Türkiye'deki bazı çevreler ve şahıslar Türkiye'nin başına bir dert geldiğinde acayip sorular sormadan edemiyorlar.
Bunlar da bugün de Akdeniz'de Suriye tarafından düşürülen keşif
uçağımız dolayısıyla 'Türkiye'nin orada ne işi var? Bu uçak orada ne
yapıyordu? Bu konular açıklanmalı. Türkiye bu konularda şeffaf olmalı'
gibi sorularla devleti ve hükümeti insafsızca ve cahilce eleştirmeye
kalkıyorlar.
Bu sorular ve başkaları dün Sayın Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun kapsamlı, derinlikli ve ayrıntılı televizyon röportajıyla bana göre tatminkâr bir şekilde açıklanmış bulunuyor. Buna göre uçağımız Doğu Akdeniz'de milli güvenliğimizi ilgilendiren bir milli radar rest uçuşu icra ediyordu ve ayrıca kimliği de açık ve netti. Üstelik bir uçuşlar rutin olarak yapılan normal uçuşlardı. Ayrıca bunların kimseye önceden bildirilmesi de gerekmiyor.
Hal böyle olunca artık kimse herhalde uçağın ne yaptığını sorgulamaz, acayip sorular da sormaz. Kaldı ki, her devlet böyle uçuşlar yapar, bunları da açıklamaz ve açıklayıp da ne uçağını ne de personelini riske atar. Bu tür uçuşlar normaldir ve yapılmaları da milli güvenlik açısından elzemdir. Yapmazsanız, sınır, sahil ve hava sahası kontrolünü yapamazsınız. Yapmadığınız zaman da başınıza neler gelebileceği bilinmez.
Uçağımızın görevi işte bu şekildeydi. Düşürülmesi ise artık Davutoğlu'nun açıklamasında da açıkça belirtildiği gibi milletlerarası sularda ve kabul edilen bütün uçuş teamüllerine aykırı olarak hiçbir uyarı yapılmadan saldırgan bir tutumla alçakça bir şekilde yapılmış bulunuyor.
Uçakla ilgili diğer bilgiler Davutoğlu'nun açıklamasından sonra bütün kamuoyunun malumu olduğu için bunlardan söz etmeyeceğiz. Ancak verilen bilgilerden, radar kayıtlarından ve başkalarından Türkiye'nin haklı olduğunun açıkça ortaya çıktığını, bunun tartışma konusu olamayacağını söylemekle yetineceğiz.
Bu haklılığımızın da hükümet tarafından usulüne uygun yöntemlerle milletlerarası camiaya ve ilgili kurumlara gayet güzel anlatıldığını burada ifade etmeden geçemeyeceğiz. Kısacası, hükümet krizle ilgili olarak ağırbaşlı, itidalli bir tutum sergiliyor. Böyle de olması gerekir. Ne var ki, hükümet aynı zamanda haklı olduğumuz bu çok elim olayda milli haysiyetimizi de elbette korumalı, hem bunun hem de caydırıcı gücümüzün zarar görmesine de asla müsaade etmemelidir. Davutoğlu'nun 'Hem menfaatlerimiz hem de onurumuz korunacaktır' sözlerinden de hükümetin bu konuda kararlı olduğunu anlıyoruz ve elbette bunu bütün kalbimizle destekliyoruz.
Suriye rejimi, yaptığı bu vahim hatanın bedelini mutlaka ödemelidir. Ancak bu, muhakkak savaş dışı yöntem ve tedbirlerle olmalıdır. Türk hükümeti Suriye'nin saldırgan ve hukuk dışı tavır ve hareketine elbette milletlerarası hukuk çerçevesinde cevap aramalı ve vermelidir.
Ancak bu yetmez; daha başka şeyler yapılmalıdır. Evvelemirde uçaklarımız aynı tür uçuşlara gereken tedbirleri alarak gerektiği süre kadar devam etmelidir. Bu da dünyaya açıklanmalıdır. Suriye ve müttefikleri ve dünya bir uçağın düşürülmesiyle Türkiye'nin milli menfaatlerinden vazgeçmesinin asla söz konusu olmayacağını açık ve net bir biçimde anlamalıdır.
Buna ilaveten Türkiye hesabını iyi yaparak ve tedbirlerini alarak söz konusu milletlerarası sularda geniş çaplı bir tatbikat yapmayı da düşünmeli ve bunu planlamalı, önceden herkese duyurmalı, tatbikata herhangi bir müdahalenin olması durumunda bunun karşılığının verileceğini de ilan etmelidir.
Bir adım daha gidersek, Türkiye şartlar uygun olduğu takdirde NATO ile işbirliği halinde de söz konusu bölgede bir ortak tatbikatı da düşünmelidir. Bu, NATO'nun salı günü yapacağı toplantıda dile getirilmelidir bize göre.
Bu tatbikatlar Suriye ve müttefiklerine meydanın boş olmadığını, bundan sonra da olmayacağını fiilen göstermek ve onları önceden uyarmak bakımından önem taşımaktadır. Türkiye'nin Suriye'ye ve müttefiklerine verebileceği cevaplardan birisi de bize göre böyledir. Tatbikatlar savaş değildir; sadece anlayana mesaj mahiyeti taşırlar. Böyle bir mesajın da Suriye rejimine verilmesinin tam zamanıdır. Askerî bir olay olan Suriye saldırganlığına başka cevaplara ilaveten askerî bir cevap uygun ve yerinde olacaktır.
