16 Haziran 2010 Çarşamba

Hilmi Özkök ve Haşim Kılıç benzerliği / Nevzat Tarhan

Türk modernizminin ve siyasi olgunlaşmasının önünü tıkayan iki kurum vardı. TSK ve Yüksek Yargı.

Türk Silahlı Kuvvetleri 2003’lü yıllarda askeri müdahale yapmak istedi. Zaten son 50 yılda 4 başarılı 3 başarısız darbe girişimi ile Türkiye’yi darbe sabıkalısı yapmıştı.

Günümüzde ortaya çıkan süreçte 2002-2006 tarihleri arasında Genelkurmay Başkanı olan Orgeneral Sayın Hilmi Özkök olağanüstü işler başarmıştı. Balyoz, Ayışığı, Sarıkız ... gibi darbe planlarını akamete uğrattı. Yalnız olduğu halde şaşırtıcı bir şekilde sorumluluk bilinci ile hareket etti. Darbe geleneğine uymadı.

Birincisi yalnızdı ama çok akıllı ve cesur karşı psikolojik harekat yaparak darbecilerin dayanışmasını kırdı.

İkincisi yalnızdı ama bilge ve ikna edici kişiliği ile Kuvvet Komutanlarını etkisi alına aldı.

Üçüncüsü yalnızdı ama Hollanda Genelkurmayı ile ortak çalışmalar yaparak demokrasi içerisinde orduların yeri ve bilimsel liderlik konusunda yeni bilimsel verileri askeri birliklere benimsetme çalışmaları yaptı.

Dördüncüsü yalnızdı ama güç odakları ile iyi ilişkiler kurarken halkın değerlerini savundu. Medyanın gücünün farkında idi. Birebir demokratik meşruiyetin gerekliliğini ve evrensel değerleri medyaya anlattı.

Beşincisi yalnızdı ama hukuku darbeye karşı koruma cesaretini gösterdi. Askeri darbelere direnme kahramanlığı tarihi bir dönüşüme kapı açtı.

Diğer kurum ise Yüksek Yargı idi. Yüksek yargı anlamlı kadrolaşmalar ile olaylara evrensel, bilimsel ve demokratik çözümler getiremiyordu. Hatta darbe olduğunda darbeye meşruiyet kazandıran davranış yüksek yargıçların konsey üyelerini tebrik kuyruğuna girmeleri idi.

Sayın Haşim Kılıç’ta yalnız ama şu ana kadar Anayasa Mahkemesi üyelerini Strasburg Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine götürüp çağdaş algıyı geliştirme başarısını gösterdi.

Sayın Kılıç, Hilmi Özkök paşa gibi bilge, iyi niyetli ve vatansever. Sonuna kadar meşruiyetçi. Meşruiyet için cesur mücadele edecek fikir namusuna da sahiptir. Karşı psikolojik harekat yapacak kadar araştıran kişiliğe ve reflekslere sahiptir.

Sayın Kılıç’ da yalnız ama hukuku yargıya karşı koruyacak donanıma sahiptir. Türkiye’de herkesin hukuka saygıyı öğrenmesi için tarihi bir konumda bulunuyoruz.

Yüksek yargıçların hukuka ideolojik ve siyasi bakışlarını açığa çıkaracak her davranış kutsaldır.
Genç ve ileri görüşlü hukukçu Osman Can ürettiği fikirlerle Türkiye’nin önünü açmayı başarabileceğiz.
Victor Hugo’nun ünlü sözü “Zamanı gelmiş fikir en güçlü silahtır” vecizesi sanki doğrulanıyor.
Milletin verdiği yetkiyi milletin öngördüğü biçimde kullanmak Hilmi Özkök paşamıza kısmet olmuştu. Bakalım Sayın Haşim Kılıç aynı beceriyi gösterebilek mi?

Son sözü ne TSK ne AYM söyler, son sözü kurucu iradenin temsilcileri söyler.

Bakalım Sayın Kılıç hukuk darbesine karşı nasıl bir formül uygulayacak? Anayasa değişikliğini esastan incelemek isteyen üyelere böyle yetkimiz yok diyerek oylama yaptırtmamayı başarabilecek mi?

Tıpkı bir sağlık kurulunda kurul üyelerinin “esası değiştirme” yetkisi olmadığı halde oy çokluğu ile hastalık teşhisini değiştirmelerinin yetki gaspı olduğu gibi. Bu durumda baştabip kurul kararını onaylamaz. Karar yok sayılır.

AYM’nin esasa geçmesi bir yetki gasbıdır, geçersizdir. Başkan onaylamamalıdır.

Temel hukuk bilgisine göre “Yetki gasbı ve fonksiyon gasbı” varsa karar yok hükmündedir. Bu geçersizlik kararını verecek konumdaki kişide Yüksek Yargı’nın onay makamıdır.

Hukuk zaten sınırını bilmek demektir. Bakalım sınırını bilmeyene “Orada dur” diyecek iradeyi görebilecek miyiz?