8 Aralık 2015 Salı

Türkiye Irak’ta üçüncü büyük yabancı askeri güç / Metin Gurcan

24 Kasım’da bir Rus SU-24’nün Türk F-16’ları tarafından sınır ihlali gerekçesi ile düşürülmesinden sonra gelişen olaylar Türkiye’nin Suriye’de karada ve havadaki güç mücadelesinde elinin giderek zayıfladığını gösteriyor. Tam da Türkiye’nin Suriye’de yaşadığı bu geri çekilmenin olası sonuçlarına kafa yorarken Türkiye’nin 4 Aralık gecesi Musul’un 20 kilometre kuzeyindeki Başika bölgesine yaptığı askeri sevkiyat gündeme düştü.
 
Türkiye Musul’un 20 kilometre kuzeyindeki Başika eğitim kampını sabit askeri üsse dönüştürüyor. Irak’a askeri sevkiyat önümüzdeki günlerde de sürecek gibi. 
 


Başbakan Ahmet Davutoğlu özel kuvvetlerin yaklaşık 80 personelle bir buçuk seneyi aşkın süredir bölgedeki Peşmerge, Türkmen ve Sünni Araplara askeri eğitim verdiği bu kampa yönelik sevkiyatı IŞİD’le mücadele kapsamında “rutin bir askeri takviye” faaliyeti olarak değerlendirdi. Ancak sevkiyattaki birliğin cinsi ve Ankara kulislerinde dile getirilen sevkiyatın devam edeceği konusundaki görüşler “rutin takviyenin” ötesinde bir şeyler olduğunu gösteriyor.

Öncelikle kampa gönderilen takviye birliği Siirt Üçüncü Komando Tugayı’ndan 400 personelli bir komando taburu ve bu unsura takviye olarak 25 adet M60 A3 tankı. Bu takviye ile Başika’daki Türk askeri sayısı 600’e çıkmış oluyor. Henüz bu birliğin bölgesinde taaruzi bir harekat için yeterli bir operasyonel güç olduğunu söylemek zor. Ancak eski Dışişleri Bakanı Feridun Sinirlioğlu’nun Kasım başındaki Kuzey Irak ziyareti ile son şekli verilen ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin onayı ile gerçekleşen bu takviyeyle Türkiye’nin Başika geçici eğitim kampını artık kalıcı bir askeri üsse çevirdiğini söylemek mümkün. Türkiye’nin Kuzey Irak’ta Bamarni’de bir tank taburu, Amedyah ve Suri’de bu tank taburunun unsurları, yine Kuzey Irak’ta sınıra yakın Kanimasi’de ise PKK’nın sınır geçişlerini önlemeye yönelik bir komando taburu mevcut. Erbil, Zaho, Dohuk, Batufa, Süleymaniye ve Amadiye gibi yerleşim merkezlerinde de irtibat timi olarak görev yapan 130 kadar Türk Özel Kuvveti (Bordo Bereli) bulunuyor. Bu son takviye ile Türkiye Irak’taki üniformalı asker sayısını yaklaşık üç bine çıkarmış oldu. Bu rakam, Türkiye’nin İran ve ABD’den sonra Irak’ta en çok asker bulunduran üçüncü yabancı ülke olduğu anlamına geliyor.

Ankara kulislerinde dolaşan bilgilere göre Türkiye’nin Irak içine (özellikle Musul’un kuzeyi) yönelik askeri sevkiyatı devam edecek. İlk başta gönderilecek partide öncelikle 40 kilometre menzil içinde çabuk ve sıhhatli görmeyerek ateş toplamaları yapabilen Fırtına Obüs bataryaları, kara gözetleme radarları, tanklar ve geliştirilmiş zırhlı personel taşıyıcıları yer alacak.

Başika ve Erbil’deki eğitimlerde ise Peşmerge, Türkmen ve Sünni Araplara üç hafta süreyle temel düzeyde meskun mahallerde muharebe, el yapımı patlayıcı (EYP) ve EYP ile mücadele, tanksavar, ağır makineli tüfek, havan, TOW ve MILAN nişancılığı, ileri gözetleyicilik ve ilk yardım eğitimleri veriliyor. Eğitimi tamamlayan siviller daha sonra olası bir harekatta çağrılmak şartıyla evlerine geri gönderiliyor.

Sevkiyat ile ilgili en sert tepki Bağdat’tan geldi. Bağdat yönetimi, bu sevkiyatı “egemenlik ihlali” olarak niteledi. Irak Dışişleri Bakanlığı Türkiye’nin Bağdat Büyükelçisi’ni çağırarak “Türkiye’nin ivedilikle bu işgale son vermesi” gerektiğini söyledi. ABD ise “Askeri takviyeden bilgimiz var ancak bu hareketliliği IŞİD karşıtı koalisyonun faaliyeti şeklinde tanımlanmak hata olur” açıklamasını yaptı. Açıklamada olayın IŞİD’le mücadele gayretlerini etkilememesi gerektiği vurgulandı.Sevkiyat hakkındaki tepkileri merak edilen asıl taraflar Tahran ve Moskova’dan ise henüz ses çıkmadı.

Başbakan Ahmet Davutoğlu bugün Irak Başbakanı Haydar El Abadi’ye bir mektup göndererek, geçtiğimiz Mart’tan bu yana uygulanmakta olan eğitim programı ve burada bulunan Türk kuvvetlerinin görev ve faaliyetlerine ilişkin güncel gelişmeler hakkında bilgi verdi.

