İnsansız Hava Aracı Heronlar, Türk-İsrail ilişkilerinin neredeyse bir göstergesi oldu. Hakikat payı da yok değil.
28 Şubat sürecinde teknik raporların aksini ortaya koymasına, Savunma
Sanayii uzmanlarının direnişine rağmen birçok proje İsrail'e verilmişti.
Orada Çevik Bir'in kişisel cumhurbaşkanlığı hesapları kadar 28 Şubat'a
uluslararası destek bulmak için Yahudi lobisinden yararlanma hedefi de
gözetiliyordu.
Askeri anlaşmalar, Refahyol hükümetinin karşı çıkmasına rağmen ortak
askeri tatbikatlar, Konya'daki Alçak Uçuş Eğitimi'ne İsrail'in davet
edilmesi hep o dönemlerde gerçekleşti.
İsrail'le yakınlaşma, siyasi bir projeydi.
Hüseyin Kıvrıkoğlu, M-60 tanklarının modernizasyonunu İsrail'e verdirmek
suretiyle görev süresinin bir dönüm daha uzatılması ve cumhurbaşkanlığı
hedefi için uluslararası destek sağlama çabasındaydı.
27 Nisan'da verilen muhtıra üzerine AK Parti'nin iktidarı bırakıp
gitmemesi ve ardından süratle gelişen Ergenekon operasyonları nedeniyle
2008'den sonra PKK terörü tekrar devreye sokulunca Türkiye İnsansız Hava
Araçları ihalesi açtı.
ABD'nin Predatör uçakları ile girdiği ihaleyi Aselsan ile işbirliği sözü
vermesi ve Savunma Sanayii'nde askeri kanadın ısrarı üzerine İsrail
aldı. Ancak 2 yıl gecikmeli olarak gelen Heronlardan Türkiye istediği
verimi bir türlü alamadı. PKK'ya görüntü aktarılıyor mu noktasına kadar
varan kuşkularımız çok oldu ama Heronlar istenildiği gibi kullanılamadı.
Dağlıca baskınında olduğu gibi ya Heronların tespit ettiği PKK'lıları
çoban zanneden komutanlarımız oldu ya da Çukurca 'da olduğu gibi hava
şartları kötü olduğu için kaldıramadığımız Heronlara sahip olduk.
Mavi Marmara katliamından sonra İsrail, tamir için gönderdiğimiz 5
Heronumuzu bize karşı bir silah olarak kullanmaya kalkıştı. Başbakan
Erdoğan'ın uluslararası camiaya açık bir şekilde bunu İsrail'in yüzüne
vurması üzerine, diğer ülkelerdeki ihaleleri sıkıntıya girer kaygısıyla 5
Heronumuz geldi.
Şu anda havada aktif olan bu 5 Heron.
Şimdi 2 Heron'u daha İsrail'e gönderiyoruz.
Bir gecikme bekliyor muyuz?
Heronların teslimi ve bakıma gönderilenlerin iadesi konusundaki gecikme,
Türkiye'yle bu alanda yaşadığı sürtüşmeler, uluslararası piyasalarda
İsrail'in imajının zedelenmesine yol açmış, bu nedenle daha dikkatli
hareket etmesi bekleniyor. 28 Şubat sürecinde olduğu gibi İsrail'in
milli silah şirketi IMI'dan yetkililer gelip, müfettiş edasıyla silah
alıp satımlarını kontrol ettikleri Türkiye yok artık. Türkiye'nin
parasını ödediği Heronları zamanında vermediği, bakıma gelenleri iade
etmediği için uluslararası ihalelerde dosyasına soru işareti düşülen
İsrail var.
Bu arada Predatörlere ilişkin, öğrenince ağzımın bir karış açık kaldığı bir bilgiyi paylaşmak istiyorum.
ABD'nin Kuzey Irak'tan İncirlik Üssü'ne yerleştirdiği Predatörlerden söz
etmiyorum. Onlar Dışişleri Bakanlığı ile ABD arasında yapılan bir
anlaşma çerçevesinde görev yapacaklar. Bize terörle mücadele konusunda
görüntü desteği verdikleri kadar Suriye'yi de içine alan geniş bir
coğrafyayı izleyecekler.
Biz umudumuzu Predatör uçaklarına bağlamışken, bir noktaya dikkat
çekmek istiyorum. İhmal mi başka bir şey mi adını siz koyun. 1993
yılında yani terörün zirve yaptığı dönemde ABD'den Predatör
kiralıyoruz. Bundan çok iyi verim alıyor, operasyonlarda yararlanıyoruz.
Bunun üzerine 10 adet Predatör uçağı satın alınıyor ve bir "İnsansız
Hava Aracı Birliği" oluşturuluyor. Bunlar Kara Kuvvetleri Komutanlığı
bünyesinde yapılıyor. Ancak bakım anlaşması yapılmıyor. Herhalde
maliyeti yüksek bulunuyor. Sonra ne mi oluyor? Bakımları zamanında
yapılmadığı için predatörler muhtelif uçuşlarda düşmeye başlıyor. Sonuç?
Biz bu birliği lağvediyoruz.
Bu tür yaz bozların yaşanmaması, bir komutanın tercih ettiği sistemin
bir başka komutan döneminde çöpe atılmaması için kalıcı yapılanmalara
gidilmesi gerekiyor. Bunun örnekleri karacılarda tankların
modernizasyonu ya da yeniden alımı tartışmaları sırasında yaşandı.
Türkiye 2011 yılında milli tankını üretmenin çabası içinde. Bu
gecikmenin altında yatan milli sanayii hedefini gözeten, silah
teknolojilerindeki gelişmeleri takip eden ve komutanların tercihine göre
helikopter alan değil, teknolojisine göre seçim yapan sistemin
kurulmasında.
Bu arada askeri vesayetin en güçlü olduğu alanlardan biri savunma
sanayii. Buraya bir neşter atılması gerekiyor. Türk Silahlı
Kuvvetleri'ni Güçlendirme Vakfı'nın başındaki paşanın onayına göre
savunma ihalelerinin paylaştırıldığı sistemi lağvedip, demokratik karar
alma mekanizmaları oluşturmamız gerekiyor. Türk Silahlı Kuvvetlerini
Güçlendirme Vakfı'nın bir önceki başkanının Balyoz'un tutuklu sanığı
Engin Alan olduğunu hatırlatırsam ne demek istediğim anlaşılır herhalde.
Savunma Sanayii kaynaklarıyla ilgili bir bölümü bilinen ama şimdi aktaracağım kısmı yeni olan bir bilgiyi paylaşmak istiyorum.
Kanun hükmündeki kararname ile Savunma Sanayii kaynakları ilk kez MİT ve
Emniyete de açıldı. Şimdiye kadar MİT ve Emniyet'in silah ihtiyaçları
Savunma Sanayii İcra Komitesi'ne gelir, ama askerin vetosu üzerine
kaynak aktarılamazdı. Sanki bunlar başka ülkenin istihbarat ya da
güvenlik kuruluşu.
Şimdi bu kaldırıldı. MİT'in ve polisin talepleri komiteye girmeyecek.
Savunma Sanayii Müsteşarı'nın teklifi, Milli Savunma Bakanı'nın inhası
ve Başbakan'ın onayı ile MİT ve polise kaynak aktarılabilecek.