Türkiye, hemen herkesi gafil avlayan bir şekilde sınırlarının korumasına olabilecek en sert tepkiyi verebileceğini gösterdi. Bu durumu bölgesel siyaset dengeleri açısından okuduğunuzda karşınıza ilginç bir tablo çıkıyor.
Belki daha çok erken diyenleriniz olacaktır…Ama Türk F-16’sının 24 Kasım’da Rus Su-24 uçağını Suriye sınırını ihlal ettiği gerekçesiyle düşürmesinin sonuçları yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı.
Bunu bir kâr-zarar tablosu olarak değil, ama bölgesel siyaset dengeleri açısından okuduğunuzda karşınıza ilginç bir tablo çıkıyor.
***
Öncelikle Türkiye, hemen herkesi gafil avlayan bir şekilde sınırlarının korumasına olabilecek en sert tepkiyi verebileceğini gösterdi.
Türkiye 1974’de Kıbrıs’a askeri müdahalede bulunduğunda da kimsenin tahmin etmediği bir eylemde bulunmuştu.
Diplomatik camiada hâlâ bunun acaba hükümetin hesapladığı bir stratejinin parçası mı, yoksa işin buralara geleceği hesaplanmadan askeriyeye verilmiş bir talimatın kaçınılmaz sonucu mu olduğu tartışılıyor.
***
Bu tepkinin ilk sonuçlarından birisi, Suriye hava sahasının vızır vızır uçan Rus uçakları (ve füzeleri) nedeniyle fiilen Türk uçaklarına kapanması oldu.
Türkiye 24 Kasım’dan bu yana ABD-öncülüğündeki koalisyonun IŞİD’e karşı akınlarına katılamıyor, hatta ABD de uçuşları gözden geçirdiğini açıkladı.
Yani, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun IŞİD’e karşı koalisyon üzerinden Suriye topraklarında IŞİD’ten arınmış bölge, hatta güvenli bölge kurma önerisi 24 Kasım’dan bu yana daha da zor; fiilen rafa kalktığı söylenebilir.
***
Dolayısıyla ABD ve Türk uçaklarının artık vurmuyor olması IŞİD açısından fena bir gelişme değil.
Rusya IŞİD hedeflerini her gün vurduğunu açıklıyor, ama NATO kaynaklarına bakacak olursanız Rusya IŞİD’den daha fazla Beşar Esad’a karşı savaşan güçleri vuruyor.
Bu durum Esad’ı bir nebze olsun rahatlattı; daha önce Esad’ın mutlaka gitmesi gereken bazı Batılı ülkeler, şimdi büyük şeytan olarak görülen IŞİD’e karşı onunla geçici de olsa işbirliği yapılabileceğini dile getirmeye başladı.
***
Rusların Suriye’de askeri yığınağa başladığı Eylül ayından bu yana, cephede yaşanan en önemli değişim uçağın düşürülmesini takip eden ortamda, dün meydana geldi.
Esad’a karşı Sünni isyanın başladığı en önemli merkezlerden olan Hums şehrindeki son direnişçi grubu da, BM’nin girişimleriyle silahlarını bırakarak şehri terk ettiler.
Rus desteğinin uzun vadede Esad’ı daha ne kadar iktidarda tutacağını şimdiden söylemek güç, ama kısa vadede bu rahatlamayı siyaseten lehine çevirmek için elinden geleni yapıyor.
***
Tabii Rusya’nın Esad’a verdiği bu destek, kendi Sünni Müslüman nüfusunu da göz önüne alınca Putin açısından uzun vadede ciddi soruna dönüşebilir.
Ama Rusya şu anda her ne kadar Türkiye’ye Suriye hava sahasını girilmez bölgeye çevirmiş, güvenli bölge tezini rafa kaldırtmış olsa da, uzun vadede ciddi bir darbe almış sayılıyor.
ABD Başkanı Barack Obama’nın askeri müdahalelere karşı tutumu nedeniyle Ukrayna krizinde, Kırım’ı ilhakında askeri gücünün zirvelerine tırmanan Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’in karizması, caydırıcılığı ciddi zarar gördü.
***
Bir Rus savaş uçağı 1952 Kore savaşından bu yana ilk kez bir NATO üyesi tarafından düşürüldü, o da güneydeki ezeli hasmı Türkiye oldu ve buna doğru dürüst karşılık veremedi.
