17 Mayıs 2010 Pazartesi

Devlet PKK'lı dedi İsveç 'JİTEM memuru'

Diyarbakır 6. Ağır Ceza karar verdi. JİTEM itirafçısının bir kez daha iadesi talep edilecek. Ancak Türkiye'nin PKK'lı dediği Aygan'a İsveç 'askeri memur' diyor. Üstelik ortada ne şehit gösterilen Abdülkadir Aygan var ne de değiştirilen ismiyle Aziz Turan. O şimdi üçüncü bir kişi

Abdullah Öcalan'ın akrabası. Bölgede son 30 yılda yaşanan her çeşit terörün karakutusu. 12 Eylül öncesinde PKK'ya katıldı. Kıbrıs'ta askerliğini yaparken silahıyla birlikte Rum Kesimi'ne kaçtı. Sonra da dağa çıktı. 1994'te itirafçılık yasasından yararlanıp teslim oldu. Bugün hala varlığı resmen kabul edilmeyen JİTEM'e çalıştığını söyledi. 2001 yılında İsveç'e kaçmaya karar verdi. Arkasından Türkiye, Musa Anter cinayetiyle suçlanan itirafçının iadesini istedi. Hem resmi kayıtlarda şehit gösterildikten sonra verilen Aziz Turan adıyla. Hem de gerçek kimliğiyle. Ancak İsveç makamları PKK'lı diye istenen Abdülkadir Aygan'ın 'askeri memur' olduğunu söyledi. JİTEM'den aldığı maaş bordları da buna delil gösterildi. Şimdi Türkiye, Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nin, geçen hafta verdiği karar doğrultusunda Aygan'ın yeniden iadesini istemeye hazırlanıyor. Peki ama bu kez hangi isimle. Zira artık ne Abdülkadir Aygan var ne de Aziz Turan. İki yıldır o bambaşka biri. Stockholm'de konuştuğumuz itirafçı, yeni hayatını, JİTEM yıllarını, iç hesaplaşmaları ve 'yukarı'dan aldıkları desteği AKŞAM'a anlattı.

Abdülkadir Aygan İsveç'te hangi isimle yaşıyor?
Burada, ilk iltica talebi bulunduğumda yine Abdülkadir Aygan isimini kullandım, fakat üzerimdeki Türkiye Cumhuriyeti nüfus kağıdında Aziz Turan yazılıydı. Haliyle bunu izah etmek gerekiyordu. Neden dolayı Aziz Turan olarak kimliğim var, -geldiğim dönemi söylüyorum- ve niye adımın Abdülkadir Aygan olduğunu izah ettim kendilerine. Asıl ismimin Abdülkadir Aygan olduğunu anlattım. 1994'te yararlanmış olduğum pişmanlık kanununa göre isim değiştirme hakkım vardı. Ailece bütün soyadımızı değiştirdim, isimlerimizi değiştirdim, doğum yerlerimizi değiştirdim, gittim müracaatta bulundum. Ankara Emniyet Müdürlüğü Kozmik Büro'da başvuru yaptım ve yeni bir isim aldım. Aziz Turan.

Aziz Turan ile mi devam ediyorsunuz?
Hayır. Artık Aziz Turan diye biri yok. Abdülkadir Aygan da yok şu an. Şimdi başka bir ismim var burada.

Nedir?
Cemil Kadir Aygan.

Ne zamandır bu ismi kullanıyorsunuz?
İki yıl oldu yaklaşık.

Bir kimliğiniz var mı?
Tabii, İsveç kimliğim bu isimle. Bütün buradaki işlerim bu kimlikle. Yakında soy ismimi de değiştirmek istiyorum, yani başka bir isim almak istiyorum. İsveç hükümetinin aldığı koruma kararından dolayı buna hakım var, müracaat edeceğim. Hepsi değişecek.

Aziz Turan'a ne oldu?
İsveç'te hiçbir yerde yok. Kullanmıyorum. Ama Türkiye'de yaşıyor gözüküyor. Şu an Diyarbakır'da sürmekte olan faili meçhuller davasında hem Aziz Turan, hem Abdülkadir Aygan geçiyor. Benim durumumda olan birçok kişi, mesela Abdülhekim Güven, Kemal Emlik de ismini değiştirdi.

