2011'den bu yana izlenen siyasetin, son aylardaki manevralara rağmen sonuna gelinmekte olduğu saptamasını yapmak zorundayız.
Suriye sınırını ihlal eden Rus jetinin düşürülmesinin 24 Kasım’dan itibaren bölgedeki bütün dengeleri değiştireceği zaten ilk andan belliydi.Bu değişiklikler sadece Türkiye’nin değil, hemen hemen bütün tarafların Suriye siyasetini değiştirecek.
Ama bizi ilgilendiren en çok Türkiye olduğu için 2011’den bu yana izlenen siyasetin, son aylardaki manevralara rağmen sonuna gelinmekte olduğu saptamasını yapmak zorundayız.
***
Rus jetinin düşürülmesiyle ortaya çıkan sonuçları şöyle özetlemek mümkün:
· ABD ve Türkiye’nin de üyesi olduğu NATO’nun, Suriye nedeniyle Rusya (ve onun müttefiki İran ile) bir savaşa girmeyeceği, ama Rusya’nın Suriye krizi üzerinden Sovyetlerin dağılmasından yirmi küsur yıl sonra Orta Doğu’da yeniden baskın hale gelmesine izin vermeyeceği ortaya çıkmıştır.
· Uçağının düşürülmesi Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in karizmasına hasar verdi. Ukrayna parlamentosunda hükümete “Biz neden düşürmüyoruz, bakın bir şey olmuyormuş” çağrıları yapıldı.
· Tabii Ukrayna ile NATO üyesi Türkiye bir değildi. Ve NATO bu durumu Rusya’ya apaçık gösterdi. NATO Bakanlar Komitesinin 1 Aralık toplantısında Rusya’nın Suriye’deki varlığına karşı Türkiye’ye destek olmak için üye ülkelerden savaş uçak ve gemileri takviyesi kararı çıktı. Kararın görüşülmesine Türk F-16 uçağı Rus Su-24 uçağını düşürmeden önce, Rusya’nın Lazkiye’de hava üssü kurmasıyla başlanmıştı. Fransa, Almanya, İngiltere, İtalya ve İspanya gibi belli başlı NATO üyeleri ki bu ülkeler aynı zamanda Avrupa Birliği’nin etkili ülkeleridir Rusya’ya karşı Türkiye’nin yanında yer alma taahhüdünde bulunmuş görünüyor.
· Buna karşın Putin’in kendisine hedef olarak Türkiye’den çok Erdoğan’ı seçtiği anlaşılıyor. Putin’in Erdoğan’ı IŞİD’in Türkiye’ye petrol kaçakçılığıyla ilgiliymiş gibi gösteren suçlamaları, Erdoğan tarafından sadece “iftira” olarak geri çevrilmekle kalmadı. Aynı zamanda Erdoğan, Rus tarafı bu iddiaları ispat ederse istifa edeceğini söyledi ve Putin’e ispat edemezse istifa edip etmeyeceğini sordu. Rusya’nın dağıttığı bir takım hava fotoğrafları Batı basınında rağbet görürken, ABD Dışişleri kendilerinde Rus iddialarını doğrulayacak bilgi olmadığını açıkladı.
· Bununla birlikte IŞİD’in Türkiye’ye petrol kaçırarak parasını terör eylemlerinde kullandığı iddiası ABD Başkanı Barack Obama tarafından da dile getirildi. Obama, “Türkiye-Suriye sınırının kapatılması gerektiğini Erdoğan ile defalarca konuştuk” dedi; Obama özellikle Türkiye’nin güvenli bölge istediği Fırat’ın batısından itibaren 98 km şeridin kapatılması gerektiğine dikkat çekti.
· Yani ABD Başkanı adeta Rusya Suriye’deyken ve Türkiye Rusya ile bu haldeyken artık güvenli bölge ısrarından vazgeçin, sınırı tamamen kapayın, o zaman hem ABD, hem NATO’yu işte böyle tam destekle yanınızda bulacaksınız demek istiyor.
· Zaten bazı bölümlerine duvar çekilmeye başlanan sınırın tamamen kapatılmasının Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ihtimal senaryoları içinde olduğu kulise yansımış durumda. Türkiye’yi artık sadece IŞİD ve El Nusra değil, Suriye’deki her türlü cihatçı grupla ilişkide olma töhmetinden kurtaracak böyle bir karar, Batı ittifakıyla tam işbirliği tercihi dolayısıyla stratejik nitelikte olacaktır.
· Bunun PYD için de sonuçları olacaktır. IŞİD’e karşı savaşan grubun PKK’nın Suriye kolu olduğu artık bilinmektedir. ABD ve diğer NATO ülkelerinin PYD ile ilişkilerine sınırı kapatmış bir Türkiye’nin endişelerine cevap verecek yeni koşullar getirmesi beklenebilir. Ama son gelişmelerin PYD’ye rahat bir nefes aldırmış olabileceği de unutulmamalıdır.
· AB ile Suriyeli mülteciler ve üyelik müzakerelerinin canlandırılması konusunda süren görüşmeler, aslında Suriye sınırının o en kritik, karşısında IŞİD’in bulunduğu 98 km’lik bölümünün de geçişlere kapatılmasıyla birbirini tamamlar nitelikte görülebilir.
· Suriye sınırının bu şekilde güvenlik altına alınması, Türkiye’de devlet güvenlik birimleriyle Suriye’deki milis grupları arasındaki irtibatı da kesecek ve bu belki de Türkiye’nin kendisini oradaki anafordan çekip çıkarmasına vesile olacaktır.
· Böyle bir durum, yani sınırın kapatılması eğer gerçekleşirse, bunun bir sonucu da Türk güvenlik yapılanması, özel olarak da istihbarat yapıları içinde kamuoyunun dikkatine fazla gelmeyecek tasfiye operasyonlarının yaşanması olacaktır. Bu tam olarak Fethullah Gülen grubuna yönelik AK Parti söylemi olan “kandırıldık” şeklinde olmayabilir. Ama Suriye’de Beşar Esad’a karşı harekete geçirilecek irtibatlara sahip Türkiye içindeki (Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun deyimiyle) “aşırılıkçı gruplar” ile kurulmuş ilişkiler ve onların devlet içindeki bağlantıları olabildiğince kısa sürede ve sessizce tasfiye edilebilir.
Abdurrahman Dilipak’ın devlet içinde çalışan bütün İslamcı cemaat ve cemiyetleri de tıpkı Gülenciler gibi “paralel” ilan etmeye başlaması, derin devlet refleksi açısından da dikkate alınmalıdır.