5 Mayıs 2010 Çarşamba

Onlar mütareke şeyi değil! / Umur Talu

“Tek parti iktidarı” ile “tek adam” başbakanı Meclis’te yenilgi aldı mı, demokrasi biraz budur.

O yenilgi “parti kapatma” üstüne anti demokratik bir uygulamayı ayakta tutsa bile.

Bir karakol basılıp dört “asker” öldürülünce, sadece “teröre karşı” hamaset yerine, Genelkurmay da sorgulandı mı, demokrasi biraz da budur.

Genelkurmay Başkanı “eleştiri”yi hemen “mütareke basını” diye karşılamaya kalkışsa bile.

Lice’de teğmen öldürüldüğünde, Diyarbakır’ın belediye başkanı “İçimiz yandı” demişse, demokrasi biraz da budur.
Daha çok yanmaması için onun da daha fazla çabasına ve silaha ısrarlı tepkisine ihtiyaç olsa bile.
100 bin kişi onca yıl sonra meydanı doldurduysa, demokrasi biraz da budur. Henüz o meydanda 300 bini aşmamışsa bile!

ÖNCE ŞÖYLE
Kimi gazetecinin “karakolları sorgulaması”na gelinceye kadar…
O karakollarda görev yapmış ve yapan askerlerin sorgulamaları yeter de artar bile.
Ama kim kulak verecek… Kim kulak asacak.
Oysa cumhuriyet ve demokrasi biraz da budur:
Ölüsünü kaldırdığınız alttakini canlıyken de dinleyebilmektir.

O yüzden…
“Alttakilerin eleştirileri”ne hiç kulak açmamış, gözünü onlardan yana azıcık çevirmemiş çok bilmiş kimi meslektaşın, “mütareke basını” suçlaması yanında saf tutup meslektaşlarına bu genellemeyle çakması ayıptır.
Çünkü, belki tek tep hepsi olmayabilir ama…

Bu ülkede ordu eleştirebilenlerin çoğu, aynı zamanda “Emperyalizm, ABD ve İsrail kankalığı, işgal yardakçılığı, atom bombası yataklığı” konularında…
Yani her tür “mütareke sendromu” karşısında da tavır alanlardır.
Önce bu tavırları alacaksınız… Sonra el alemin mütarekeciliğinden dem vuracaksınız!
Sözüm ortada kalmasın; kimi meslektaşa olduğu kadar, bizzat Genelkurmay Başkanı’nadır!

NEREDE
“Sayın Talu; 4 yıl Tunceli’de görev yaptım. Subay, astsubay iki yıl; uzman jandarma dört yıl kalıyordu. İki yılı dış karakollarda, iki yılı ilçe merkezlerinde operasyonlarda.
2000’de karakollarda M-60 tipi, gece görüş yeteneğine sahip fonksiyonu yüksek tanklar vardı; sonra bunlar çekildi.
‘Askarad’ yani kara gözetleme radarı ve benzeri silahlar da çekildi. Karakolların en ağır silahı makineli tüfek olan unsurlar haline geldi.
Karakol komutan kadroları üsteğmen seviyesi. Ama en kritikleri dahil, bu kadro uygulanmaz.
Zamanımda karakollar çok bakımsızdı. Camlarına naylon çiviler kışı öyle geçirirdik. Banyo için çamaşır kazanı yakardık. Biz soramıyoruz, siz sorar mısınız? Bu karakolda o tanktan var mıydı, yoksa kimin emriyle bunlar o zaman çekilmişti?”
Ben sadece bir not koyayım: M 60 tankları “modernizasyon için” İsrail’e sunulmuştu!

KOMUTAN
“Sevgili Umur Abi; mesleğin başlarında astsubayım. Görev yerim … kırsalında Allah’ın unuttuğu ya da bizim general elektrikçilerin unuttuğu bir yer.
Öncelikle sorunlarımızı yansıttığın için çok teşekkür ediyorum. Bir yazara ilk yazışım; inan yalakalık değil, sabahın beşinde içimden geldi…”
Devamı çok içten, çok uzun. Başka bir zaman mutlaka. Ama yine bir not: “Mesleğinin başında” astsubaylar, kendileri yaşında erlerle, o “unutulmuş karakollar”da “lider konumundaki personel” olarak mecburen “komutan” da oluyor ve mesela Aktütün’de uzmanlarla, erlerle birlikte ölüyorlar; yahut “kıdemli başçavuş” Özüberk gibi “kıdemli komutan” da olup yine uzmanlar ve erlerle öldürülüyorlar.

BİZZAT
Bu ölümlerin bu tarafını tartışabilmek de demokrasidir…
Demokrasi biraz da, bunların bizzat ölenler tarafından tartışılabilmesidir!
Ve bir yandan ölürken, bir yandan bunların acısını için için yaşayıp sessizce konuşan bu askerler de asla “mütareke şeyi” filan değildir!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder