18 Kasım 2011 Cuma

Ya bir gün Yunan gelirse! /

Bedelli askerlikte artık nefesler tutuldu ve Başbakan Erdoğan'ın yapacağı açıklama bekleniyor.
Kulislere sızan bilgiler itibariyle şunu söylemek mümkün; TSK 35 yaşta ısrarlı. Fakat hükümet 1999'daki uygulamayı, yani 28 yaşı referans almak istiyor.
Ayrıca 'yığılmayı eritelim' görüşü de var. O yüzden 30 yaş alt sınır olacak denebilir.
Bu arada hatırlatalım; gerek Başbuğ gerekse de Koşaner döneminde karargâhın görüşü 'bırakın bedelliyi 200 bin asker açığımız var 12 ay eşit askerlik olsun' şeklindeydi.
Necdet Özel döneminde bedelli konusunda bir esneklik sağlandı.
Tabii şunu da eklemek lazım.
Vicdani ret tartışmalarının da yapıldığı şu günlerde asıl tartışılması gereken bedelliden çok mevcut askerlik sistemi. Çünkü son yasa askerlik sistemindeki aksaklıklara çözüm getirmeyecek.
Özetlersek;
730 bin kişilik bir ordumuz var. Soğuk savaş biteli çok oldu ama TSK bu mantığa göre yapılandığı için hantal ve yatay örgütlenmiş bir sisteme sahip.
Tam 470 bin er ve erbaş, yedek subaylar dahil 46 bin subay, 100 bin astsubay, 70 bin uzman ve 50 bin sivil memur ile 363 general-amiral TSK'da görev yapıyor.
Maaş ödenen personel sayısı 275 bin.
Dağılıma baktığımızda ise TSK'nın kara ağırlıklı örgütlendiği görülüyor. Oysa modern dünya ordularında deniz ve hava kuvvetleri ağırlıktadır.
İlginç bir ayrıntı da şu;
TSK, NATO'daki benzerleri ile karşılaştırıldığında hem asker hem de general sayısındaki fazlalıkla dikkat çekiyor. Üstelik, TSK'daki general sayısı hiç azalmamış. 1980'lerde 275 olan general sayısı 2010'da 370'e çıkmış.

Soğuk Savaş bitti ama...

1980'li yıllar, Soğuk Savaş nedeniyle tüm dünyada orduların şekillenmesinde önemli faktördü. Türkiye de sayıca kalabalık ve sınıra yakın bir konuşlanmaya gitti. 90 sonrası ise Sovyet tehdidinin ortadan kalkması ile ordular küçüldü.
Bu aşamada alay-tümen sistemi kaldırılarak tugay-kolordu sistemine geçildi.
Ancak bu dönüşüm sadece kağıt üzerinde kaldı. Çünkü eskiden albayların idare ettiği alayların ismi tugay oldu ve başına bir tuğgeneral kondu. Lağvedilen tümenlerin ise ismi kolordu oldu ve başına da korgeneral atandı.
Yani küçülme general sayısının artırılmasıyla sonuçlandı.
Alaylar lağvedildiği için albayların komuta edeceği birlik kalmadı. Tümenler kaldırılınca da tümgenerallere kadro arayışı başladı. Komutanlıklardaki daire başkanlıkları, sınıf okulları Tümg. seviyesine çıkarıldı.
Çarpıklık aynen sürdüğü için general ve amiral sayısı sürekli artan hantal bir yapı oluştu.
Üstelik 170 general Ankara'da görev yapıyor.

Kafası gövdesinden büyük bir yapı

Soğuk Savaş'ın çoktan bittiği, dünya ordularının kıtalararası operasyonlara giriştiği günümüzde biz hâlâ statik savunma hattındayız.
Bugün Trakya'da neredeyse her ilçede bir tugay var. Bütün bu tugaylar bir gün 'Yunan gelirse' diye bekliyor. Aynı şekilde doğu sınırlarımıza 'bir gün Ruslar gelebilir' diye tugaylar yığdık.
Başında bir orgeneralin bulunduğu Ege Ordusu'nda sadece 4 tugay var. GATA çarpıklıkları ise ayrı bir yazı konusu. Özetle; her generale bir kadro bulma düşüncesiyle hareket edince ortaya kafası gövdesinden büyük bir yapı çıktı.

Dönüşümü sivil irade yapabilir

Peki dönüşüm nasıl olacak?
Orduların dönüşümü çok zordur. Çünkü bir nehirde akıntıya kapılıp gidiyorsanız değişim ihtiyacını göremezsiniz.
Bu yüzden NATO'da orduların dönüşümü için ayrı komutanlıklar kuruldu. Mesela Almanya böyle yaptı.
Ayrı karargâhlar kurarak değişimi dışarıdan yaptılar. Küçülmeler hep sivil irade ve bütçe doğrultusunda yapıldı. Hükümet talimat verdi, asker uyguladı.
Bizde ise TSK, askerlikten çok siyaset yaptığı, sivil iradeyle uyumlu çalışmaktan çok çatışmayı tercih ettiği için mesafe alınamadı.
Bu konuda yetki de sorumluluk da hükümette.
Yüzde 50 oy almış bir iktidar da bu dönüşümü sağlayamazsa TSK'nın kendi kendine imtiyazlarından, sayısal ağırlığından vazgeçmesi mümkün değil.
Böyle bir sistemde terörle mücadelede ya da dış politikada caydırıcı olmak da imkânsız olur.