İç güvenlikte PKK’nın eylemleriyle meşgul olurken, sınırımızın ötesinde Suriye ateşi her geçen gün Ülkemize daha fazla zarar vermeye devam ediyor. Suriye’de devam eden proxy örgütlerin savaşı ve bu savaşta PYD/YPG’nin hem ABD, hem Rusya açısından kritik öneme haiz olması, terör örgütü PKK’ya dolaylı yoldan önemli imkânlar ve fırsatlar sunuyor.
PYD/YPG politikasında tutarsızlıklar ve çelişkiler sebebiyle Türkiye bölgesel ve küresel güçler tarafından dikkate alınmıyor. Türkiye’nin Suriye politikasındaki hatalar zinciri, bu güç unsurları tarafından dile getirilmekte, Suriye’ye ilişkin mevcut çizgimizin muhalif görünümlü radikallere cesaret verdiği her platformda konuşulan bir konu ve kanaat haline gelmektedir. Bu durum Türkiye’nin Suriye meselesine yoğunlaşmamasına sebep oluyor. Ayrıca PKK gibi taşeronluk konusunda yarım asra yaklaşan bir örgüte geniş bir hareket ve eylem imkânı sunuyor.
PKK çözüm sürecinde elde ettiği kazanımları Suriye’de devam eden kazanımlarıyla üst üste koyarak aylarca şehirlerde devletin asker, polis ve her türlü imkânına karşı farklı yol ve yöntemlerle varlığını sürdürüyor. Cizre ilçesinde operasyonlar bittiği söylendiği gün şehitler vermeye devam ederken, Sur ilçesinde bitmek üzere denildiği hafta ondan fazla kaybımız oluyor. Siyasilerin aceleyle yaptıkları açıklamalar alandaki güvenlik güçlerini zora sokarken, tablonun gösterildiği gibi olmadığı anlaşılıyor.
Ankara saldırısı sonrası ABD ile yaşanan diplomatik söylem krizi ve açıklamalardaki tutarsızlıklar, eylemin YPG tarafından yapıldığı yönündeki resmi açıklamadan bir gün sonra TAK’ın olayı üstlenmesi, Hükümetin olaya ilişkin “misliyle karşılık vereceğiz” tarzı söylemlerinin son bir iki gündür sönmesi, ABD ile yapılan görüşmelerden istenilen desteğin alınamadığını göstermektedir.
Ayrıca ABD’nin onayı olmadan Suriye’ye yönelik bir harekâtın ol(a)mayacağı gibi, ülke içerisinde Kürtlerle yaşanan sorunların aşılmadan Suriye’de sağlıklı bir netice alınamayacağı da bu görüşmelerde öne çıkan mesaj olmuştur. Kısacası ABD, Türkiye’ye dolaylı olarak çözüm sürecine yeniden başla mesajı vermektedir.
Bu noktada terör örgütü PKK, hükümetin uluslararası baskılara bağlı olarak masaya tekrar oturacağını hesaba katarak şehirlerde savaşı azami seviyeye çıkartmaktadır. Böylelikle olası görüşmelerde pazarlık kartını sınır ötesine çekilme üzerinden değil, kendisi için daha avantajlı bir aşama olan şehirlerden çekilme kapsamında yapacaktır.
Örgüt bu kapsamda şehir merkezlerine daha fazla yüklenmeye çalışacaktır. Ayrıca çatışmaların dozajını yükselterek Hükümetin bir an evvel masaya gelmesi noktasında da silahlı eylemleri bir çeşit politik şiddet eksenli baskı aracına çevirmektedir. Son aylarda yaşanan çatışmalara ve önümüz süreçte beklenen olası terör eylemlerine bu minvalde bakmak makro ölçekte aydınlatıcı olacaktır.
Uluslararası dengeler ve bölgesel gelişmelerle iç içe şekillenen süreçte, Cizre, Sur, Silopi gibi öne çıkan ilçelerde aylardır devam eden çatışmaları konuşurken, daha önceki yazılarımızda Suriye sınır hattına odaklanılması gerektiğini vurgulamıştık.
Ayrıca şehir savaşı konsepti dâhilinde hiç beklenmedik ilçelerde bir anda çatışmaların yükselebileceğini, örgütün güvenlik güçlerinin istihbarat zafiyetinden faydalanarak birçok ilçede yaptığı silah yığınağı sayesinde hızlı bir şekilde farklı ilçeleri de hareketlendirebileceğini de ifade etmiştik.
Örgütün, hâlihazırda güvenlik güçleri Sur, Cizre, Silopi ve en son İdil ilçesi gibi noktalarla meşgulken, yakın il ve ilçelerde benzer şehir savaşlarını başlatma hazırlığı yaptığı yönünde bölgeden ciddi bilgiler gelmektedir.
Bu kapsamda Şırnak il merkezinde örgüt yoğun şekilde hazırlık yaparken, aynı zamanda Mardin Derik ilçesinde de benzer hazırlıkların yapıldığını öğreniyoruz. Örgüt, birkaç gündür Derik’te gerek şehir gerillacılığı kapsamında örgütlenen YPS (Sivil Savunma Birlikleri-Yekineyen Parastina Sivil), gerekse kırsal unsurların desteğiyle, ilçe merkezinde Dağ, Kale ve Küçükpınar mahallelerinde hazırlıklarını tamamlama noktasına gelmiş durumda.
