4 Şubat 2016 Perşembe

Savcı Takçı: MGK yazısı davayı bitirmiştir, gizli yargılama devletin güvenliği ile ilgili değildir!

"MGK bu faaliyet bizim görev alanımızla ilgili değildir demiştir. Bu zaten davayı bitirmiştir. Bu dakikadan sonra söylenecek bir şey yoktur.”

ARZU YILDIZ-HABERDAR - Adana’da mühimmat dolu TIR’larla ilgili soruşturma yürüttükleri için tutuklanan savcılar ve Alay Komutanı Özkan Çokay’ın Yargıtay 16.Ceza Dairesinde yargılandığı davanın dördüncü duruşmasında MGK’nın TIR’larla ilgili görevlendirme olmadığı ve bilgisinin bulunmadığına ilişkin cevap yazısının gönderilmesinin ardından savcı Aziz Takçı “bu dava bitmiştir” dedi.

Savcı Takçı usule ilişkin savunmasında birçok konuya değindi. Takçı, Hitler örneği verdiği davada ““hakimler oturdukları koltukta makamlarında, şayet Cumhurbaşkanı yahut Başbakan, herhangi bir grup, herhangi bir tarikat burada otursaydı hangi kararı verecek idiyse ben de kararı vermeliydim diyemez” ifadelerini kullandı.

Diğer yandan, hakim ve savcıların hiçbir oluşumla mücadele gibi görevlerinin olmadığı, herkesin hukuki güvenliğini sağlamak zorunda olduğu ve objektif görüntü vermesi gerektiğini söyledi. Yargılamayı yapan Yargıtay 16.Ceza Dairesinin kendilerini yargılamak için özel olarak oluşturulduğunu söyleyen Takçı, dairenin kendilerinin açığa alınmasının ardından oluşturulduğunu da hatırlattı.



İşte Takçı’nın davadaki savunması:



Sayın Başkan ve Sayın heyet, daha önceki celselerde de biz kişileri, makamları işgal eden şahısları sayın hakimleri tenzi ederek söylüyorum. Bu heyete bu yargılamaya güvenmediğimizi defaatle dile getirdik. Bununla ilgili gerekçemiz çok da makuldü. Çünkü en başta bu dairenin oluşumu ve görevlendirilmesi, yargıç seçiminde kullanılan usul, daha önce başka bir dairede olan görevin bu daireye geçerli gerekçe olmadan aktarılması, bütün bunlar bizde çok derin şüphe uyandırdı.



“16 ceza dairesi, bizi yargılamak için özel olarak kuruldu”




Mesela bizim açığa alınmamız 15.01.2015 daha öncesine gitmeyeceğim, hakkımızda soruşturma izni verilip, soruşturma izni bakanın oluruna sunulduktan ve bakan oluru alınmadan açığa alındık mesela, çok ilginç bir şekilde bizim hakkımızda soruşturma izni 25 Aralık o tarihli, 2014 de verildi. Bakan oluru 26.12.2015 de, biz 15.01.2015 de açığa alındık, mesela bu hız bu ne şey, bakan oluru olmadan müfettiş dosyayı alıp işlem yapıyor. Her neyse onlara ayrıca gireceğiz. Mesela biz 15.01.2015 de açığa alındık. Bununla ilgili öncesinde siyasilerin açıklamaları vardır zaten. Başbakanın, o dönemin Başbakanının bizzat bunlar tutuklanacak, tutuklattıracağım bunları diye beyanları vardı. Bizim duyduğumuz, sosyal medyada iktidara yakın hesaplar sürekli bizim tutuklanacağımızı söylüyorlardı zaten ve bunların dedikleri genelde çıkıyor.  Biz tutuklanacağımızı biliyorduk. Bir tarafa gitmedik, bir şey yapmadık, bekledik. Bu iş Yargıtay seçimi yeni dairelerin oluşumu falan olduktan, yeni üyeler seçildikten sonra 15.01.2015 de, biz açığa 15.01.’de ne hikmetse? Tam da bu iktidarın söylemleri, yasa hazırlığı, yeni üye seçimleri, daire sayısının arttırılması, üstüne ayın 19’unda 19.01.2015 de dairelerin iş bölümü yapıldı ve iş bölümü cetveli, iş bölümü kararını gördüm. Orada dosya sayısı en az olan ceza dairesi olarak iki tane daire var. 1. Ve 9. Daire. Her nasılsa genel bir gerekçeyle iş durumu, iş yoğunluğu bilmem ne hop oradaki dosyalar 16’ya, 16 yeni bir daire olarak oluştu. Bu zaten bizim kafamızda “he” dedik, “bizi yargılamak için özel daire kuruyorlar” benim yerimde, bizim yerimizde siz olsanız siz de aynı şeyi söylersiniz. Bu bizim yargılanmamız için kurulmuş bir dairedir. 16 ceza dairesi. Bunu açık ve net söylüyorum. Bunun sebebi siz değilsiniz, sebebi siyasal iktidar, siyasal iktidarın gerek Cumhurbaşkanının, gerek Başbakanın, gerek Adalet Bakanının diğer üyelerin konuşmaları. Bu iktidarı temsil eden diğer şahısların beyanları, bunlar çok açık ortada, yarım saat bir internet taraması yapın bunun yüzlercesi ortaya konulur. Şu çok açık bu daire kesinlikle bizi yargılamak için kuruldu. Öncelikle bu dört savcıyı ve sayın Albayımı bizi yargılamak için kuruldu bu net. Çünkü bizim yargılama sürecine girmemizden beş gün sonra, dört gün sonra bu daire oluşturuldu ve yasal yeterli hiçbir gerekçe olmadan , maddi gerekçe olmadan dairenin görevi değiştirildi.



