24 Mayıs 2010 Pazartesi

Ha!.. Bizim İskender... / Mehmet Niyazi

Kültür ve sanat hayatımızın önemli simalarından biri olan Sayın İskender Pala'yı "Babil'de Ölüm İstanbul'da Aşk", "Katre-i Matem" gibi ünlü romanlarından, divan şiirine dair eserlerinden, kültürümüzle ilgili daha pek çok çalışmasından tanıyoruz. Pala, divan şiirimizi yeni nesillere sevdirmekle kültür hayatımızda bütünlüğü sağlayarak çok hayırlı bir iş yapmıştır. Kapı Yayınevi'nin neşrettiği "İki Darbe Arasında" adındaki kitabı da hayatını ve son dönem sıkıntılarımızı önümüze seriyor. Eseri kah üzülerek, kah gülümseyerek, ama zevk alarak okudum.

Türkolog olan İskender Pala askeriyeye intisap etmiş. "Ekmeğimi kazandım" dememiş, topluma daha faydalı olmak için doktora yapmış. Bu, arkadaşlarının arasında huzursuzluğa sebep olmuş. İzinli olduğu günler, üniversitede ders vermesi de, iftihar edileceği yerde, kıskançlıkları körüklemiş. "Doktor" unvanı dolayısıyla bir tabip tuğamiral; "Sen doktor musun?" diye sormuş. O da; "Hayır efendim, ben doktora yaptım, edebiyat öğretmeniyim." cevabını vermiş. Aslında tuğamiralin sorusu yersiz değildi; "doktor" kelimesi dilimize yanlış girmiştir. Doktor, uzman demektir. Böyle bir kelimenin dilimize sokulmasına ihtiyaç var mıydı sorusu bir yana, sıradan bir kelimeyi yanlış tercüme edenlerin İskender Pala'yı anlamaları mümkün mü? Sıkıntılarımızın gerçek kaynağı bu cehalettir.

Hurafe kar ise, Kur'an-ı Kerim temmuz güneşidir. Anlayarak Kur'an-ı Kerim'i okuyanın hurafe ile bir sıkıntısı olmaz. Fakat Pala'nın önündeki tarihî belgeleri, eski yazı kitapları Kur'an-ı Kerim zanneden kumandanlar üst mercilere; "Siz uyuyun, adam Kur'an okuyor" diye amiyane tabirle gammazladıklarına göre Kur'an-ı Kerim'i irticanın kaynağı görüyorlar.

Hurafenin iki çeşidi var; biri dinî, diğeri laik kaynaklı hurafe. Kur'an-ı Kerim'i yeterince bilmeyen Müslüman hurafeye bulaşabilir. Ama bu tip insanların kurtulmaları mümkündür, sağlıklı bir meali dikkatle okumaları yeterlidir. Laik kaynaklı hurafeden kurtulmak ise mümkün değildir; çünkü o zihniyetin dayandığı güvenilir bir kaynak yoktur. Ciddi bir bilim ve sanat adamı olan İskender Pala'nın irtica ile ne ilgisi olabilir? Zihnini kurcalayan herhangi bir hususta Kur'an-ı Kerim'i açar, bakar.

Pala'nın "İki Darbe Arasında" adlı kitabında ne ibretli sahneler var. Deniz Kuvvetleri, Barbaros'un türbesini vasiyetine göre düzenlemek ister. Preveze Zaferi'ni kutlama töreninde, Kuzey Deniz Saha Komutanı İlhami Erdil'le, zamanın İstanbul belediye başkanı bir araya gelirler. Erdil, R. Tayyip Erdoğan'a; "Sayın Başkan, Barbaros türbesiyle ilgili bazı açmazlarımız var. Yardımcı olsanız da türbede restorasyon çalışmaları başlatsak." der. Erdoğan şu cevabı verir: "Elbette sayın komutan, belediye olarak biz ne gerekiyorsa yapalım; Barbaros gibi bir Türk büyüğü her türlü yardımı hak eder." Erdil Paşa'nın Barbaros'un vasiyetinden söz etmesi, Erdoğan'ın dikkatini çeker; "Çok ilginç, eski yazı değil mi?" İlhami Erdil de nasıl okuduklarını izah etmek ihtiyacı hisseder: "Arşiv müdürü binbaşımız var, İskender Pala adında; eski yazı bilir." Tayyip Bey de tanıdığını belli etmek için; "Ha!.. Siz bizim İskender'den bahsediyorsunuz!" der. Bu, bardağı taşıran son damla olur. "Nereden onların İskender'i olduğu derhal araştırılsın." talimatını verir.

Medeni bir ülkede bir insanın görevini yapıp yapmadığına bakılır. Kimi tanıyıp kiminle dostluk kurduğu kimseyi ilgilendirmez. Bizde ve bizim gibi ülkelerde ise dostlukları, neler bildiği, telakkileri dikkate alınır, ya yüceltilir ya da yerin dibine batırılır. İşte bunun içindir ki ideolojik devletler insan kıyma makinesinden başka bir şey değildir.

İskender Pala'nın gözünde, TSK hâlâ peygamber ocağıdır. Ona toz kondurmamak için "TSK hiç kimseyi namaz kıldığı yahut eşi başörtülü olduğu için kapı dışarı etmez." diye vurgulamanın ihtiyacını duyuyor. Kendilerini tanıyorum, ne kanunlara, ne geleneklere karşı kesinlikle bir harekette bulunmaz; hayatta gördüğüm en nazik, saygılı insanlardan biridir. Peki niçin atıldı? Herhalde çekememezlik, yanlış anlaşılmalar sebep oldu.

Belirttiği üzere onun sıkıntısı karşılaştığı maddi güçlükler değil; ordudan atılma şeklidir. Çünkü şöyle diyor: "Şerefli meslekten şerefsizmiş gibi ayrılmak istemiyordum." Dostlarının tavrı da onu yaralamış. Nasıl bir rejimde yaşadığımızı anlamak bakımından turnusol kâğıdı olan bu kitabı umarım bütün aydınlar okurlar, bilhassa TSK'nin üst kademelerinin yaptıkları yersiz bir tasarrufun ne acılara sebep olduğunu idrak etmelerinde çok önemli rol oynar.