Bu sorular ve başkaları dün Sayın Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun kapsamlı, derinlikli ve ayrıntılı televizyon röportajıyla bana göre tatminkâr bir şekilde açıklanmış bulunuyor. Buna göre uçağımız Doğu Akdeniz'de milli güvenliğimizi ilgilendiren bir milli radar rest uçuşu icra ediyordu ve ayrıca kimliği de açık ve netti. Üstelik bir uçuşlar rutin olarak yapılan normal uçuşlardı. Ayrıca bunların kimseye önceden bildirilmesi de gerekmiyor.
Hal böyle olunca artık kimse herhalde uçağın ne yaptığını sorgulamaz, acayip sorular da sormaz. Kaldı ki, her devlet böyle uçuşlar yapar, bunları da açıklamaz ve açıklayıp da ne uçağını ne de personelini riske atar. Bu tür uçuşlar normaldir ve yapılmaları da milli güvenlik açısından elzemdir. Yapmazsanız, sınır, sahil ve hava sahası kontrolünü yapamazsınız. Yapmadığınız zaman da başınıza neler gelebileceği bilinmez.
Uçağımızın görevi işte bu şekildeydi. Düşürülmesi ise artık Davutoğlu'nun açıklamasında da açıkça belirtildiği gibi milletlerarası sularda ve kabul edilen bütün uçuş teamüllerine aykırı olarak hiçbir uyarı yapılmadan saldırgan bir tutumla alçakça bir şekilde yapılmış bulunuyor.
Uçakla ilgili diğer bilgiler Davutoğlu'nun açıklamasından sonra bütün kamuoyunun malumu olduğu için bunlardan söz etmeyeceğiz. Ancak verilen bilgilerden, radar kayıtlarından ve başkalarından Türkiye'nin haklı olduğunun açıkça ortaya çıktığını, bunun tartışma konusu olamayacağını söylemekle yetineceğiz.
Bu haklılığımızın da hükümet tarafından usulüne uygun yöntemlerle milletlerarası camiaya ve ilgili kurumlara gayet güzel anlatıldığını burada ifade etmeden geçemeyeceğiz. Kısacası, hükümet krizle ilgili olarak ağırbaşlı, itidalli bir tutum sergiliyor. Böyle de olması gerekir. Ne var ki, hükümet aynı zamanda haklı olduğumuz bu çok elim olayda milli haysiyetimizi de elbette korumalı, hem bunun hem de caydırıcı gücümüzün zarar görmesine de asla müsaade etmemelidir. Davutoğlu'nun 'Hem menfaatlerimiz hem de onurumuz korunacaktır' sözlerinden de hükümetin bu konuda kararlı olduğunu anlıyoruz ve elbette bunu bütün kalbimizle destekliyoruz.
Suriye rejimi, yaptığı bu vahim hatanın bedelini mutlaka ödemelidir. Ancak bu, muhakkak savaş dışı yöntem ve tedbirlerle olmalıdır. Türk hükümeti Suriye'nin saldırgan ve hukuk dışı tavır ve hareketine elbette milletlerarası hukuk çerçevesinde cevap aramalı ve vermelidir.
Ancak bu yetmez; daha başka şeyler yapılmalıdır. Evvelemirde uçaklarımız aynı tür uçuşlara gereken tedbirleri alarak gerektiği süre kadar devam etmelidir. Bu da dünyaya açıklanmalıdır. Suriye ve müttefikleri ve dünya bir uçağın düşürülmesiyle Türkiye'nin milli menfaatlerinden vazgeçmesinin asla söz konusu olmayacağını açık ve net bir biçimde anlamalıdır.
Buna ilaveten Türkiye hesabını iyi yaparak ve tedbirlerini alarak söz konusu milletlerarası sularda geniş çaplı bir tatbikat yapmayı da düşünmeli ve bunu planlamalı, önceden herkese duyurmalı, tatbikata herhangi bir müdahalenin olması durumunda bunun karşılığının verileceğini de ilan etmelidir.
Bir adım daha gidersek, Türkiye şartlar uygun olduğu takdirde NATO ile işbirliği halinde de söz konusu bölgede bir ortak tatbikatı da düşünmelidir. Bu, NATO'nun salı günü yapacağı toplantıda dile getirilmelidir bize göre.
Bu tatbikatlar Suriye ve müttefiklerine meydanın boş olmadığını, bundan sonra da olmayacağını fiilen göstermek ve onları önceden uyarmak bakımından önem taşımaktadır. Türkiye'nin Suriye'ye ve müttefiklerine verebileceği cevaplardan birisi de bize göre böyledir. Tatbikatlar savaş değildir; sadece anlayana mesaj mahiyeti taşırlar. Böyle bir mesajın da Suriye rejimine verilmesinin tam zamanıdır. Askerî bir olay olan Suriye saldırganlığına başka cevaplara ilaveten askerî bir cevap uygun ve yerinde olacaktır.