Çetelerle, cuntalarla kısaca her türlü organize suç örgütleriyle
mücadelede AK Parti'nin ortaya koyduğu irade inkâr edilemez. Cunta
oluşumları veya askerî darbeleri suç sayan kanunlar daha önce de vardı.
Anayasal düzeni silah yoluyla değiştirmek en ağır suçtu.
Çetelerle mücadele de aynı şekilde. Ortalık çeteden geçilmezdi.
Her mahallenin mafyası ayrıydı. Çete liderleri devlet katmanlarında
itibar görürdü. Bu toprakların çete ve cunta gibi karanlık yapılanmalar
için çok mümbit olduğunu söylemek herhalde abartı olmaz. Hakkını teslim
etmek gerekir. AK Parti, çete ve cuntalarla mücadele için uygun iklimi
oluşturdu. Ardından yargıya cesaret geldi. Aranan 'cesur savcı ve
yargıçlar' kolay bulundu. Görev, özel yetkili mahkemelerindi.
Yasaların suç saydığı her türlü yapılanmanın üzerine gidildi. İddialar soruşturuldu. Büyük dosyalar açıldı. Dokunulmazlara dokunuldu. Ayrıcalıklar ortadan kalktı. Adalet, rütbesine konumuna bakmaksızın 'suç baronlarının' kapısına dayandı. Ergenekon davası böyle başladı. Bir bavula zor sığan belgelerle Balyoz davası açıldı. Darbelerle hesaplaşma süreci 28 Şubat'a kadar geldi. AK Parti için başka seçenek de yoktu. Aslında yaptığı, bir varlık mücadelesiydi. Kapatılmaktan kıl payı kurtuldu. Ya o, çeteleri bitirecekti; ya da cuntalar onu. Darbe senaryolarını, AK Parti'yi bitirmek için hazırlanan eylem planlarını hatırlayın... Şu an CHP'den milletvekili olan İlhan Cihaner'in, özel yetkileri olmadığı halde Erzincan'da başlattığı soruşturmayı da unutmayın.
Halk, AK Parti'nin dik duruşunu, vesayetin önünde eğilmeyişini sevdi. Daha önceki iktidarlar emanete sahip çıkamadı. Ne demokrasiyi koruyabildi ne de milletin hakkını hukukunu koruyabildi. Seçimin arifesinde yaşlı bir vatandaşın şu sözünü unutamam: "Artık yeter. Adnan Menderes'e sahip çıkamadık. Ama Tayyip Erdoğan'ı vermeyeceğiz. Bedeli ne olursa olsun sahip çıkacağız." Vatandaş, sahip çıktığını sandıkta gösterdi. AK Parti her seçimden büyüyerek çıktı. Yüzde 35'le başladığı iktidar yolculuğunda yüzde 50'lere ulaştı. Bunda en büyük pay dik duruşudur. Cunta ve çetelerle mücadelede sergilediği kararlı tutumdur. Recep Tayyip Erdoğan'ı daha önceki başbakanlardan ayıran en bariz özellik hiç şüphesiz bu duruşudur. Ankara'nın iktidar odaklarına veya İstanbul'un güç merkezlerine değil emanetin gerçek sahibine, yani halka kulak vermesidir.
Sözü nereye getireceğimi tahmin etmiş olmalısınız... Bu süreç özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasına kadar geldi. Konu, AK Parti'nin gündemine yeni girmiş değil. Birkaç ay önce de masaya geldi. Parti organlarında tartışıldı. Ancak destek bulmadı. Aksine tepki çekti. Her söz alan, özel yetkili mahkemelerle ilgili değişikliğin hukuken ve siyaseten doğru olmayacağını, AK Parti için riskler taşıdığını söyledi. Bu girişim akim kaldı, çalışma rafa kalktı. Şimdi tekrar gündemde. Bir aydır Başbakanlık'ta sürdürülen çalışmalar ete kemiğe büründü. Son rötuşlar yapılıyor. Büyük ihtimalle bugün akşam son şekli verilecek. Yarın da Meclis'e gelecek yeni bir madde ihdas edilerek 3. Yargı Paketi'ne eklenecek. İçeriği kamuoyuna açıklanmış değil. Ancak özel yetkili mahkemelerin kaldırılacağı kesin gibi...
Bu mahkemeler de, yargı da dokunulmaz değil. Nasıl Meclis iradesiyle kurulduysa yine Meclis iradesiyle kaldırılabilir, yeniden düzenlenebilir. Buna Meclis'in yetkisi var. Değişikliğin nasıl olacağı demokratik süreç açısından çok önemli. Sadece burada değil yargının her alanında kimi uygulamaları eleştirmemek mümkün değil. Bunları düzeltmek için adım da atılabilir. Ancak tümden kaldırmanın da sistemle oynamanın da çok ciddi riskleri var. Eğer cuntalarla, çetelerle mücadelede yargının eli zayıflar, savcı ve yargıçların cesareti kırılırsa olacakları kestirmek zor değil. Tehlike büyük. Ve söz konusu olan milletin kaderi. Bakmayın son günlerdeki sükûnete, fırsatını bulmaya görsün, bu topraklardan daha ne cuntalar, ne çeteler fışkırır. On yıllardır sürülüyor, tohum saçılıyor çünkü.
