2 Haziran 2010 Çarşamba

Nasıl bir askerî bağımlılıkmış / Lale Kemal

Başbakan Erdoğan’ın, İsrail’in Mavi Marmara gemisine yönelik kanlı saldırısına karşı merakla beklenen misilleme önlemleri, açıkçası, özellikle bir konuda hiç de tatmin edici değildi. Madem hükümet olarak İsrail’in Filistinlilere orantısız güç kullanımını ısrarla ve bu ülkeyi devlet terörü uygulamakla suçlamaya kadar giden en sert dille eleştirme politikasını benimsedin ve Tel Aviv, dolaylı olarak Ankara’yı hedef alan Mavi Marmara kanlı baskınını gerçekleştirdi, bu ülke ile stratejik işbirliğinin temelini oluşturan askerî ve savunma sanayii işbirliğini artık askıya alma zamanı gelmedi mi? Erdoğan’ın yol haritasına göre gelmemiş.

İsrail ile silah ticaretinin devamının, özellikle, askerî teknoloji fakiri Türkiye’nin menfaatine olduğu bir gerçek. Ama Türkiye, bu fakirliğini askerî teknoloji alabileceği NATO müttefikleri ile zenginleştirebilir. Asıl can alıcı soru, Türkiye nasıl oluyor da milyarlarca dolarlık askerî harcamalarına karşı halen teknoloji fakiri olabiliyor.

Askerî teknoloji bakımından durumumuz ne kadar vahim ki İsrail’in önceki günkü kanlı saldırısına karşı misilleme olarak silah alımlarını durdurma yoluna gitmiyoruz bile.

İsrail’e ne denli bağımlıyız ki, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, dün bir gazetecinin son derece isabetsiz sorusu üzerine, Mavi Marmara kanlı saldırısını gerçekleştiren İsrail’in, dört adet İnsansız Hava Aracı Heron’u teslimatında herhangi bir sorun olmadığını söylüyor. Sayın Bakan, İsrail hem de uluslararası sularda Türkleri de hedef alan kanlı bir saldırıya imza atmışken Türkiye’nin öncelikli derdi İsrail’in Heronları verip vermeyeceği mi?

Aslında, 1997 yılında askerin dayatmasıyla imzalanan askerî işbirliğini, misilleme olarak askıya alma fikrinin bir süredir Erdoğan’ın kafasında olduğunu duyuyordum. Ama askerlerin baskısıyla bu yola başvurmaktan imtina ettiği de kulağıma gelen bilgiler arasındaydı. Örneğin, İsrail’in masum halkı hedef alan Gazze saldırılarına bir hayli öfkeli olan Erdoğan, Heronların teslimatının sürekli gecikmesine de tepki olarak Gönül’e, bu silahların alınmaması talimatını vermiş. Gönül ise, bu silahların Türkiye için ne denli gerekli olduğunu belirterek Erdoğan’ı bu ısrarından vazgeçirmiş. Heronların gerekli olduğu alan da terörle mücadele ve ısrarla silahlı mücadele.

Mavi Marmara’ya kanlı saldırının olduğu 31 mayıs pazartesi sabahı 6.30 sularında, yurtdışında olduğu için Erdoğan’a vekalet eden Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın başkanlığında, İsrail’e cılız kalan misilleme önlemlerinin görüşüldüğü toplantıya üst düzey askerler de katıldı. Böylece, ‘Aman ne güzel asker-sivil bu kez biraraya gelip ortak tutum belirlemişler’ izlenimi ilk başta yaratıldı. İşin aslı, asker ve sivilin, İsrail olayı nedeniyle sergilediği ‘seviyeli beraberlik,’ filan değil. İşin aslı, TSK’nın, hükümetin, İsrail’e karşı ilan edeceği misillemelerden askerî ve savunma sanayii işbirliğinin askıya alınması gibi önlemleri dışarıda bırakmasını sağlamak idi.

Arınç, İsrail’e misilleme olarak bu ülke ile planlanan üç müşterek askerî tatbikatın iptal edildiğini duyurdu. Zaten Türkiye, İsrail ile tatbikat gibi kamuoyunda görünürlüğü olan askerî işbirliğini bir süredir askıya almıştı. Dolayısıyla Arınç’ın tatbikatların iptal edildiği yolundaki açıklaması biraz kamuoyu önünde durumu kurtarmaktan ibaretti.

Tatbikat iptali havadisi, dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun, 20 bine yakın kişinin öldüğü 1999 depreminin ardından, 20 kadar askerî projenin tasarruf amaçlı iptal edildiği yolundaki açıklamasını hatırlattı. Aslında bu 20 askerî proje, plan aşamasındaydı ve gerçekleştirilmeleri için parasal kaynak da aktarılmamıştı. Maksat kamuoyunun gözünü boyamaktı.

İsrail Devlet Başkanı Şimon Perez, geçen yıl kasım ayında ABD’de yayımlanan Defence News dergisine yaptığı açıklamada, Türkiye’de demokrasinin askerler tarafından muhafaza edildiği gibi oldukça tuhaf bir ifade kullanmıştı. Perez, devamla, Türkiye’de askerin rolünün artık değiştiğini ve şimdi artık soru işaretinin, Erdoğan’ın ülkesinin Müslüman nüfusuna demokrasiyi mi getireceği yoksa Türkiye’deki demokratik güçlerin daha İslami bir devlet isteyip istemedikleri üzerine mi odaklandığını iddia etmişti.

Perez’in bu sözleri, aslında İsrail’in, asker üzerinden sorgusuz sualsiz yürüttüğü askerî işbirliğine artık siyasi kontrolün sağlanmakta olduğuna yönelik rahatsızlığının dışavurumundan ibaret.

İsrail artık Türkiye’de güç dengelerinin daha fazla demokrasiden yana olanlar lehine değiştiğini görmek zorunda.