4 Aralık 2015 Cuma

"Putin'i sırtından kim bıçakladı? / Mümtazer Türköne


Paris dönüşü uçakta Erdoğan, gazetecilere iki kere tekrarlıyor: Rusya bizim stratejik ortağımız imiş. “Stratejik ortaklık” deyimi, Erdoğan'ın devr-i iktidarında herkes için kullanıldığından, uluslararası anlamını kaybetti.

Stratejik ortak, attığı her adımı diğerine haber vermek zorundadır. Rusya ile böyle bir ilişkimiz hiç olmadı. Erdoğan'ın Şangay Örgütü'ne hevesi ise kimse tarafından ciddiye alınmadı. Putin'in Erdoğan'daki otoriterleşme eğilimini ve kendisini de bu niyetle stratejik bir muhatap olarak benimsediğini fark etmemesi mümkün değil. Rusya, Suriye iç savaşına fiilen müdahil olduktan sonra bu muhataplığın reelpolitik ile uyuşmadığı ortaya çıktı. Erdoğan yine de ısrarlarını sürdürdü, Moskova'ya cami açılışına üzgün-kırgın serzenişlerle ama umudunu muhafaza ederek gitmişti. Paris İklim Zirvesi dönüşü uçakta stratejik ortaklık vurgusu yanında hâlâ Putin'den umudunu kesmediğini tekrarlıyor. “Benimle ilgili hep mert ve cesur derdi” sözünü, muhtemelen gözleri parlayarak nostaljik esintilerle söylemiş olmalı.

Erdoğan'ın Rusya'yı merkeze yerleştirdiği, gerçekleşmesi imkânsız bir hayali vardı. Gerçekten de Türkiye'de otoriter bir yönetim Rusya'nın desteği olmadan kurulamaz ve sürdürülemez. İşin tuhafı, bu destek için uyumlu ve kalıcı bir işbirliğine jeopolitiğin belirlediği tarihî tecrübe izin vermiyor. Derin bir tarih bilgisine ve jeostrateji teorilerine ihtiyacınız yok. Haritaya bakmanız yeterli. “Osmanlı devleti Boğazlar ile bizim boğazımızı sıkıyor” diyen Çar'dan, bugün Kuzey'den Güney'e bakan Putin'in ne farkı olabilir?

Putin'i sırtından bıçaklayan Erdoğan olamaz. Zaten Putin, “son günlerde ‘emri Erdoğan vermemiş' diyorlar” lafını sarf ederek, kendi kanaatini de açıklamış oluyor; ama yine de ekliyor: “Artık önemi kalmadı.” Nitekim daha ilk gün Davutoğlu “emri bizzat ben verdim” derken, o “bizzat” vurgusu ile “Erdoğan vermedi” demiş olmadı mı? Putin “arkamdan bıçaklandım” lafını, muhtemelen Erdoğan ile G20'de Antalya'da vardığı sözlü mutabakata göndermede bulunmak için ediyor.

Olan oldu, uçak düştü, “stratejik ortaklık” bozuldu. Putin'in geri adım atması bir kenara, hesaplarından vazgeçmesi hiç mümkün değil. ABD ve Avrupa'nın onca gemi, uçak ve füzesi Türkiye'nin Akdeniz bölgesine boşuna yığılmıyor. Durum çok ciddi ve Rusya'nın almaya kalkacağı rövanş sadece Türkiye'nin değil dünyanın altını üstüne getirebilir.

İşin askerî ciheti, daha uzun süre vahametini sürdürecek. Biz sorunun “yüksek strateji”de yol açacağı değişime odaklanalım. “Yüksek strateji” askerî strateji yanında ekonomi başta olmak üzere beşerî ve coğrafî bütün unsurların entegre hale gelmesi demek. MİT TIR'ları meselesinin gazeteci ve general tutuklanması vesilesiyle yeniden gündeme gelmesini, düşen Rus uçağının parçalarından birinin “yüksek strateji”nin temellerine çarpmasının eseri olarak görebilirsiniz. Tabii Erdoğan'ın “başkan” sıfatıyla yürüttüğü “yüksek strateji”den bahsediyoruz. Karşısında ise bütün jeopolitik hafızası ile askerî bürokrasi ve düzenli devletin refleksleri duruyor. Can Dündar, “basın benim kırmızı çizgimdir” diyen Başbakan'a, gerçekte emri bizzat veren kişiye misilleme olarak hapse atılıyor. Davutoğlu'nun “tutuksuz yargılanmalı” sözü boşuna değil. İki generalin tutuklanması ise Rusya politikasına karşı çıkan askerlere verilen bir cevap. Can Dündar'ın “acemî casusluğu” bir kenara, aklınızın havsalanızın alamayacağı bir şey oluyor: Çok hassas görevler yapan ve halen görevi başında olan iki Türk generali aynı suçlama ile tutuklanıyor, ve dikkat ederseniz tutuklandıkları suçlar “askerî suç” kapsamında olmasına rağmen kararı sulh ceza hakimi veriyor, dosya askerî mahkemelerden saklanıyor.

Türkiye bütün Batı ittifak sistemi adına Rusya'nın karizmasını pek fena çizdi. Artık Rusya herkesin muzdarip olduğu sınır ihlallerini sürdüremez; Türkiye'deki güç sahipleri de içerde kendi vatandaşlarına karşı hukuk ihlallerini.

Putin sırtından bıçaklanmadı, sadece sırtını dayadığı güç kendi çıkarlarına da aykırı bu krize engel olamadı. Neyse düzenli devlete, hukuka ve Batılı demokrasilerle daha fazla içli dışlı olmaya geri dönüyoruz. Rus tehdidi bizi yine demokrasinin mümbit sahasında millî çıkarlarımızı savunmaya itiyor."