Biz bedelli askerlik mi, profesyonel ordu mu diye tartışa duralım, vicdani ret konusu birdenbire palyatif ya da köklü diğer projeleri sollayıp ön plana geçiverdi.
Hem Adalet Bakanı Sadullah Ergin hem de Milli Savunma Bakanı Yılmaz, vicdani ret konusunda hazırlıklar yapıldığını, yurtdışındaki örneklerin incelendiğini söylediler. Bu arada CHP Genel Başkan Yardımcısı Tanrıkulu kendilerinin de vicdani ret konusunda bir kanun teklifini TBMM Başkanlığı'na sunacaklarını açıkladı.
Anlayacağınız biz bedelli askerliğin bir an önce çıkarılıp profesyonel orduya geçişle ilgili çalışmaların hızlandırılmasını beklerken, gündeme vicdani ret geldi.
Politik doğrucuların dünya çapındaki zaferi
Bildiğiniz gibi, bir kişinin askerlik hizmetini, vicdani, dini ve felsefi nedenlerle reddetmesine vicdani ret deniyor.
Ben bu vicdani ret denen şeye 2006'dan bu yana defalarca karşı çıktım. Yazılar yazdım, televizyonlarda anlattım. Argümanlarımı net bir şekilde ortaya koydum.
Ama ne gariptir ki, vicdani reddin ateşli savunucularından hiçbiri şimdiye kadar bir tek satırla cevap veremediler bu argümanlara; duymazdan geldiler; papağan gibi vicdani ret hakkının bütün Avrupa ülkelerinde anayasal bir hak olduğunu, bizde de öyle olması gerektiğini tekrarladılar.
Doğrusu, bu kavramın, üzerinde hemen hemen hiç düşünülmeden aydınlarımız, demokratlarımız, çağdaşlarımız, solcularımız arasında geniş kabul görmesi hem Batı'da hem bizde vicdani reddi savunmanın "politik doğruculuğun" olmazsa olmazlarından biri haline gelivermesi (ve şimdi de hükümetin bu kervana katılması) benim çok garibime gidiyor.
Ölüm korkusu neden mazeret olmuyor da...
2006'da da yazdığım gibi:
"Son derece temelsiz, keyfi, eşitlik ilkesine aykırı bir hak isteği bu. Avrupa'da 30 yıldır 20'ye yakın ülkede uygulanıyor olması da bu durumu değiştirmiyor.
Evet, temelsiz ve keyfi... Çünkü şu soruya vereceği bir cevap yok: Neden askerlik yapmayı vicdani, dini ve felsefi nedenlerle reddedenlere ret hakkı tanınıyor da; diyelim, ailevi, ekonomik ya da psikolojik nedenlerle askere gitmek istemeyenlere tanınmıyor?
Neden bazılarının vicdani sebeplerle gitmek istemiyorum deme hakkı oluyor da, bazılarının "ailevi sebeplerle gitmek istemiyorum" demeye hakkı olmuyor? Bir erkeğin askere gittiğinde çocuklarına bakacak kimsesi kalmaması ve bütün ailenin yoksulluğa mahkûm edilmesi, felsefi olarak anti militer olmaktan daha mı önemsiz?
Ya da ölüm korkusu yüzünden savaşmak istememek, öldürmeye karşı olmaktan daha mı banal?
Neden vicdani, dini ya da felsefi mazeretler, diğer mazeretlere göre "haklılık" hiyerarşisinde daha yüksek bir yere konuyor; daha kutsal ve çiğnenemez addediliyor?
Hangi gerekçenin ne kadar önemli, ne kadar hayati olduğu ancak kişinin kendi bileceği bir şeydir. Böyle sübjektif bir temelde hak tanımı, hak düzenlemesi yapılamaz; dolayısıyla vicdani retçiler için özel bir düzenleme yapılmasını istemek, eşitliğe aykırıdır.
Hele bir de bunu, "bizim kültürümüzde nasılsa büyük çoğunluk askerliği reddetmeyi göze alamaz. Göze alan küçük bir azınlığı muaf tutup meseleyi halledebiliriz" diye düşünerek savunmak iyice ilkesizlik gibi geliyor bana. Saf Anadolu çocukları, "Ben felsefi olarak şiddete karşıyım" demeyi beceremediği için, kös kös giderken, bazı aydınlarımızın böyle fiyakalı bir gerekçeyle muaf tutulması sizi vicdanen rahatsız etmez mi?"
Ya da bir başka senaryoyu düşünelim:
Vicdani ret hakkı tanındığında, askerliği gelen bütün gençler ağız birliği etmişçesine, savaşa karşı olduklarını ve vicdani ret hakkından yararlanmak istediklerini söylerlerse ne olacak? Askerlik şubelerinde vicdanometre denen bir alet mi var ki, bütün adaylara üfletilip hangisinin hakiki retçi, hangisinin sahte retçi olduğu tespit edilsin?
Alavere dalavere Kürt Memet nöbete
Lafı uzattım. Kısaca söyleyeceğim şu ki, biz bu zorunlu askerlik sorununa bütünsel bir çözüm bulmak durumundayız. Yurtdışında çalışanları özel bir bedelli uygulamasıyla, birtakım okumuşları vicdani retle, yeteri kadar uzun süre kaçabilmişleri ise arada bir bedelli yasası çıkartarak kurtarıp, bu işi "alavere dalavere, Kürt Memet nöbete" şekline döndürmek ne demokrasiye ne de vicdana sığar.
Bütünsel çözüm, zorunlu askerliği bir an önce kaldırmak, en kısa zamanda profesyonel orduya geçmektir. Ve eğer getirilecekse, askerlik yerine başka bir kamu görevi yapmayı herkes için bir seçenek haline getirmektir.