“Varsayımlar ve ihtimallere dayanıyor, nerede deliller biz niye göremiyoruz”



Şu an bu dairede görev yapan yargıçların tarafsız görünmesi mümkün değil. Ama sizin dairenizde çeşitli kararların isabetle vurgulandığı gibi, tarafsız olmak yetmez, tarafsız gözükmek gerekir. Zannediyorum Hanefi Avcı kararında bu çok açık. Bir de beni ayrıca dumura uğratan şey, başka bir sürü kararlarınızı görme imkanım oldu, gayet demokratik, hukukun üstünlüğüne saygılı bir görüntü arz eden kararlarınız var, fakat bu dosyaya gelince iş tamamen değişiyor. Yani mesela çok açık deliller olan bir dosyada ufak bir şüpheyi gördüğü anda daire beraati gerekir demiş. Doğru olanda bu çünkü yüzde yüz kesin kanaat olması lazım, vicdani kanaat ama bize bakıyoruz, ufak şüphe kırıntılarını birleştirip sağlam delil çıkarmaya çalışıyorlar.  Savcı hep ihtimaller, varsayımlar, dosya baştan aşağı varsayım.  Bir bakıyoruz, kuvvetli şüphe oluşturan deliller falan, ya nerede bu deliller, biz niye görmüyoruz? Biz başka bir gezegende mi hukukçuluk yaptık? Geldiğimiz noktada birkaç sefer ret taleplerimiz oldu ve bu açık güvensizliğimizin kamuoyunda iktidar taraftarı olmayan kesimdeki mahkemenize karşı açık güvensizlik karşısında olması gereken heyetin bu dosyaya bakmamasıydı. İki üye ile ilgili özel ve başkanla ilgili ret taleplerimiz var.




“YBP mensuplarının paylaşımları incelensin”




