Yaşar Büyükanıt, yakın siyasi tarihin en çalkantılı ve tartışmalı döneminde Türk Silahlı Kuvvetleri'ni yönetti.
Bütün bu tartışmalara rağmen emekli Orgeneral Büyükanıt'ın herhangi bir idarî ve adlî soruşturmanın muhatabı olmaması dikkat çekici bulunmuştu. Üstüne bir de abartılı uğurlama jestleri gelince eleştirilerin odağına yerleşmişti. Halefi İlker Başbuğ'dan esirgenen Devlet Madalyası'nın yanında ultra lüks ve zırhlı otomobille emekli edilmişti, Büyükanıt. Bu ‘dokunulmazlık'ın sebebi olarak Dolmabahçe'de dönemin Başbakan'ı Recep Tayyip Erdoğan'la yaptığı görüşme gösterildi. İddiaya göre dosyaların çarpıştığı bir ortamda suskunluk yemini ve uzlaşma çıktı. Gerçekten de Dolmabahçe'ye dair iki taraf da suskunluğunu bozmadı, sır vermedi.
Geçen hafta sürpriz bir gelişme yaşandı; savcı, Büyükanıt'ı 27 Nisan bildirisi ile ilgili sürdürülen soruşturma kapsamında ifadeye çağırdı. E-muhtıra'yı bizzat yazdığını Büyükanıt defalarca teyit etti. AK Parti bugüne kadar malum bildiriyi muhtıra olarak değerlendirmedi; çok üsteleyen olursa da ‘gereken cevabın verildiği' söylendi. Cevaptan kasıt dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in sesi titreyerek okuduğu karşı bildiri. Cevabı aranan soru, ifade çağrısının zamanlaması ve arkasındaki saik. Üç senaryo gündeme geliyor.
Doğal sürecinde işleyen bir yargısal faaliyet en düşük ihtimal olarak konuşuluyor. Adliyenin böylesine siyasallaştığı ortamda, 2012'de yapılmış şikâyet yüzünden emekli genelkurmay başkanını ifadeye çağırmak… Haliyle yargı rutini diye geçiştirmek zor. Hele Ergenekon davalarında görev yapanların başına gelenlerden sonra…
İkinci alternatif ‘Ergenekon sürecinin intikamı mı alınıyor?' sorusu. Büyükanıt, yargılanan askerlerce Ergenekon soruşturmalarına direnmemekle itham edildi. Silah arkadaşlarını Dolmabahçe'de ‘satmakla' suçlandı. O da kendini “hukuken direnme yetkisinin olmadığını ve savcıların karşısına tankla çıkamayacağını” belirterek savundu. Hatta Ergenekon'un en büyük mağdurlarından olduğunu da söyledi, Mehmet Ali Birand'a. Genelkurmay Başkanlığı'na gidiş sürecinde kamuoyuna servis edilen bilgilerin daha sonra Em. Org Şener Eruygur'dan çıkmasının hukuken suç ve ahlaken savunulamaz olduğunu da eklemişti. Ergenekon'da tutuklama kararı veren yargıcın bir gerekçe bulunup aynı koğuşa konulması ve katkı yapan neredeyse herkesin bedel ödemesi bu tezin güçlü yanı. Ferhat Kentel'in bu hafta Aksiyon dergisindeki sözlerini bu minvalde değerlendirmek gerekir: “Ergenekon ya da otoriter devlet AKP vasıtasıyla kendisini, tırnak içinde söylüyorum, daha kanunî -hukukî değil- bir meşruiyet zeminine oturtuyor. İşte HSYK'da ve yargı çevresinde olup bitenler…”
Üçüncü alternatif Erdoğan faktörü. Cumhurbaşkanı'nın eski dönemde koalisyon yaptığı kişiler ve kesimler birer birer yargının ilgi alanına giriyor. Bence, Ergenekon kadar güçlü ihtimal değil ama kayıtlara geçirilmesi gereken bir senaryo.
Soruşturmanın hukukî sonuçları kadar, siyasî dalgalanmalarının da önemli olacağını şimdiden söyleyebiliriz