30 Ocak günü Türkiye bir kez daha hava sahasının
bir Rus savaş uçağı tarafından ihlal edildiği açıklamasıyla güne uyandı.
Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, Rusya’ya ait SU-34 tipi
savaş uçağının 29 Ocak’ta Türk hava radar unsurlarınca defalarca Rusça
ve İngilizce ikaz edilmesine rağmen Türk hava sahasını ihlal ettiği belirtildi.
Açıklamada şöyle denildi: “Ülkemizce ve NATO tarafından yapılan açık
uyarılara rağmen, bu ihlal RF’nin sorunların tırmanmasına yönelik
eylemlerinin yeni ve somut bir göstergesidir. RF’ye, Türk hava
sahasının, dolayısıyla NATO hava sahasının
ihlal edilmemesi konusunda sorumlu davranmak için açık ve net çağrıda
bulunuyoruz. Bu tür sorumsuzca davranışlar sonucunda ortaya çıkabilecek
arzu edilmeyen vahim gelişmelerin sorumluluğunun bütünüyle RF’ye ait
olacağını bir kez daha vurguluyoruz”.
Açıklamada ayrıca 29 Ocak akşamı Rusya’nın
Ankara Büyükelçisi’nin Dışişleri Bakanlığı’na çağrılarak bu ihlalin
“protesto edildiği ve kınandığı” da vurgulandı. Rusya ise ilginç bşr
şekilde hava sahası ihlali yapılmadığını savundu. Rusya Savunma Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, "Türkiye hava sahasının ihlal edildiği yönündeki iddialar sadece propaganda" dendi.
Türkiye ve Rusya arasındaki bu tartışma 24 Kasım 2015’de
Bayırbucak bölgesine operasyon yapan kara unsurlarının yakın hava
desteği görevindeki Rus SU-24 savaş uçağının Türk F-16’ları tarafından
düşürülmesinden sonraki iki buçuk aylık dönemde sahada yaşanan ilk sıcak temas. Ama bunun yanında başka ilkleri de bünyesinde barındırıyor.
Bu hava ihlalini öncekilerden farklı kılan ilk özellik
ihlali yapan Rus Savaş uçağının tipi. İlk kez bir Rus SU-34 Fullback
tipi hava-yer hedeflerine taarruz kadar R-77 ve R-73 hava-hava füzeleri
ile yüklü halde hava-hava muharebeleri için de dizayn edilmiş üst sınıf
bir savaş uçağı Türkiye hava sahasını ihlal ediyor. 24 Kasım’da Rus
SU-24 uçağı düşürüldükten sonra Rusya, SU-34’lerin Türkiye sınırına
yakın hassas bombardıman görevlerinde hava-hava füzeleri ile yüklü şekilde muharebe uçuşlarına başladığını açıklamıştı.
Su-34’lerin Su-24 uçağının yerini almak üzere
geliştirilmesine 1980’li yılların sonlarında başlandı. Ana görevi, cephe
hatlarının derinlerinde, uzun mesafelerdeki hedefleri hassas güdümlü
füzelerle vurmak. Bu göreve yönelik olarak da, hassas seyrüsefer ve
hedefleme sistemleri ile donatılmış bir uçak. Su-34’ün geliştirilmesi ve
seri üretime geçmesi, Sovyetler Birliği’nin dağılması ve müteakip
ekonomik sorunlar nedeniyle uzun süre durmuştu. 2000’lerin başlarında
proje tekrar canlandı ve seri üretime geçildi.
Al-Monitor’a konuşan Havacılık ve Uzay Mühendisi Arda
Mevlütoğlu’na göre halen Rus Hava Kuvvetleri’nin envanterinde 100’e
yakın SU-34 bulunuyor. Suriye’de 6 SU-34’ün 12 adet SU-24 ile birlikte
görev yaptığını vurgulayan Mevlütoğlu’na göre bunları 12 adet SU-25 tipi
yakın hava desteği uçağı destekliyor. Mevlütoğlu sözlerine şöyle devam
ediyor: “Suriye’deki Rus hava gücü, hassas yer hedeflerine saldırılar
için daha ziyade SU-34’ü kullanmakta. Ancak eğer Rusya artık Türkiye
sınırına yakın hedeflere karşı da SU-34’ün kullanımına başladı. Bu durum
Rusya’nın havada Türk F-16’ları ile karşı karşıya gelme olasılığına
karşı artık daha tedbirli olduğunun göstergesi”. Mevlütoğlu’nun
açıklamalarını şu şekilde yorumlamak mümkün: Artık Rusya Türkiye
sınırındaki kritik operasyonel görevlerde yakın hava desteğini hava-hava
muharebesi imkanı olan SU-34’lerle yapıyor ve Türkiye’ye açıkça
‘Karşıma çıkarsan bedelini ödersin’ mesajı veriyor.
