17 Haziran 2010 Perşembe

Bir borcum var / Umur Talu

Aslında Genelkurmay Başkanı’nın borcu; çünkü göreve gelmeden hemen önce “o askerler” önünde söz vermişti.
Sonra bir, iki küçük adım, birkaç büyük de söz attı. Medya “Astsubay devrimi” diye manşet attı.

Ama hem “Cumhuriyet” Genelkurmay’ı, hem “Adalet” hükümeti, hem “Milli Hakimiyet” Meclis’i “devrim”in üstüne yattı.

“Devrim”in kaderi bu değil mi? Önce kendi çocuklarını yer, denir ya, esasta en önce kendi adını yer. Belki de asıl devrim önce insanın kendisinin değişmesidir!

3 MEKTUP
Borcum aşağıdaki “açık mektup”u yayınlamak.

Önceki ilk mektup bana. İkinci, 100 bine yakın muvazzaf, kim bilir kaç katı emekli, “camia”ya. Sonuncu, “emekli assubaylar”dan Genelkurmay Başkanı’na.

BİR
“Umur Bey; Bir dönem daha kapanıyor, Genelkurmay Başkanı’nın sözünü tutması mümkün görünmüyor. Kimi zırhlı Audi ile avundu, kimi trilyonluk Fenerbahçe Orduevi’ndeki lojmanla avunacak.

Sizler sayesinde sorgulamayı, haksızlık karşısında sessiz kalmanın haksızlık kadar suç olduğunu öğrenen arkadaşlarımız bu açık mektubu kendilerine gönderdi.

Elbet bir şey değişmeyecek, ama bizim değiştiğimizi anlayacaklar.”

İKİ
“Ülkeye ve ordumuza sadakatimizi, terimiz, kanımız, canımızla ispat ettik.

Ama önyargılarla, sosyal, ekonomik haksızlıklara uğratıldık.
İmtiyaz değil; adalet, eşitlik ve insan onuruna saygı talep ettik.
Subayları NATO subaylarının bir gömlek üstüne çıkarmak için gayret gösteren TSK, bizden NATO orduları astsubayları statüsünü esirgedi.

Sayın Genelkurmay Başkanımız sancak önünde sözler verdi. Hakkımız teslim edilmedi.”

ÜÇ
“Sayın Genelkurmay Başkanım;
Yıllardır şerefle taşıdığınız üniformanızı çıkarıp aramıza katılmanıza az kaldı. Şimdiden hayırlı, uğurlu olsun. Bu satırlar dilekçe değil; bir mektup, bir erken kutlama.

Sosyal, ekonomik haksızlıkların önlenmesi için, kol kırılır yen içinde diye beklerken, kanadımız da kırıldı.
Başkaları gibi imtiyaz değil, adalet, eşitlik ve insan onuruna saygıdan başka şey beklemiyorduk. En acısı, haklarımızı önce kurumumuz engelledi.

Önceki Genelkurmay Başkanımız göreve geldiğinde, emekli astsubaylar umutlanmıştık. Bir astsubay arkadaşımız için ‘Tanırım, iyi çocuktur’ deyince bizi fark ettiğini düşünmüştük. Sadece bir cümlelik, kişisel ilgiymiş! Süresini doldurdu, zırhlı Audi’sine binip gitti!

Sizi tanıyan arkadaşlarımız, Silahlı Kuvvetler’in tümünü kucaklayacak demokrat, adil kişiliğiniz olduğunu söylüyordu. Balıkesir (Astsubay okulu) konuşmanız bizi umutlandırdı. 30 Ağustos Resepsiyonu’na astsubay davet etmeniz büyük lütuf sayıldı! Bir gazete “Astsubay Devrimi” diye manşet attı. Bir de şapka sakındırakları siyahtı, sarı oldu!

TBMM’de astsubaylara 1’inci derece 4’üncü kademenin akşam verilip sabah alınması da döneminize rastlar. Gerçeği bilmemiz mümkün değil ama Genelkurmay baskısıyla geri alındığı söylendi. Tarih not düşmüştür, gün gelir öğreniriz.

Artık sizden bir şey beklemiyoruz. Sizden sonra gelenden de. Bir bakıma da iyi oldu. Belki bu toplum kurtarıcı beklemekten vazgeçer. Tek kurtarıcının kendi toplumsal dinamizmi olduğunun bilincine varır.

Görev süreniz dolarken vicdan muhasebesi yapmış olmalısınız. Bir astsubayın hayatınızı kurtardığından bahsetmiştiniz. Astsubaylarla ilgili muhasebeniz oldu mu?

Toplasanız karargâhınızı, astsubaylara sorsanız, “Gidiyorum, hakkınızı helal ediyor musunuz?’ diye…

Bir köylü vatandaşın sözü vardır:

Garibin yerde kalmaz ahı… Devirir sultanı, şahı!
Güle güle Paşam.”