4 Mayıs 2016 Çarşamba

Milli savunmada sanayi atağı (1) / Atilla Sandıklı

  • Osmanlı İmparatorluğu’nun yükselme dönemine kadar uzanan Türk savunma sanayii, 17’nci yüzyıla kadar güçlü bir konuma sahipti. Ancak 18’nci yüzyıldan itibaren Avrupa’daki teknolojik gelişmelere ayak uyduramamış ve zayıflamıştı. Bu nedenle Kurtuluş Savaşı sırasında Mustafa Kemal’in direktifleri ile sadece basit tezgâhlarda hafif silah ve mühimmat üretilebilmişti.
Cumhuriyet döneminde, Askeri Fabrikalar Umum Müdürlüğü kapsamında özellikle silah-mühimmat ve havacılık sektörlerinde temel üretimler yapılmıştır. Özel firma olan Nuri Killigil tesislerinde de tabanca, 81 mm havan ve mühimmatı, çeşitli tahrip kalıpları, patlayıcı ve yanıcı maddeler üretmiştir.
Havacılık alanında Vecihi Hürkuş kendisi bir uçak geliştirmiş, ayrıca Tayyare ve Motor Türk A.Ş. tarafından toplam 112 uçak üretilmiştir. Havacılık sanayiindeki bir sonraki adım, Türk Hava Kurumu’nun 1941 yılında Ankara’da kurduğu uçak fabrikası olmuştur. Bu uçak fabrikası, 140 adet eğitim uçağı, hafif nakliye uçağı ve ambulans uçakları üretmiştir.

DIŞ YARDIMLAR VE OLUMSUZ ETKİLERİ
İkinci Dünya Savaşı sonrasında Truman Doktrini ve Marshall Planı çerçevesinde ABD tarafından sağlanan dış yardımlar ve 1952 yılında NATO’ya üye olmasıyla başlayan süreçte ihtiyaç fazlası savunma donanımının hibe edilmesi; savunma ürünlerinin yurt içinde üretilmesini engellemiştir.

1964 yılındaki Kıbrıs bunalımı sırasında, müttefik ülkelerden alınan savunma silahlarının, başta ABD olmak üzere bazı müttefik ülkelerce engellenmeye çalışılması; savunma gereksiniminin karşılamasında diğer ülkelere mutlak bağımlı hale gelinmesinin sakıncalarını ortaya çıkarmıştır.

1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında Türkiye ABD ambargosuyla karşı karşıya kalmış ve bunun üzerine Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Güçlendirme Vakıfları kurulmuştur. Vakıflara halkımız büyük bir coşku ile bağış yapmış ve onaylanan yasalarla bu vakıflara özel gelirler sağlanmıştır.

YENİDEN YAPILANDIRMA
1980’lerde Türkiye yapısal bir dönüşüm sürecine girmiş, TSK’nın artan ihtiyaçları, teknolojik gereksinimleri ve büyüyen mali boyut nedeniyle yeni bir model geliştirilmiştir. Bu çerçevede Savunma Sanayii Fonu oluşturulmuş ve savunma sanayii projelerini yürütmek için Savunma Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (SAGEB) yapılandırılmıştır.

Ayrıca 1987’de Kara, Hava ve Deniz vakıflarının birleştirilmesiyle Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı TSKGV oluşturulmuştur. SAGEB, 1989 yılında Savunma Sanayii Müsteşarlığı (SSM) olarak yeniden düzenlenmiştir.

Bu dönemde F-16, Zırhlı Muharebe Aracı, Mobil Radar Kompleksleri, F-16 Elektronik Harp, HF/SSB Telsizleri, CASA Hafif Nakliye Uçağı gibi büyük savunma projeleri yürütülmeğe başlanmıştır. Bu projeleri yürütmek için de çok sayıda yabancı ortaklı şirketler kurulmuştur.

YENİ STRATEJİLER
Savunma Sanayinde asıl büyük atak 2000 sonrasında yaşanmıştır. Savunma sanayiindeki yabancı sermaye payının önemli bir kısmı, TSKGV ve SSM tarafından devralınmıştır. 3238 sayılı Savunma Sanayii Hakkında Kanun’la “modern bir savunma sanayiinin geliştirilmesi ve TSK’nın modernizasyonunun sağlanması” amaçlanmıştır.

Bu doğrultuda yerli sanayi altyapısından azami ölçüde yararlanılması, ileri teknoloji yatırımlarının teşvik edilmesi, yabancı sermaye ve teknoloji ile işbirliği, araştırma-geliştirme faaliyetlerinin desteklenmesi suretiyle gerekli her türlü silah, araç ve gerecin mümkün olduğunca Türkiye’de üretiminin sağlanması hedeflenmiştir.
Geçmiş uygulamalardan farklı olarak; özel sektöre açık, dinamik bir yapıya kavuşmuş, ihracat potansiyeline sahip, yeni teknolojilere adapte olmakta güçlük çekmeyen, teknolojik gelişmeler doğrultusunda kendini yenileme kabiliyeti bulunan bir savunma sanayii kurulması öngörülmüştür.