Başbakanlık kaynaklarından edinilen bilgiye göre Başbakan Davutoğlu mektubunda, Irak'ın tüm ülkelerce saygı gösterilmesi gerektiğine inanılan egemenliği ve toprak bütünlüğü konusunda en hassas ülkelerden olan Türkiye’nin bunu yıpratacak herhangi bir adım atmayacağını ifade etti. Mektupta Irak hükümetinin hassasiyetleri giderilinceye kadar Türkiye’nin Başika’ya kuvvet intikali gerçekleştirmeyeceği de belirtildi.
Kasım başında son şekli verilen bu sevkiyatın 24 Kasım’da Rus uçağının düşürülmesiyle başlayan Türkiye-Rusya gerginliğine rağmen iptal edilmeyerek veya ertelenmeyerek yapılmış olması, Türkiye’nin sevkiyata verdiği önemi göstermesi açısından not edilmeli.

Al-Monitor’un Ankara’daki güvenlik çevreleri ile yaptığı görüşmelerden Türkiye’nin Irak topraklarına yönelik gelecekte de sürmesi kuvvetle muhtemel bu askeri sevkiyatlarla bir taşla üç kuş vurmayı amaçladığını söylemek mümkün:
  • İlk beklenti bu sevkiyatla Irak’ta giderek kendisini hissettirmeye başlayan Rusya liderliğindeki Iraklı Şiilerin ve İran’ın oluşturduğu IŞİD karşıtı güç ittifakını dengelemek. Türkiye bunun için de Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve başta Musul’daki Nuceyfi aşireti olmak üzere Iraklı Sünni Arapları yanına çekerek Irak’taki Şii gücüne yönelik bir dengeleme yapmak istiyor. Bunun için de Suriye’deki gibi geç tepki vererek oyun dışında kalıp bir ‘oldu bitti’ ile karşılaşmamak istiyor. Bu nedenle sahada olmak ve Musul ile Erbil’i önemsediğini Irak’ta çıkarı olan herkese hissettirmek istiyor.
  • Ankara, Musul’u şu an kontrol eden IŞİD’in şehir içinde militan sayısını son günlerde azalttığına, şehri kontrol etmekte güçlük çektiğine ve Musul içinde IŞİD’e karşı bir Sünni başkaldırısı olabileceğine dair güçlü emareler olduğuna inanıyor. Musul’un kuzey-kuzeydoğu hattında bir askeri güvenlik bölgesi oluşturarak hem Kürt bölgesini hem de Türkmenleri IŞİD saldırılarına karşı korumak istiyor. Ayrıca IŞİD-sonrası dönemde Musul’un geleceği konusunda da masadaki ana aktörlerden biri olmak istiyor.
  • Türkiye PKK’nın hem Irak hem de Suriye’deki kazanımlarından aşırı derecede rahatsız. Türkiye, Suriye’deki PYD güçleri ile Irak’taki PKK güçleri arasında köprü vazifesi gören Şengal bölgesini güneyden domine eden bu bölgeyi askeri anlamda elinde tutarak Irak’taki PKK’nın Suriye’deki PYD ile öncelikle bağını zayıflatmak hatta imkan bulabilirse bu bağı kopartmak istiyor.
Acaba bu gelişmeler bu güne kadar Irak’ın toprak bütünlüğünden yana olan ve bu prensibe göre Irak politikasını şekillendiren Ankara’nın bu politikasından vaz geçtiği anlamına mı geliyor? Şimdilik bu soruya kesin bir ‘Evet’ cevabı vermek zor. Ama Ankara’da ‘Irak’ta doğru dürüst işleyen merkezi bir yönetim yok. Irak’ta PKK ve Şiiler kontrolsüz şekilde güç kazanıyor’ görüşünün giderek ağırlık kazandığını söylemek mümkün.

Örneğin, Suriye ve Irak’ta her aktörün kendi ‘butik güç merkezini’ kurmakta olduğunu gören Türkiye için en iyi senaryo şu olur:
  • Bağdat’ın merkeze çekim gücünün giderek zayıfladığı Irak’ta merkeze aşırı gevşek bağlarla bağlı Musul merkezli bir ‘Sunni-istan özerk yönetimi’nin oluşması
  • Bu özerk Irak Sünni-istan’ına öncelikle Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin sonra da Suriye’deki Sünni yapıların yaklaştırılması ve bu üç aktör arasındaki ilişkilerin Türk ordusunun güvenlik şemsiyesi altında ekonomik-kültürel karşılıklı bağımlılıkla pekiştirilmesi
  • Türkiye’nin bu üç aktörlü yapının bölgesel hamisi olması.
Bu hayali senaryo gerçekleşir mi bilemem ama görünen o ki 24 Kasım’da Rus uçağının düşürülmesinden sonra Suriye ve Irak’ta beklentileri olan tüm aktörler IŞİD’le mücadeleye odaklanmak yerine IŞİD-sonrası bölgesel güç mücadelesine odaklanmaya başladı. ‘IŞİD’i boşver, IŞİD sonrasına odaklan’ olarak özetlenebilecek bu yaklaşımların ağırlık kazanmaya başladığı Suriye ve Irak’taki güç mücadelesinde de ABD, Rusya, Türkiye ve İran’ın dış politika tercihleri ve sahadaki hamleleri kritik önemde olacak. İşte tam da bu noktada Irak ve Suriye’de hayalleri ile sahadaki gerçeklik arasında en çok sıkışmış görünen aktör olan Ankara sahada yeni gerçeklikler yaratarak bu sıkışmışlığı aşma çabasında.