"Hür Adam" filmi henüz vizyona girmedi ama basına yansıyan tanıtım ve tartışmalardan, hakkında epeyce bilgi sahibi olduk sayılır. Bu fırsattan yararlanarak Said Nursi ile Mustafa Kemal Paşa'nın münasebetlerine dair birkaç noktayı berraklaştırmakta fayda var.
Anlaşıldığı kadarıyla, filmin düğüm noktasında Bediüzzaman'ın Mustafa Kemal Paşa ile tartıştığı sahne yer alıyor. Bazılarına göre böyle bir olay hiç yaşanmadı. Acaba?
Şunu söyleyelim ki, henüz dört başı mamur Atatürk ve Bediüzzaman biyografileri yazılamamıştır. Yazılamayışının sebebi, akademinin soğuk elinin bu iki dünyaya eğilme imkân ve fırsatını bulamamasıdır. İşin ilginç tarafı, hem Atatürk'ün hem de Bediüzzaman'ın sağlıklarında birer hatırat bırakmış olmalarıdır. Belki de bilim adamlarını tedirgin eden husus, "Nutuk" ve "Tarihçe-i Hayat"ın lehine veya aleyhine yazmak zorunda kalmaktır.
Peki Mustafa Kemal ile Said Nursi hiç karşılaştılar mı?
İlk olarak 1916'da Kafkas cephesinde karşılaşmış olabilirler. Zira Bediüzzaman gönüllü milis alayının başında, Mustafa Kemal ise 16. Kolordu komutanı olarak aynı cephede Ruslara ve Ermenilere karşı savaşmışlardı.
Peki 1922-23'te Ankara'da karşılaşıp tartıştılar mı?
Bu konuda resmî kaynaklar gayet ağzı sıkı davranıyor. Bediüzzaman'ın TBMM'ye geldiğini, orada "hoş amedi" (hoş geldin) töreni icra edildiğini ve kürsüye dua etmek üzere davet edildiğini resmî tutanaklardan okuyoruz. 9 Kasım 1922'de geldiği Ankara'dan ayrılış tarihi 17 Nisan 1923 olduğuna göre 5 ay kadar Ankara'da kaldığı da kesin.
"Tarihçe"ye göre Mustafa Kemal, "şifreyle" 3 defa davet etmişse de, Bediüzzaman önce gelmek istememiş, fakat dostu, eski Van Valisi Tahsin Bey araya girince razı olmuştur. Alkışlarla karşılansa da, Ankara'da umduğunu bulamayan Nursi'nin Hacı Bayram Camii civarında ikamet ettiğini biliyoruz. Ne var ki, Meclis'te dine kayıtsızlık ve Batılılaşma bahanesi altında İslamiyet'e karşı soğukluk havası gördüğünden milletvekillerine hitaben namaza teşvik edici bir bildiri yayımlar. Bildiriyi Mustafa Kemal'e okuyan kişi ise Kâzım Karabekir Paşa'dır. Etkisi hemen görülür, namaz kılanlara 60 kişi eklenir, mevcut mescit dar gelince daha büyük bir odaya taşınılır.
Yine "Tarihçe"de geçtiği kadarıyla, başkanlık divanında 50-60 milletvekili içinde Mustafa Kemal ile Bediüzzaman arasında bir "fikir teatisi" yaşanır. Mustafa Kemal, yüksek fikirlerinden yararlanmak için çağırdıkları halde Nursi'nin gelir gelmez namaza dair bildiri yayımlamasını eleştirir, 'aramıza ihtilaf soktunuz' diye ona yüklenir. Nursi ise birkaç makul cevap verdikten sonra, tartışma alevlenince "şiddetle ve hiddetle" iki parmağını ileri uzatarak, "Paşa, Paşa! İslamiyet'te imandan sonra en yüksek hakikat namazdır. Namaz kılmayan haindir, hainin hükmü, merduttur (dinden çıkmıştır)" der. Bunun üzerine M. Kemal özür diler, ona "ilişemez".
