2 Haziran 2010 Çarşamba

Mehmetçik Gazze’ye! / Taha Akyol

İNTERNETTE sloganlar okuyorum, “Mehmetçik Gazze’ye!” diyorlar; “Her Müslüman bir kova su dökse İsrail’i sel götürür” diye bir formül de keşfetmişler!

“Biz Osmanlıyız” falan da diyorlar!

Çılgınlık derecesindeki bu hamaset, dış politikanın niye sokaklara göre yapılamayacağının kanıtıdır.

1912 Balkan Harbi’nde “Ordu Sofya’ya” diye mitingler yaparak bugünkü Trakya bölgemizin 7 misli büyüklüğünde toprak ve üç milyon Müslüman nüfus kaybetmiştik!

İsrail’le yaşanan son krizde çok şükür hükümet hamasetten uzak bir politika izliyor.

Allah biliyor, Başbakan öfkesine kapılır da taşkın bir konuşma yapar mı, diye kaygılanmıştım. Dünkü gazetelerde bazı yazar arkadaşların da aynı kaygıyı dile getirdiklerini gördüm.

Hayır öyle olmadı.

Başbakan’ın konuşması
Başbakan Erdoğan’ın Santiago Havaalanı’nda, dün de partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmalar evet “çok sert”ti. Türkiye’nin onuruna uygun bir sertlikteydi ama sert ifadelerin hedefi İsrail devleti ve İsrail halkı değildi! Başbakan’ın hedefi İsrail’de iktidarda bulunan “koalisyon ortakları”ydı; “kan akıtmaktan çekinmeyen yönetim anlayışı”ydı. Başbakan “bu pervasız politikacıların İsrail halkına kötülük yaptığını” vurguluyordu konuşmasında.

Hatta Başbakan, “bu kanlı saldırıyı gözyaşıyla izleyen İsrail vatandaşlarına” seslendi. Böylece “Yahudi” diye bir ‘tek tip’ olmadığını ve anti semitik şablonlara Türkiye’nin itibar etmediğini ortaya koydu.

Diplomasi standartları bakımından “one minute” konuşmasından daha iyiydi.
Diplomatik konuşmalar daima böyle diplomatik dille yapılmalıdır.
Öfke daima yanlıştır ve yanlışlar yaptırır.
Başbakan’ın, protestocu kitlelere “metanet, vakar ve sağduyu“ çağrısında bulunması da çok isabetlidir.

Yumuşak güç!
Başbakan’ın konuşmasında “biz de şunu yapacağız!” diye bir yaptırımdan söz etmemesi de ilginçtir. İsrail’le diplomatik ilişkileri kesmek, hele de ticari ilişkileri, askeri işbirliğini ve silah alımlarını durdurmak gibi laflar etmedi!

Böylece elindeki kartları erken açmadı; belli ki Türkiye, bu süreci, gelişmelere göre adım adım götürecek.
Türkiye İsrail’e karşı asla askeri metotların imasında bile bulunmayacaktır! Öyle bir çağda yaşıyoruz ki “yüksek ahlaki zemin, uluslararası hukuk, barışçı yollar, uluslararası kurumlarda üyelik, ekonomik gelişmişlik” gibi “yumuşak güç” (soft power) faktörleri daha etkili olmaktadır.

Ahmet Davutoğlu’nun Güvenlik Konseyi’ndeki konuşması da “yüksek ahlaki zemin” ve “uluslararası hukuk” bakımından çok güçlü olduğu için etkili oldu, İsrail’e kınama kararı çıktı.
İsrail ise silahsız sivillere karşı gerçek bir cinayet işlediği için uluslararası ahlak ve hukuk bakımından zor durumdadır; dünyada gittikçe yalnızlaşmaktadır.

Ceyda Karan dikkatimi çekti, çok önemlidir; İsrail ilk defa BM’de Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’nı gözden geçirme konferansında 189 ülkenin imzaladığı bildiri ile elindeki nükleer silahları denetime açmaya çağrıldı! Amerika da imzalamak zorunda kaldı bunu!

PKK’nın uluslararası camiada yalnızlaşmasının sebebi de elindeki masum insanların kanıdır.
Böyle bir çağdayız; Mehmetçiğin Gazze’de hiçbir işi yoktur, Gazze’de işi olan Kızılay’dır, sivil kuruluşlardır.