'de canevimizi vuruyor. İsrail terörüne karşı oluşan sağduyulu direnci ve akıl dolu tepkileri, PKK terörüne karşı gösterebiliyor muyuz?

Burada bir sorun var. Bu soruna eğilmeli ve mutlaka çözmeliyiz. Aksi takdirde PKK terörü canımızı yakmaya devam edecek.

Yeniden başlayan terörün tek hedefi, Devlet'in PKK'yı muhatap olarak almasını sağlamak. PKK, hiç olmazsa gayri resmî olarak kendisine devlet yetkisini kullanan birilerini muhatap bulduğu zaman pazarlığa başlayacak ve silahları bırakıp, örgütünü tasfiye edecek. "O zaman devlet, neden PKK'yı muhatap almıyor ve kanı durdurmuyor?" sorusunu sorabilirsiniz? Birkaç sebebi var. Birincisi PKK'nın Kürtleri temsil yeteneği ile ilgili. PKK'nın özellikle Güneydoğu bölgesinde yaklaşık üçe bir oranında Kürt toplumunu temsil yeteneği var. PKK muhatap alındığı zaman otomatik olarak Kürtlerin tamamının temsilcisi konumuna yükseliyor. Tersine muhatap alınmadığı ve kendisini şiddet yöntemleri ile ifadeye kalktığı zaman marjinalleşiyor. Kürtler, Filistin davasında Araplardan ve hatta Türkiye'nin geri kalanından daha duyarlılar. İsrail ile eşzamanlı olarak Türkiye'ye saldıran PKK'nın Kürtler arasında itibarı kalmaz. "Muhatap alınma" ısrarına şu karşılığı vermek mümkün: Neden legal bir parti olarak BDP'nin muhatap alınması yeterli görülmüyor?

İkincisi, hükümet, PKK'yı muhatap alırsa siyasî olarak intihar etmiş olur. Akan kanı durdurmak gibi yüce bir gaye için bile olsa, terör örgütünü muhatap alan bir hükümet, muhalefet tarafından paramparça edilir. Bir seçim sonra izine bile rastlanmaz.

Üçüncüsü, ilk iki sebebi de gereksiz kılacak kadar önemli: PKK muhatap alınsa bile terör sona ermez. Bütün illegal örgütlerde olduğu gibi PKK'nın hiyerarşisi ve disiplininde sorunlar var. Bu sorunlar yakın zaman önce Reşadiye ve Sarıyayla saldırılarında su yüzüne çıktı. Başta Öcalan olmak üzere birileri muhatap alınsa bile terörün sona ereceğinin garantisi yok. "Hangi PKK?" sorusunun cevabını, bu sefer "liderlerimiz davayı sattı" diyen ve kendilerini kanıtlamak için her yana saldırarak kan döken bir marjinal örgütten alabiliriz. Kısaca "muhatap alarak" terör sorununu çözmenin fiilen zaten imkânı yok.

Peki o zaman MHP lideri neden AK Parti hükümetini "terör örgütü ile masaya oturup pazarlık yapmak"la itham ediyor? Terörle mücadelede "teslimiyetçilik ve zaaf göstermek"le suçluyor? CHP'nin çiçeği burnunda genel başkanının söylemi de, çok farklı değil. Kılıçdaroğlu; "Terör konusunda siz şu ya da bu şekilde açık kapı aralarsanız, o açık kapıdan şehitlerimiz çıkar" ithamı ile hükümeti Bahçeli ile aynı mantığı kullanarak vuruyor. PKK ile pazarlığa oturmadığı için şiddetin yeniden hortlamasını engelleyemeyen AK Parti hükümetini, teröre taviz verdiği için suçlamak ve askerlerin şehadetinden sorumlu tutmak haksızlık değil mi?

PKK'nın başlattığı terör, İsrail'in Mavi Marmara gemisine yönelik terör saldırısından daha önemli. Ne zaman duracağı bu sefer biraz da muhalefetin dirayetine ve sağduyusuna bağlı. Terör şayet iç politika malzemesi olmaktan çıkarsa PKK o zaman tıpkı İsrail gibi yalnızlaşacak, marjinalleşecek ve tükenecek. Silahlar yerine insanlar konuşmaya başlayacak ve sorunlar çözülecek. Bu sefer görev en başta muhalefetin.