"Tarihçe-i Hayat"ta Bediüzzaman'ın Mustafa Kemal'le konuştuğu ikinci bir sahne daha yer alır. Buna göre İslam âleminde büyük bir uyanışın işaretlerini görmek umuduyla Ankara'ya gelen Nursi'nin hayal kırıklığı ve dinden uzaklaşma yönündeki gidişatı düzeltmek için çalıştığından söz edildikten sonra bu defa Meclis Başkanlığı odasında (muhtemelen Büyük Zafer'i tebrik vesilesiyle) Mustafa Kemal'le 2 saat kadar konuştukları belirtilir. Burada onun Paşa'yı daha direkt ifadelerle içine girdiği yoldan çevirmeye çalıştığını görürüz. "İslam ve Türk düşmanlarının arasında nam kazanmak için İslam'ın kurallarını tahrip etmenin bu millet, vatan ve İslam dünyası için büyük bir zarar doğuracağını" söyler ve eğer illa bir "inkılab" yapılmak isteniyorsa, bunun Kur'anî doğrultuda yapılması uyarısında bulunur.
Mustafa Kemal itiraz eder ama Bediüzzaman'ı da gözden çıkarmak istemediği dikkat çeker. Ona milletvekilliği dahil olmak üzere bazı cazip tekliflerde bulunur. Ne var ki, Nursi, kimi manevî yorumlar ışığında bu çağda siyasetle mücadele yolunun kapandığını, gelişmelere "manevi kılıç" hükmündeki "icaz-ı Kur'an'ın nurlarıyla" mukabele edilebileceği kanaatiyle teklifleri reddeder ve kalması yönündeki ricalara rağmen Van'a çekilir.
Diğer ismi "23. Lem'a" olan "Tabiat Risalesi"nin başındaki not, bu bilgileri tamamlayıcı niteliktedir. Büyük Zafer'den sonra Ankara'ya gittiğinde "gayet müthiş bir zındıka fikri"yle karşılaştığını anlatır burada. Milleti bozmak ve zehirlemek için "dessasane" çalışanları görünce "Eyvah" der, "bu ejderha imanın erkânına (esaslarına) ilişecek." Risaleyi bu sürece karşı bir tür panzehir olarak yazmıştır.
Bediüzzaman, Mustafa Kemal'le karşılaşma sahnesini böyle anlatıyor. Ne yazık ki, karşı cepheden bir anlatım elimizde yoktur. Peki bu kadar zengin ayrıntıları bir insanın uydurması mümkün müdür? Üstelik Kâzım Karabekir'in aynı süreç hakkında yazdıkları ortadayken. Bediüzzaman'ın "dinsizlik" ve "İslam'dan uzaklaşma" hakkında yazdıklarını şöyle doğrular Karabekir:
"Ankara'da yeni bir hava esmeye başladı. "İslamlık terakkiye mani imiş." CHP "lâ-dinî" (din dışı) ve lâ-ahlâkî (ahlak dışı) olmalı imiş! (...) Türkiye İslam kaldıkça, Avrupa ve hele İngiltere müstemlekelerinin çoğunun halkı İslâm olduğundan, bize düşman olacaklarmış!"
10 Temmuz 1923 günü istasyon binasındaki özel kaleminde Mustafa Kemal Paşa ile görüşen Karabekir Paşa, Gazi'nin kendisine "Dini ve namusu olanlar aç kalmaya mahkûmdur. Bunun için önce din ve namus anlayışını değiştirmeliyiz. Dinî ve ahlakî inkılap yapmadan önce hiçbir şey yapmak doğru değildir." dediğini aktarmaktadır.
Said Nursi'nin siyasetten uzaklaşma öyküsünü bu ışık altında yeniden okumakta fayda var. Gayri resmi hatıratlardan parçalar yan yana getirilince bazı soluk hatlar seçilir hale geliyor, öyle değil mi?