İsveç hükümeti mi bunu sağladı?
İsveç'te, personel numarası dedikleri numarayı alan her kimse vergi dairesine başvurarak kendi ismini ücretsiz değiştirebiliyor. Ama soyadını değiştirmek için para ödemek ve gerekçelerinin olması gerekiyor. Bir de şahsen Stockholm'de bununla ilgilenen resim bir kurum var, oraya başvurmak gerekiyor.

Burada nasıl geçiniyorsunuz?
Düzenli bir işim yok. Önce dil problemini çözmek gerekiyor. Devlet tarafından iltica eden yabancılara kurslar veriliyor. Şu an 'sosyal' üzerinden geçiniyoruz, yani devlet, ailenin bütün masraflarını ödüyor.

Türkiye'den ne zaman kaçmaya karar verdiniz?
Kimse büyük bir risk olmadan ülkesini terk etmez. JİTEM'deki çalışmalarım psikolojimi bozdu. Gayri insani şeyler yapılıyordu. Ayrılmak istedim ve bunu 2001'de başardım. Şöyle bir tehlike vardı, çok şey biliyordum. Eşime dahi anlatamıyordum. Türkiye'de kalsaydım başıma çorap örerlerdi. Son çare olarak yurtdışına çıkmam ve devletin kanunlarına göre kurulmuş teşkilatlardaki kirli işleri deşifre etmem gerekiyordu. Aynı yıl yurtdışına çıkma kararı aldım.

Gitmeniz gerektiğini söyleyen oldu mu?
Bazı şahsi dostlarım vardı ama çok az yani. Bunlardan bir tanesi işadamı.

Ne dedi?
'Burada kalman tehlikeli, rahat bırakmazlar' dedi. Ben memuriyeti bırakınca Antep'te inşaat boyacılığına başladım. Mutkili Ali ile Özcan, o zaman Gaziantep İl Jandarma Komutanlığı'nda görevliydi. Orada da beni buldular.

Bu Mutkili Ali ve Özcan, Şemdinli'deki 'iyi çocuklar' mı?
Evet, Şemdinli'deki astsubaylar. Özcan İldeniz ve Ali Kaya.

Sizi bulup ne dediler?
'Sana yamuk yapmışlar, biliyoruz haksızlık yapıldı. Kendine iyi bak, destek oluruz. Maddi manevi neye ihtiyacın olursa yardımcı oluruz.' Hatta bir-iki gelişlerinde çuvallar içerisinde gıda maddesi getiriyorlardı. Kontrol dışına çıkmamı engellemek için bunu yapıyorlardı.

Özcan İldeniz'le ilişkiniz nasıldı?
Diyarbakır ve Antep'ten tanıyorum. Onlar Jandarma Bölge Komutanlığı ve Alay Komutanlığı istihbaratındaydı. Biz o zaman JİTEM'de çalışıyorduk. Zaman zaman onlar bizim oraya geliyordu yada biz gidiyorduk. Yaptığı operasyona şahit olmadım. O, bölge komutanlığında sorgulamada çalışıyordu ama işkence vardı. İş için oraya gittiğimizde bağırtıları, dayakları görüyorduk.

Sizi kim çıkarttı yurtdışına?
Bunlar PKK. Özgür Gündem'den bir bayan, Dicle Haber Ajansı yönetim kurulundan bir kişiyle Öcalan'ın yeğeni ve benim de bir akrabam devreye girdi.

Neden yardım ettiler?
Onların niyeti, beni dışarı çıkarıp bildiklerimi onlara anlatayım... Birisi, bizim yurtdışına çıkışımızdan sonra para koparmış partiden. Kayıp yakınlarının çevrelerinden, faili meçhule gidenlerin akrabalarından para almışlar, 'Biz bu insanı çıkaracağız, babanızın, kardeşinizin, çocuğunuzun katillerini açıklayacak' diye. Biri, Mersin'de bir nakliye şirketi kurmuş, kum taşıma işine girişmiş. Birisi de evlendi şimdi, Misis'te villa yapmış.

