Coşkun Başbuğ, kadın satmaktan, fuhuş
çetesi yönetmeye ve şantajdan devleti satmaya kadar ağır suçlamalar
yöneltildiğini söyledi.
Avukatları davayla ilgili bilgi istemesine karşın savcı, “gizlilik” gerekçesiyle talebi reddetmiş. Ancak gizli denilen bu belgeler ise dönemin Kanaltürk, Zaman, Taraf ve Bugün gazetelerinde, televizyonlarında yayımlanmış.
Davadan önce hiçbir mantığa dayanmayan 2 bin sayfalık iddianame hazırlandığını, iddianemenin güçlü görünmesi için her yolun seçildiğini vurgulayarak, “Bu iddianeminin ardından mahkeme heyetine ‘hepiniz yargılanacaksınız, bu yaptıklarınızın hesabını vereceksiniz’ dedim. Mahkemeyi tanımadığımı söyledim. 2,5 yıl cezaevinde kaldım. Bir kez bile tahliye ve beraat talebinde bulunmadım. Mahkeme heyetiyle hiçbir maddi bağım olmadı” diye konuşuyor.
‘Tazminatı f tipi ödesin’
Tutuklanmadan önce tekne bakım onarım şirketi kurmak üzere olduğunu yabancılarla yaptığı anlaşmanın cezaevine girince bozulduğunu da kaydederek, “Tam işi sonlandırmak üzereyken maddi anlamda her şeyi kaybettim. Şu an bir şey yapmıyorum. Sadece emekliyim. Davanın sonuçlanmasını bekliyorum. Şubatta dengelere göre karar duruşması olabilir. Devlete karşı maddi tazminat davası açmayacağım. Ancak bu paralar F tipi örgütten karşılanacaksa sonuna kadar giderim” diyor.
Başbuğ, davaların başlamasının ardından babasıyla ilk karşılamasını da unutamıyor:
“Babamla ilk karşılaştığımda yüzüne bakamadım. Çünkü suçlamalara göre ‘kadın satıyorsun. Fuhuş çetesi yönetiyor tuzağa düşürüyor şantaj yapıyorsunuz. Devletinizi satıyorsunuz.’ Bu kadar suçlamalar çoğu kişiye ağır geldi. Tüm arkadaşlarımda küskünlük çok fazla. Bu davanın ülkeye kaybı çok. Milli gemi projesinin mühendisleri görevlerini bıraktı. Birisi Singapur’a gitti. Çok zor yetişen pilotlar ayrılmak zorunda kaldı. Emekliye ayrılanlar oldu. Bu davanın ardından yalnızlık hissiden dolayı çok kırılmalar yaşandı. Çoğu arkadaşıma ’oyuna gelmeyin istedikleri zaten bu. Görevlerinizi terk etmeyin dedim. Ama kalp kırıklığı fazla olunca maalesef ayrıldılar. Şu anda bizi görünce arkasını dönen, konuşmaktan korkan arkadaşlarım var. Bizi vebalı gibi görüyorlar. Buca Cezaevi’nde yatan tek kişi bendim. Bir kişi bile beni 2,5 yıl boyunca ziyarete gelmedi. Çok kişinin kaldıracağı bir yük değildir. Korku her şeyi yaptırıyor. Ben baştan beri birine güvenerek mücadeleye girmedim. Başıma bunların geleceğini bildiğim halde girdim. Bir şaşkınlık ve yılgınlık yaşamadım. İlk gözaltına alan polis şaşırdı. ‘Ne kadar rahatsınız, operasyonu biliyor muydunuz?’ diye sordu. ‘Bekliyordum’ dedim ‘10 yıldır bekliyordum’.”