Müttefikimiz
ABD, 17 Şubat günü Ankara'nın göbeğinde gerçekleştirilen hain saldırıyı
samimiyetle kınamakla beraber, failin kimliği konusunda halen
mütereddit görünüyor.
Aynı
şekilde Türkiye'nin, bu eylemin arkasında PYD'nin olabileceği
konusundaki teşhisini de tereddütle karşılıyor. Türkiye'nin ileteceği
kanıtların inandırıcılığına göre belki tutumunu değiştirir. Devletlerin
her olayı tamamen aynı şekilde değerlendirmeleri maalesef her zaman
mümkün olmuyor. Birçok ülkenin Hamas'ı terör örgütü saymasına rağmen
Türkiye'nin onu terör örgütü olarak görmemesi gibi. ABD de PYD'yi
Türkiye'den farklı değerlendiriyor.
Velev
ki ABD, PYD'nin PKK ile aynı örgüt olduğunu kabul etse dahi,
zannetmeyelim ki sorunumuz çözümlenmiş olacaktır. İşte PKK'nın terör
örgütü olduğunu resmen kabul eden Batı Avrupa ülkelerinin davranışları
ortada. PKK o ülkelerde her türlü faaliyetlerini yoğun bir şekilde
sürdürüyor. Para topluyor, gösteriler düzenliyor, cinayetler işliyor. O
ülkelerin makamları da bu faaliyetleri hoş görüyor. O ülkelerde yaşayan
PKK'lı teröristlerin Türkiye'ye iadesini istediğimiz zaman, bin bir
türlü geçersiz bahaneyle o talebimizi yerine getirmekten kaçınıyorlar.
Bunu da İnterpol tarafından kırmızı bültenle aranan Irak'ın eski
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık el-Haşimi'yi Türkiye'nin Irak'a iade
etmeyi reddetmesine benzetebiliriz.
ABD
de, PYD'nin PKK ile aynı şey olduğunu kabul etse dahi, Suriye'de onunla
yaptığı işbirliğini kesecek değildir. Çünkü ABD'nin, IŞİD'le mücadelede
PYD'ye ihtiyacı vardır ve onu güvenilir bir müttefik olarak
görmektedir. PYD de ABD'nin bu algısını olumsuz yönde etkileyebilecek
davranışlardan özenle kaçınıyor. Bu mukayeseyi ABD'yi haklı göstermek
için yapmıyorum. ABD, kendi ulusal çıkarlarına uygun gördüğü bir
değerlendirmeyi Türkiye'nin hatırına değiştirmemek için direniyor. Bu
gerçeği görmeden yapacağımız değerlendirme maalesef eksik bir
değerlendirme olacaktır.
ABD'nin bu
konuda başka bir ayak bağı daha var. PYD/YPG, Kürt davasının daha ileri
götürülmesi konusunda ABD'den beklediği desteği görmezse, bu desteği
Rusya'dan temin etmeye çalışacaktır. Bu hem ABD hem de Türkiye için
büyük bir kayıp olur. Rusya'nın güdümünde hareket edecek bir PYD
Türkiye'ye karşı daha katı davranacaktır. Türkiye bu hassas dengeyi göz
ardı ederse, ileride telafisi zor bir zarar ika etmiş olacaktır.
Aslında
PYD'nin en güvenli müttefiki ne ABD ne de Rusya'dır. Onun en doğal
müttefiki Türkiye'dir. ABD er veya geç Ortadoğu'dan çekilecektir. Rusya,
Ortadoğu'ya yerleşmek için büyük bir gayret içinde, ama yerleşse de
yerleşemese de PYD'nin Rusya ile kader birliği Türkiye ile kader birliği
kadar güçlü olamaz. Çünkü PYD'nin temsil ettiğini ileri sürdüğü Kuzey
Suriyeli Kürt halkı Türkiye sınırında yaşamaktadır. Onların Türkiye'de
yakın akrabaları vardır. Aynı coğrafyayı paylaşıyorlar. Türkiye, tüm bu
avantajlarını kullanarak PYD'ye kendisini kabul ettirebilmelidir.
Geçmişte
Türkiye doğru olanı yaparak PYD'nin lideri Salih Müslim'i Türkiye'ye
davet etmiş ve ona işbirliği önermişti. Ancak yetkililerimizin o tarihte
yaptıkları açıklamalardan anlaşıldığına göre PYD liderinden, Suriye
rejiminden yana mı yoksa ona karşı mı olduğunu açıkça ortaya koymasını
istemişiz ve Salih Müslim de bunu göze alamamış. Muhtemelen zihni Kürt
davasını daha ileri götürmek hedefine kilitli idi. Beşşar Esed'li veya
onsuz, Suriye rejiminin şu veya bu şekilde varlığını ve etkisini
sürdürebileceğini düşünmüş veya yumurtalarının tamamını rejimin gidici
olduğu varsayımına dayanan sepete koymak istememiş olabilir. Onun bu
tahmininin doğru çıkıp çıkmayacağını zaman gösterecektir.
Türkiye'nin
o tarihteki girişimi akim kaldı. Ancak PYD'ye Türkiye ile işbirliği
yapmasının faydasına inandırmak için daha fazla çaba sarf etmemiz
gerekir. Böyle bir işbirliği Türkiye'nin PKK ile olan sorunun
çözümlenmesine de katkıda bulunacaktır. Çünkü bu iki örgütün aynı örgüt
olduğuna başka ülkeleri ikna edemesek dahi, aynı örgüt olduklarını biz
biliyoruz.