Yargı değişikliği sıradan, basit bir olay değil, bir ülkenin kaderi söz konusu. Bu kadar badire atlatmış AK Parti, finale doğru giderken makarayı ters sarmamalı. Yoksa yazık olur.
Yasaların suç saydığı her türlü yapılanmanın üzerine gidildi. İddialar soruşturuldu. Büyük dosyalar açıldı. Dokunulmazlara dokunuldu. Ayrıcalıklar ortadan kalktı. Adalet, rütbesine konumuna bakmaksızın 'suç baronlarının' kapısına dayandı. Ergenekon davası böyle başladı. Bir bavula zor sığan belgelerle Balyoz davası açıldı. Darbelerle hesaplaşma süreci 28 Şubat'a kadar geldi. AK Parti için başka seçenek de yoktu. Aslında yaptığı, bir varlık mücadelesiydi. Kapatılmaktan kıl payı kurtuldu. Ya o, çeteleri bitirecekti; ya da cuntalar onu. Darbe senaryolarını, AK Parti'yi bitirmek için hazırlanan eylem planlarını hatırlayın... Şu an CHP'den milletvekili olan İlhan Cihaner'in, özel yetkileri olmadığı halde Erzincan'da başlattığı soruşturmayı da unutmayın.
Halk, AK Parti'nin dik duruşunu, vesayetin önünde eğilmeyişini sevdi. Daha önceki iktidarlar emanete sahip çıkamadı. Ne demokrasiyi koruyabildi ne de milletin hakkını hukukunu koruyabildi. Seçimin arifesinde yaşlı bir vatandaşın şu sözünü unutamam: "Artık yeter. Adnan Menderes'e sahip çıkamadık. Ama Tayyip Erdoğan'ı vermeyeceğiz. Bedeli ne olursa olsun sahip çıkacağız." Vatandaş, sahip çıktığını sandıkta gösterdi. AK Parti her seçimden büyüyerek çıktı. Yüzde 35'le başladığı iktidar yolculuğunda yüzde 50'lere ulaştı. Bunda en büyük pay dik duruşudur. Cunta ve çetelerle mücadelede sergilediği kararlı tutumdur. Recep Tayyip Erdoğan'ı daha önceki başbakanlardan ayıran en bariz özellik hiç şüphesiz bu duruşudur. Ankara'nın iktidar odaklarına veya İstanbul'un güç merkezlerine değil emanetin gerçek sahibine, yani halka kulak vermesidir.
Sözü nereye getireceğimi tahmin etmiş olmalısınız... Bu süreç özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasına kadar geldi. Konu, AK Parti'nin gündemine yeni girmiş değil. Birkaç ay önce de masaya geldi. Parti organlarında tartışıldı. Ancak destek bulmadı. Aksine tepki çekti. Her söz alan, özel yetkili mahkemelerle ilgili değişikliğin hukuken ve siyaseten doğru olmayacağını, AK Parti için riskler taşıdığını söyledi. Bu girişim akim kaldı, çalışma rafa kalktı. Şimdi tekrar gündemde. Bir aydır Başbakanlık'ta sürdürülen çalışmalar ete kemiğe büründü. Son rötuşlar yapılıyor. Büyük ihtimalle bugün akşam son şekli verilecek. Yarın da Meclis'e gelecek yeni bir madde ihdas edilerek 3. Yargı Paketi'ne eklenecek. İçeriği kamuoyuna açıklanmış değil. Ancak özel yetkili mahkemelerin kaldırılacağı kesin gibi...
Bu mahkemeler de, yargı da dokunulmaz değil. Nasıl Meclis iradesiyle kurulduysa yine Meclis iradesiyle kaldırılabilir, yeniden düzenlenebilir. Buna Meclis'in yetkisi var. Değişikliğin nasıl olacağı demokratik süreç açısından çok önemli. Sadece burada değil yargının her alanında kimi uygulamaları eleştirmemek mümkün değil. Bunları düzeltmek için adım da atılabilir. Ancak tümden kaldırmanın da sistemle oynamanın da çok ciddi riskleri var. Eğer cuntalarla, çetelerle mücadelede yargının eli zayıflar, savcı ve yargıçların cesareti kırılırsa olacakları kestirmek zor değil. Tehlike büyük. Ve söz konusu olan milletin kaderi. Bakmayın son günlerdeki sükûnete, fırsatını bulmaya görsün, bu topraklardan daha ne cuntalar, ne çeteler fışkırır. On yıllardır sürülüyor, tohum saçılıyor çünkü.
Yargı değişikliği sıradan, basit bir olay değil, bir ülkenin kaderi söz konusu. Bu kadar badire atlatmış AK Parti, finale doğru giderken makarayı ters sarmamalı. Yoksa yazık olur.