28 Kasım 2011 Pazartesi

Profesyonel ordu ve tuzaklar / Markar Esayan




Bedelli askerlik ve vicdani ret tartışmaları bir hengâmede geldi geçti. İşin özü, yani TSK’nın ideolojik, hantal yapısı ve profesyonel askerliğe geçişi tam manasıyla tartışamadan bedellinin koşullarına kilitlendik. Hâlbuki profesyonel askerliğe tuzaklara düşmeden geçebilmek Türkiye’nin demokrasisinin sağlam bir zemine oturması için belki de en önemli zorunluluklardan birisi.

Öncellikle, bedelli askerliğe de vicdani ret hakkına da sonuna kadar tarafım ve destekliyorum. Ama her iki konu da TSK’nın bugünkü yapısının ürettiği iki sonuç, neden değil.

Bedelli işinde ise dağ fare doğuracak gibi. Yaş sınırı da, ücret de çok yüksek. “Hangi Başbakan” başlıklı yazımda bedelli açıklamasını Başbakan Erdoğan’ın yapacak olmasından ötürü bir sürpriz beklenebileceğini, bunun da yaş haddinin –mesela– 28’e çekilmesi olabileceği tahminini yapmıştım. Başbakan sürprizi 21 günlük temel eğitimi kaldırmakta, yani en “masrafsız” olanında yaptı, asıl sürpriz ise bedelde oldu ve 30 bin lira gibi yüksek bir rakam bugün yarın kesinleşmek üzere.

Bunda Genelkurmay’ın etkili olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu şekilde 450 bin kişilik potansiyel bedellilerin maksimum yüzde 15’i bu imkândan ancak faydalanacak; onlar adına sevinmekle birlikte, bir milyonu aşkın tecilli, yoklama kaçağı ve bakaya kalmış erkek vatandaşın derdine deva olamayacak bu uygulama. Zaten bunun palyatif bir çözüm olduğu, bu yığılmaların bu şekilde çözülemeyeceği de ortada. Vicdani ret konusunda da, hükümetten bir ileri bir geri açıklamalar geldi. Ama Başbakan’ın açıklamasını muteber bulmak durumundayız ki, ona göre ordu bir peygamber ocağı ve her Türk asker doğuyor ve bunu tartışmak gereksiz.

Birinci Dünya Savaşı’nda Avrupa’da yüzde bir olan asker kaçağı oranı Osmanlı’da yüzde 20’ydi. Kurtuluş Savaşı’nda ise askerden kaçtığı için yakalanabilen 40 bin kişiden 1054 tanesi idam edilmişti. Yani her Türk manav, tornacı doğmadığı gibi asker de doğmuyor, ordu da peygamber ocağı değil, askerlik bir meslek, bu hamasete gerek yok artık. İnsanlar her zaman iyi yaşamaya ve pisipisine ölmemeye gayret ediyor. Bunun vatanını sevmemekle de ilgisi yok. Bir yerde adaletsizlik, akla aykırılık varsa onu ulvi değerlerle nereye kadar kamufle edebilirsiniz ki!

Dikkatlerden kaçmış mıdır bilmem, tam bu süreçte Genelkurmay’dan iki hamle geldi. 22 kasımda Genelkurmay TSK’nın mevcudunu detaylarıyla açıkladı. Birkaç gün evvel ise Genelkurmay Başkanı Necdet Özel CNN Türk’ün yazılı sorularına yazılı bir cevap verdi ve bence bu yazılıda da çaktı. Metinde profesyonel askerlik konusunda ince ayarlı mesajlar vardı.

Sayın Özel, “Biz zaten profesyonelleşiyoruz, panik yok” diye özetlenebilecek açıklamasında TSK’nın 2000 yılında yüzde 20 olan uzman sayısı oranının, bugün TSK mevcudunun yüzde 35’ine vardığını söylüyordu. Yani ordunun profesyonelleşmekten anladığı, 720 bin kişilik yapısının peyderpey tamamen maaşlı uzmanlardan oluşturmak ve bunu kendi bünyesinde gerçekleştirmek. Karadeliği böyle büyütecekler yani.

Bu vahim bir hata ve büyük bir tuzak...

Türkiye dünyanın en “büyük” altıncı ordusuna sahip. 465 bin vatandaşı silâhaltında tutuyor ama bunların çoğu ya patates soyuyor, ya çim yoluyor, ya da PKK ile savaşta yetersiz eğitim yüzünden şehit oluyor. Geri kalan 250 bin kişinin 50 bini bu 465 bin askerin kırtasiye ve ayak işleri ile uğraşan memur ve işçiler. Geriye 200 bin kişilik general, amiral, subay, astsubay ve uzmanlar kalıyor. Dünyanın “barış konseptindeki” tek ordusu TSK. Hâlbuki, eğer rejimi koruma kollama gibi bir amacınız yoksa, savaş durumuna hazır olmayan bir orduyu neden beslersiniz ki!

Profesyonel orduya geçişi TSK’ya bırakmak hükümetin yapabileceği en büyük hata olur. TSK’nın rejim bekçiliğini kurumun merkezine oturtan ideolojik yapısını söküp almak neredeyse imkânsız. Bu her zaman Kemalizm ve vesayet üretecek. Bknz. General Mustafa Bakıcı’nın Belarus’a Kaçırılması Destanı...

NATO ülkeleri, Soğuk Savaş sonrası ordularını reforma tabi tutarken bunu bağımsız karargâhlar üzerinden yaptı. Özellikle Almanya bunda başarılı oldu. Türkiye için de 100 bin kişilik çağın gerekliliklerine uygun, sadece mesleğini iyi yapmakla ilgili, modern teçhizatlı, hareket kabiliyeti yüksek hava ve deniz ağırlıklı bir ordu kurması, bunu da ayrı bir karargâh üzerinden hükümetin koordine etmesi tek doğru çözüm.

AK Parti ve Sayın Erdoğan’ın, tüm alternatifsizlik ve iktidar yalnızlığında her şeyi zamana yayarak yapma eğiliminde olduğunu görsek de, partisini asıl iktidarda tutanın ekonomideki başarısı olduğunu, 2012 ve sonrasının Türkiye için çok daha zor geçebileceğini hatırlatmak isterim. Ekonomik başarı olmadığında hiçbir siyasi reformla halkı ikna edemiyorsunuz, maalesef bu böyle.

Sayın Erdoğan’ın benden daha zeki ve uzak görüşlü olduğunu umuyorum.