Bu mahallelerde bulunan işyerleri kapatılırken, ayrıca Cevizpınar mahallesinde Sur, Cizre, Silopi benzeri hendekler kazılıyor, barikatlar kuruluyor ve bölgedeki araçlara el konuluyor. Güvenlik güçlerinin bölgede müdahale edebileceği olası girişlere ve kavşaklara tuzaklama, EYP, mayınlama yapılırken, ilçe şehir savaşı konseptine göre dizayn ediliyor. Bununla birlikte birçok ev boşaltılırken, özellikle yine kritik noktalardaki evler çeşitli yol ve yöntemlerle güçlü sütreler haline getiriliyor. Vatandaşın gözü önünde pikaplarla silahlı örgüt mensupları bölgeye aktarılıyor. Çarşı merkezine kadar inen örgüt mensupları ilçede tüm otoriteyi ele geçirmiş durumda oldukları ifade ediliyor. Belediyelere ait kepçelerle kısa sürede hendekler kazılırken, belirli düğüm noktalarına roketli, ağır silahlı şahıslar yerleştiriliyor.
Kırsal ve bölgedeki şehir kadroları ev ev gezerek büyük bir savaşın yaşanacağını, kendilerine mutlaka destek verilmesini, aksi takdirde evlerine el konulacağını söylerken, tüm bu yaşananlar karşısında şu ana kadar ciddi bir ön alma çalışması yapılmadığını öğreniyoruz. İnsanların hızla farklı il ve ilçe merkezlerine kaçmaya başladıklarını, örgütün yoğun propagandasına maruz kalanların eylemlere kanalize olacakları, gidecek yeri olmayanların ise örgüt mensuplarına kapılarını açtıkları yönünde farklı kaynaklardan bilgiler geliyor.
Derik’te yaşanan tablo bu boyutta iken, yoğun çatışmaların olduğu ilçelere odaklanan güvelik güçleri bu ve benzeri şehir merkezlerine yönelik ön alma çalışmalarına ağırlık vermemeleri halinde, çatışmaların daha geniş bir alana yayılma ihtimali öne çıkıyor. Diyarbakır’da Sur ilçesine odaklanıldığı bu günlerde, Bağlar’da örgüt hazırlıklarını yoğunlaştırıyor. Cizre, Silopi ve son olarak İdil derken, şehir merkezi Şırnak’ta birçok sokak artık girilmesi imkânsız hale gelmiş durumda. Nusaybin gibi sınır hattına sıfır bir noktada aylardır orta ölçekte yaşanan çatışmalar Kızıltepe için bir çeşit örneklem olarak ele alınıyor. Suriye’nin kuzey doğu sınır hattına komşu ilçeler aşama aşama şehir savaşlarının pilot bölgesi olmaya devam ederken, hiç ses çıkmayan Hakkâri, Çukurca, Yüksekova, Şemdinli, Başkale, Eruh, Lice, Hani, Genç, Tatvan, Bitlis-Sehi, Pervari vd. bölgeler çatışmaların devam etmesi halinde bahar aylarından itibaren hareketlenmesi muhtemel öncelikli bölgeler olarak öne çıkıyor. Bir yandan Derik gibi şehir savaşında yeni bölgeler açılırken, diğer yandan yıllardır yoğun çatışmaların yaşandığı kırsal bölgelerle iç içe olan bu alanlar savaşın çok daha geniş bir boyuta yükselmesine yol açacak gibi görünüyor.
PKK çatışmaları yükselterek devletin güvenlik reflekslerinin bu bölgeye odaklanmasını sağlamakta, böylelikle Suriye konusunda Türkiye’nin elinin daha da fazla zayıflamasını amaçlamaktadır. Bölgedeki yoğun çatışmaların gölgesinde Afrin ve Kobani hattı aşama aşama PYD/YPG’nin kontrolüne geçecek gibi görünüyor. Mevcut süreçte Ruslar Afrin’in doğusundaki muhaliflere yönelik operasyonlarını sürdürürken, bu bölgede muhaliflerin etkilerinin sıfırlanması sonrası daha doğuya yani İŞİD mevzilerine (ABD’nin de desteğiyle) yönelerek PYD/YPG’ye kuzey hattının bırakılacağı görünüyor. Kısacası PKK, Suriye savaşında uzun süre Türkiye’yi çözüm süreci ile meşgul ederken, Suriye’de ki otonomiyi stabil hale getirmiştir. Mevcut süreçte ise Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt yönetiminin kurulacağı netleşince Türkiye’nin süreci bitirmesi ve buraya müdahale edeceğini öngördüğü (bu konuda bazı ayrıntılı hususlara farklı bir yazımızda değineceğiz) için, içeride şehir savaşlarıyla devleti bu bölgeye sıkıştırmaya çalışıyor.
Sur, Cizre, Silopi, İdil, Nusaybin derken muhtemelen Derik Bağlar vb. ilçelerde başlayacak olan şehir savaşlarına yönelik hızla ön alma faaliyeti yaparak, sorun kronikleşip içinden çıkılmaz bir hal almadan adım atılmalıdır. Aksi takdirde örgüt güvenlik güçlerini buraya çakılı hale getirip, Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’nin en uzun sınırı olan güney hattını bir çeşit Kürt yönetimi haline getirecektir. Bu noktada gerek Rusya, gerekse de ABD ve lokalde Suriye ve İran bu duruma sınırsız destek vermektedirler. Mevcut sığ diplomatik yalnızlıktan kurtulup, bir an evvel aktif diplomasi, proaktif iç güvenlik anlayışını çok geç olmadan hayata geçirmek zorundayız. Aksi takdirde olacaklara öngörüde bulunmak dahi çok zor görünüyor…