Türkiye sizi İsveç'ten hangi isimle istedi?
Önce Aziz Turan olarak istedi. İsveç dedi ki, 'Böyle biri yok burada.' Türkiye, sonra tuttu 'Abdülkadir Aygan'ı istiyoruz' dedi. Şimdi 1994'te sen Abdülkadir Aygan'ı şehit etmişsin resmi kayıtlarına göre, eski kayıtları silmek için öyle yapmışsın, şimdi de öldürdüğün adamı istiyorsun. Bu da ters oldu. Yani iki ismi de istiyor.

Türkiye sizi isterken neyle suçladı?
Cumhuriyet Savcısı Ergün Tokgöz'ün İsveç makamlarına gönderdiği resmi iade talepnamesinde Musa Anter olayına şey yapıyor. Anter olayının ilginç tarafı, sanki PKK'lı bir grup bunu yapmış gibi. İsveç devleti diyor ki, bu adam o sırada askeriye de memur değil miydi? JİTEM'de memur değil miydi? Maaş bordrom var.

İade talebinden sonra gözaltı oldu mu?
Üç gün gözaltında kaldım. Türkiye'nin iddialarını sordular. Siz işte Musa Anter'i öldürmüşsünüz. Ben dedim, bunlar yalan. Türkiye'den gelen evraklarda savcı delil olarak Hürriyet Gazetesi'nin yalan haberini göstermiş. Yaptığım röportajda demişim ki, işte Musa Anter'in öldürülmesini biz planladık, bilmem ne. Türkiye'nin isteme talebindeki bir delili de Timur Şahan ve Uğur Balık'ın yazdığı İtirafçı: Bir JİTEM'ci Anlattı kitabından alıntılar.

Kim bu Timur Şahan ve Uğur Balık?
Bunlar PKK'lıdır. Türkiye Cumhuriyeti savcısı, bunların kitabını delil gösteriyor. Savcı Ferhat Sarıkaya, benim kitabımı yani buradakileri destek delil olarak sunduğu için adamı kabul etmediler. Dediler, Türkiye Cumhuriyeti bir teröristin yazdığı şeyi nasıl delil olarak alır.

TCK 125'inci Maddesi ile ile yargılanmanız isteniyor.
Evet, yürürlükten kaldırılan 125. maddeye göre bana ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istiyor. Savcı diyor ki, 'Bu maddeyi uygulamamız şüphelinin lehine.' İsveç, bunun da kabul edilemez olduğunu söyledi. Kaldırılmış bir maddeye göre nasıl yargılarsın. Ağırlaştırılmış müebbet ne demek.

Musa Anter cinayetinden yargılanırken kızı Rahşan Anter ile bir araya geldiniz. Gözlerine baktığınızda ne hissettiniz?
Karşımda babası katledilen bir insan var. Olayda şahsi bir kusurumun olmadığını bildiğim için rahatlıkla o insanla karşılaşmayı kabul etmişim. Yoksa, suçlu bir insan cesaret edemez. Tabii duygulanıyor insan, acıyor.

Abdülkerim Kırca'nın intiharında da sizin adınız vardı...
Kırca intihar etmeseydi de yaşamıyordu, onu gözden çıkarmışlardı. Ankara'ya tayinini çıkardıklarında, hemen Antalya, Serik bölgesinde çatışma çıkartıldı. PKK'nın orada şeyleri yoktu yani. Antalya Alay Komutan Yardımcısı izindeymiş, yerine Abdülkerim Kırca'yı aktarıyorlar. Kırca kalkıyor alay komutanını temsilen dağlık bölgedeki çatışmaya gönderiliyor ve sırtından mermi alıyor. Felç oluyor.