Burada şu nokta da not edilmeli. Bir hava sahası ihlalini
biz ancak hava sahası ihlal edilen ülke şayet bu ihlali kamuoyuna
açıklarsa biliyoruz. Her ne kadar Rus tarafı ihlal olmadığını iddia etse
de şayet Türkiye bu açıklamayı yapıyorsa ihlalin uluslararası kamuoyu
tarafından bilinmesini özellikle istiyor anlamına geliyor. Bu niyetin
nedeni aslında Türk Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasındaki “NATO hava
sahasının ihlali” vurgusunda gizli. Türkiye bu açıklamayı yaparak
NATO’nun ve özellikle ABD’nin desteğini almaya çalışıyor. Ankara’daki
güvenlik çevrelerinde konuşulan konu tam da bu. Ankara’ya göre aslında
Rusya SU-34 ile bir hava sahası ihlali yaparak Türkiye-ABD ve
Türkiye-NATO ittifakının gücünü tartıyor yani bir nevi ‘samimiyet testi’
yapıyor.
Bu ihlali daha öncekilerden ayıran bir başka nokta ise
ihlalin gerçekleştiği yer. Her ne kadar Ankara ihlalin gerçekleştiği
yeri açıklamasa da ihlalin halen İD kontrolünde olan ancak yoğun
çatışmalara sahne olan meşhur Azez-Munbiç hattında yapıldığına dair
yorumlar yapılıyor. Şayet bu iddialar doğru ise Rusya Türkiye’nin
üzerinde hassasiyetle durduğu Cerablus-Munbiç bölgelerini içeren bu hat
üzerinde oluşturmuş olduğu de-facto uçuşa yasak bölgeyi koruma konusunda
niyetinin ciddi olduğunu Türkiye’ye göstermiş oluyor.
Rusya’nın Azez-Munbiç hattı olarak anılan bu kritik bölgede
ilk kez SU-34 ile yaptığı hava sahası ihlali Türkiye’ye net bir
caydırıcılık mesajı taşıyor. Türkiye de bu hamleye sert bir açıklamayla
cevap vererek rest çekmiş oluyor. Bu ihlali kamuoyuna duyurarak da başta
ABD ve NATO ülkelerine ‘bana destek ol’ mesajı veriyor.
Şayet Rusya niyetinde ciddi ise önümüzdeki günlerde
Cerablus’u da içine alan Azez-Munbiç hattında uçan Rus SU-34’lerle, bu
hattın paraleli Türk hava sahasında 7/24 sınır devriye görevi yapan Türk
F-16’lar arasında sıcak bir çatışma ihtimali çok yüksek demektir.
Peki Ankara-Moskova ilişkileri normalleşebilir mi?
Al-Monitor’a konuşan Ankara merkezli Uluslararası Stratejik Araştırmalar
Kurumu’nun (USAK) Rusya uzmanı Dr. Habibe Özdal’a göre 24 Kasım’daki
uçak krizinin ardından 2000'lerin başındaki seviyesine gerileyen
Türk-Rus ilişkilerinde normalleşme için dahi belirli bir sürenin
geçmesine ihtiyaç var. Özdal’a göre özellikle şu kritik dönemde hem
ikili ilişkiler bakımından hem de bölgesel konularda yeni bazı "artçı
sarsıntılar" yaşanması kaçınılmaz. Dr. Habibe Özdal değerlendirmelerin
şöyle devam ediyor: “Cenevre görüşmelerine PYD'nin katılmasına ilişkin
Ankara ve Moskova'nın karşıt yaklaşımları malum iken Rusya'nın Suriye'de
attığı adımlar gerginliği tetikliyor. Esas olarak Rusya'nın Türkiye'yi
doğrudan ve askeri olarak hedef almadığı açık. Ancak gelinen aşamada
ikili ilişkilerde böylesi gelişmelere karşı bir hata payı marjı yok.
Üstelik Ankara-Moskova arasında askeri, siyasi, toplumsal ve kültürel
tüm ilişkiler askıya alınmışken Orta Doğu'nun geleceğini belirlemeye
yönelik süreç devam ediyor. Türk-Rus ilişkilerinde yaşanan krizin kime
ne kadar zararı dokunduğu tartışıladursun, orta ve uzun vadede iki
ülkenin de bundan bir fayda elde edemeyeceği açık.”
Özdal’a göre bu kriz Türkiye’den de Rusya’dan da çok şey
götürüyor ve her iki ülkenin de ivedilikle bir hasar tespiti yapıp
karşılıklı zararları telafiye yönelmesi şart.