Rusya Başbakanı Dimitri Medvedev dün “İstesek savaş ilan ederdik” dedi; kuşkusuz yufka yürekli oluşlarından değil, Türkiye’nin NATO üyesi olması nedeniyle askeri yanıt vermedi Rusya.
Putin’in Türkiye ve Türk halkına laf söylemeyip, öfkesini Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan çıkarmaya çalışması da aslında bu yüzden.
***
Doğrusu NATO’nun üyesi Türkiye’nin arkasında Rusya’ya karşı bu kadar sağlam durmasını da ne Rusya, ne de başkaları bekliyordu.
Bu belki de yıllardır Rusya’nın askeri gücüyle siyasi ve ekonomik kazanımlarına karşı, özellikle Ukrayna krizinde sessiz kalan NATO’nun arayıp da bulamadığı fırsattı.
Amerikan ve Fransız uçak gemilerinden İngiliz, Alman uçaklarına, İtalyan denizaltısından Kanada firkateynine dek NATO Doğu Akdeniz’e yığıldı adeta.
***
Dolayısıyla önce Rusya’nın Suriye yığınağı, sonra uçağının düşürülmesiyle ortaya çıkan durum, aslında NATO’nun Rusya’ya karşı Türkiye’ye desteğini açık şekilde teyit etti.
Rusya buna karşın İran’la bağlarını güçlendirerek, Musul ihtilafı nedeniyle Irak hükümetine açık destek vererek ve PYD’ye yardımda bulunmaya başlayarak yanıt verdi.
Bu arada Esad’ın 2011’de iç savaş çıkmadan önce nüfus kağıdını dahi esirgediği Suriye Kürtleri içinden çıkan, PKK’nın Suriye kolu PYD’ye silah sağladığını uluslararası basına ilan edişine tanık olduk.
***
Evet, 24 Kasım öncesinde Türkiye’nin baskısıyla ABD tarafından neredeyse dışlanmak üzere olan PYD, şimdi sadece ABD’den değil, Rusya ve Esad’tan da destek görüyor.
Bunun ne kadar süreceği belli olmaz. HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın ABD temaslarını yorumlayan Gönül Tol, Amerikalıların Kürt meselesiyle değil, sadece IŞİD’e karşı ne yapabilecekleriyle ilgilendiğini gayet açık şekilde yazdı.
Rusya gibi Esad’ın yakın müttefiki olan İran bu ortamı hem Suriye toprağındaki askeri varlığını meşrulaştırma, hem de Türkiye’ye rakip olduğu Suriye ve Irak coğrafyalarında yüklenme fırsatı olarak değerlendirdi.
***
ABD bu işten belki de en kârlı çıkan ülke oldu.
Öncelikle, Türkiye’nin Suriye toprağında “güvenli bölge” ya da “IŞİD’ten arınmış bölge” kurma talebine öteden beri gönülsüzdü.
Belki de o yüzden Obama hemen atıldı ve Türkiye’nin Suriye sınırındaki “son şeridi de kapaması” çağrısını kamuoyuyla paylaştı.
Oysa o 98 km’lik şerit, tam da Erdoğan’ın Suriye’ye açılan geçit olmasını istediği kısımdı.
***
İkinci olarak, Obama elini kıpırdatmadan, Putin’in karizmasının NATO karşısında çizilişinin tadını çıkarmaya başladı.
Rusya’nın küresel caydırıcılığı, 24 Kasım sonrasında öncesine göre, ateşlediği onca seyir füzesi ve gemi güvertesinde sergilediği roketatara rağmen daha azdır.
Rusya şakaya gelir bir ülke değildir, ciddi bir güçtür ve bu konuyu kolay unutmayacaktır; ama mevcut durumda ABD ve NATO’yu bu yüzden karşısında almamayı tercih ettiği görülmektedir.
***
Rusya’nın bu yaralı kaplan durumu Türkiye’nin bundan böyle adımlarını çok daha temkinli atması gereğini ortaya çıkarmaktadır.
Öte yandan uçağın düşürülmüş olmasının AK Parti hükümetlerinin, Erdoğan-Davutoğlu yönetiminin 2011’den bu yana eleştiri konusu olmuş Suriye siyasetinin sonunu getirmekte olduğu da söylenebilir.
Bu durum, belki de Türkiye’nin uzun vadede bu olaydan dolayı en önemli kazancı sayılacaktır.