Yani bir iç hesaplaşma mıydı?
Aslında onların amacı orada onu yok etmekti. Çünkü Kırca çok şey biliyordu ve JİTEM'de çalışan bir bayanla ilişkisi vardı. Bunu da komutanlar biliyordu. Nurettin, hatta kendisi söyledi bana, Aytekin söyledi. Ona bu planı yaptılar, felç ettiler. Zaten Kırca gibi birisi felç olduktan sonra yaşamasa ondan iyidir. Hareketli birisiydi çünkü. Öyle bir dönem geldi ki Ergenekon, faili meçhuller ve JİTEM davasıyla ilgili tutuklamalar başladı. Bunu gördü, kendisi şahsen bu halimle cezaevine girmektense öleyim daha iyi; ya da onu intihar edecek duruma getirdi çevresindeki eski mesai arkadaşları. Bu intiharlar şaibeli. JİTEM'de işçi statüsünde çalışan biri anlattı; onun yeğeni, ismi Kadir olacak hatta, demiş ki, 'Dayıma terörist kurşunu değil arkadan vurmuşlar, kendi arkadaşlarının kurşunları.'

İntihardan sonra bir ifadeniz var, 'Kırca'nın ölümü Çiller'i kurtardı' diye...
Abdülkerim Kırca, Çiller'in başbakan, Hasan Kundakçı'nın Diyarbakır'da Jandarma Asayiş Komutanı olduğu döneme rastlar ve desteği onlardan aldı. Bizzat bunu ağzıyla da açıkladı. Seçim dönemiydi, işte oyunuzu Çiller'e verin, bize söz verdi maddi ve manevi arkanızdayım diye. Kırca kendi kafasından bu işleri yapmadı. Kırca cesaret edebilseydi, Serik'te kendisinin vurulma olayını çözebilseydi, belki çözdü de cesaret edemedi. Zaten felç edilmişti. Ankara'nın göbeğinde askeri lojmanlarda kalıyor. Benim kastettiğim, eğer intihar olmasaydı, cezaevine konulma durumu olsaydı belki canına tak eder kendisine talimat verenleri, Kundakçı'yı da Çiller'i de varsa başka bağlantıları da açıklayabilirdi.

Destek neye karşılık?
Oylarımızı DYP'ye verecektik. Ama biz eşek değiliz. Ben kendim genel seçimlerde başka partiye verdim, yerel seçimlerde başka partiye. Hatta biz Emniyet'e gittik, İstihbarat Şube'ye oradaki başkomiser dedi ki, 'DEHAP'a en büyük oy bizim lojmanlardan çıkmış.' Gerçeği de oydu. Yerel seçimlerde ben de DEHAP'a verdim, genel seçimlerde Fazilet'e verdim.

'Çiller döneminde JİTEM'e destekler verildi' dediniz, bunlar nasıl desteklerdi?
Bir JİTEM komutanına gelen talimata bak, sadece talimatla kalınmadı, araç gereç, gönderildi. Dinleme cihazları, 8 telefon hattını aynı anda dinleyebilen ve kayda alabilen 5 bin kayıdı hafızasında saklayabilen bir sistem geldi. Saraykapı'daki JİTEM Komutanlığı'na o sistem kuruldu. O sistemde de Kürtçe bilen bir uzman çavuş görevlendirildi. Daha sonra bilgisayar, televizyon, masa, döner koltuklar gibi malzemeler gönderildi. Hatta duvarlara asmak için bu eski Ergenekon tabloları, Türklerin Ergenekon'dan çıkışı, Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi gibi tablolar geldi. Duvarlara asıldı bunlar.

Arkasından Susurluk yaşandı...
Susurluk olayı gündeme gelince, bir şeyler deşifre olmaya başladı. Bunlar bir süreliğine geri çekilme yani nasıl diyeyim, önce daha pervasızca milleti çarşı içinden götürürken daha dikkatli bir şekilde yapmaya başladılar. PKK'dan gelenleri kontrol altına aldılar. Bir de JİTEM'in adını değiştirmeye kalktılar.

ADI DEĞİŞTİ SIRADA SOYADI VAR
'Yakında soy ismimi de değiştirmek istiyorum, yani başka bir isim almak istiyorum. İsveç hükümetinin aldığı koruma kararından dolayı buna hakım var, müracaat edeceğim. Hepsi değişecek.'