İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Gazeteci-Yazar Yavuz Selim Demirağ'ın “İmamların Öcü-Türk Silahlı Kuvvetleri'nde Cemaat Yapılanması” isimli kitabıyla ilgili Genelkurmay Başkanlığı'nın yaptığı suç duyurusu hakkında manifesto gibi bir gerekçeyle “kovuşturmaya yer yok” kararı verdi. Savcılık, “Kitabın
yazılmasında toplumsal ilgi bulunduğu gibi, güncel ve gündemde olan
olaylar hakkında kamuoyunun bilgilendirilmesi amacını taşıyan kitabın
yazılmasında kamu yararı var” dedi.
Genelkurmay Başkanı adına İkinci Başkan Orgeneral Yaşar Güler
imzasıyla 1 Haziran'da İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na yapılan 10
maddelik suç duyurusunda, Balyoz ve diğer davalarda hedeflenen amacın,
bugün de benzer yöntemlerle gerçekleştirilmeye çalışıldığı belirtilerek,
“Hem TSK mensupları, hem de TSK'nın Komutanı olan Genelkurmay
Başkanı hakkında mesleki safahatı ve liyakati ile bağdaşmayan dedikodu
mahiyetinde yakışıksız ve dayanaksız iddialarda bulunmak suretiyle
kamuoyunda aleyhinde bir algı yaratılmaya ve itibarsızlaştırılmaya
çalışıldığı” vurgulanmıştı.
Suç duyurusunda, Demirağ'ın, “Kamu görevlisine karşı
görevinden dolayı hakaret, itira veastlık-üstlük münasebetlerini
zedelemeye, amir veya komutanlara karşı güven hissini yok etmeye alenen
tahkir veya tezyif” suçlarını işlediği öne sürülmüştü.
Gazeteci Yazar Demirağ'ın Ankara'da talimatla ifadesinin alınmasından
sonra soruşturmayı yürüten İstanbul Cumhuriyet Savcılığı, öncelikli suç
duyurusunda bulunma yetkisinin Genelkurmay değil, Milli Savunma
Bakanlığı'nda olduğuna şöyle dikkat çekti:
“Askeri Ceza Kanunu'nda düzenlenen astlık-üstlük
münasebetlerini zedelemeye, amir ve komutanlara karşı güven hissini yok
etmeye matuf olarak alenen tahkir veya tezyif edici fiil ve harekette
bulunmak suçu ile ilgili soruşturma yapılması, aynı madde uyarınca Milli
Savunma Bakanının iznine bağlı ise de aşağıda belirtilen neden ve
gerekçelerle atılı suçun unsurlarının oluşmadığı düşünüldüğünden
soruşturma yapılması için izin talebinde bulunulmamıştır.”
Nitekim Demirağ'ın Avukatı Erhan Tokatlı da ifade aşamasında, hakaret
fiilinin mağdurunun tüzel kişilik, yani TSK ve Genelkurmay Başkanlığı
değil, gerçek kişi olması gerektiğini, bu anlamda Genelkurmay'ın
herhangi bir mağduriyetinin söz konusu olmadığını savunmuştu.
ORDU DA HOŞ GÖRMELİ
Savcılık kararında, ulusal ve uluslararası hukukta ifade ve basın
özgürlüğü ile ilgili düzenlemelerin yanısıra AİHM ve Yargıtay
kararlarına atıfta bulunularak, “Şikâyetleri dile getiren,
reform önerileri yapan bir yazının, demokratik bir devletin hizmet
ettiği toplumda olduğu gibi, ordusunda da hoş görülmesi gerektiğinin” altı çizildi.
Kararda, özetle madde madde şöyle denildi:
- AİHM ve Yargıtay kararlarındaki kıstaslara göre, suça konu kitapta eleştiri hakkının sınırlarının aşılmadığı,
- Demokratik toplumlarda çok önemli bir görev sahip olan basının,
toplumu ilgilendiren konularda bilgi vermekle yükümlü olduğu, halkın ise
bilgi alma hakkının bulunduğu,
- Basın özgürlüğünün belirli bir ölçüde abartmayı hatta tahriki de içerdiği,
- Kamu çıkarını ilgilendiren konularda bu özgürlüğün sınırlandırılmasının ancak çok istisnai olarak kabul edilebilir olduğu,
- Kitabın yazılmasında toplumsal ilgi bulunduğu gibi, güncel ve
gündemde olan olaylar hakkında kamuoyunun bilgilendirilmesi amacını
taşıyan kitabın yazılmasında kamu yararının bulunduğu,
- Kitabın yazılışında tahkir edici bir dil kullanılmayıp, ölçülülük
ilkesinin ihlal edilmemiş olduğu, dolayısıyla hakaret iftira ve Askeri
Ceza Kanunu'nun 95/4 maddedeki suçun da unsurlarının oluşmadığı
kanaatine varılmıştır.
Sonuçta da bu nedenlerle “kovuşturmaya yer olmadığı” belirtildi.
Bakalım Genelkurmay karara itiraz edip, Gazeteci-Yazar Demirağ'ın cezalandırılmasında ısrarcı olacak mı?