Başkanım seçim sürecini ben takip ettim.  O zaman dışarıdaydım. Yargı Gündemi gibi hesaplar vardı, Yargıda Birlik Derneği’nin, ayrıca adalet.org gibi mecralarda da paylaşılıyordu. İşte facebookda yine Yargı Gündemi diye bir grup var. O zaman daha oradan atmamışlardı beni. Orada da takip ediyordum. Başkanım seçim sürecinde Yargıda Birlik Derneği ve Platformu mensupları, en başından itibaren aday olduğu andan itibaren, Yargıda Birlik Derneğinin, Yargıda Birlik Platformunun adayı Sayın Eyüp Yeşil’dir, destekleyiniz diye defalarca mesajlar atıldı. Bu mesajlar orada duruyor. Ben mahkeme tarafından bunların incelettirilerek gerekadalet.org da gerek Yargı Gündemi isimli sitede ve gerekse bu yargı gündeminin facebookdaki üye grubunda paylaşılanların incelenmesini istiyorum. Orada açıkça bütün hukukçularda bunu oraya üye olan hakim, savcılar ve diğer avukatlar bunları gördüler. Sayın Eyüp Yeşil’i desteklemelerini söylediler ve seçilince de sevinç şeyleri eşliğinde Yargıda Birlik Derneğinin adayı Eyüp Yeşil seçildi hayırlı olsun gibi, biz de hayırlı olsun dedik. Ama biz biliyorduk ki bizi yargılamak için özel olarak oluşturulan mahkemenin başkanı seçildi. O zaman da biliyorduk ve gelişen süreçte kanaatimiz kesinleşti. Yine diğer iki üye ile ilgili olarak ben kişiliklerine bir şey söylemem, ikisini de meslekten az veya çok tanırım. Ancak Cumhurbaşkanı, Başbakan, Adalet Bakanları aşamalarla görev yapan bu süreçte bu ilk olaydan itibaren koro halinde ve bu iktidarın güdümünde yayın yaptığı iddia edilen onlarca medya organlarında bu savcılar paralel, bunlar işte cemaatin savcıları, bunlar Pensilivanya’dan emir alıyor, bunlar şöyleler bunlar böyleler diye bangır bangır bağırıldı. Miting meydanlarında o savcı paralel, hain diye en üst mertebedeki insanlar tarafından suçlandık. Adeta bir linç girişimine tabi tutulduk ve kamuoyunda böyle bir algı oluşturuldu. Eğer birini  beğenmiyorsan paralel çuvalına at, orada herkes dövsün veya en azından kimse sahip çıkmasın. Bu taktik bize uygulandı. Hiçbir alakamız olmadığı halde, benim ne alakam var paralelle, cemaatle, kiminle görüşmüşüm, kimden emir almışım, kime bağlılık bilgileri vermişim, hiçbir delil yok, dosyada da yok, gerçekte de böyle bir şey yok. Benim avukatım bir gün Ergenekoncu oldu, sonra paralel oldu, o da benim arkadaşım olduğu için herhalde Ergenekoncu olduğu dönemde ben de muhtemelen Ergenekoncuydum. Böyle bir algı oluşturuldu, yani kamuoyu diyor ki “ha bu savcılar paralel tamam” bunlar o şekilde konumlandırıldı ve bitmedi denildi ki Cumhurbaşkanı, Başbakan, Adalet Bakanları, HSYK 2.Daire defaatle twitterda, şurada burada başka mecralardaki açıklamalarında bu paralel yapı ile hesaplaşılacağı, paralel yapı şöyle diyecek, inlerine girilecek,  cadı avı yapılacak, bunların benimle ilgisi yok ama beni de o çuvala koydu. Şu anda sizin önünüzde bu iktidar kesimi tarafından asıl amaç bu paralel çuvalında benim ve diğer meslektaşlarımın dövülmesi olay bu. Gerçekle alakası var mı yok, ama algı böyle. Sanki bu algı kesin gerçekmiş gibi muamele görüyorum. Şimdi siyasiler tarafından ortaya konulan irade bu ve bunların adımlarını da atacağız dedi, atmaya başladılar. Yargıtay yasası değiştirildi, seçim yapıldı istenilen sonuç çıkmadı, bir daha değiştirildi. Bunu yargıyı etkilemek, yasa koyma yetkisi ile izah edebilir miyiz, kısa aralıklarla devletin en üst yargı organının yasasının defaatle değiştirilmesini, bu bir gereklilikten kaynaklanmadı, bu objektif herhangi bir hukukçu tarafından ve ileride AİHM ve diğer merciler tarafından bu takdir edilecektir. Zaten bunun bir yasama yetkisine dayanmadığı açıkça orada da kabul edilecektir ve vicdanlı herkes tarafından da kabul ediliyor. Amaç bu savcıları yargılayacak bir temelde mahkeme oluşturmak, bir daha değiştirildim olmadı, sonra bir daha değiştirildi, üye sayısı, daire sayısı arttırıldı ve tam bizim açığa alındığımız dönemde yeni daire oluşturuldu, yeni üyeler atandı.



“Bir yargı derneği, bir yargıç herhangi bir oluşumla mücadele edemez. Böyle bir görevi yok”




Şimdi Yargıda Birlik Derneği Başkanının açıklamalarını ben de dehşetle okudum.  Yani ne paraleli, ne pkksı ne şusu ne busu bir yargı derneği, bir yargıç herhangi bir oluşumla mücadele edemez. Böyle bir görevi yok. Devlet karşısında gerekirse pkk’yı da, DHKP-C’yi de koruması gereken bir durum olabilir. Herkes adil, obejktif yargılanma hakkına sahiptir. Bu PKK’lının veya başka bir şeyin, bunu laf olsun diye söylüyorum, yani çok bilindiği için ağzımıza o geliyor. Bunun yararlandığı haklardan ben de yararlanmam lazım ve hiçbir yargı merci bir grupla bir oluşumla velev ki bu terör örgütü olsun mücadele edemez. Bunla mücadele etmeye teşvik edemez. Bunla mücadele ediyoruz diyemez. Eğer böyle diyorsa o zaman o örgüte mensubiyeti ile ilgili birisi önüne geldiği zaman ona karşı objektif yargılama yapamaz. Aynen savcının yaptığı gibi delilleri görmeden ha bu paralel mi at çuvala yargılamayı duruşmayı uzatıyor, iki gün sonra mütalaa vermesini gerektiğini de zannetmiyorum. Bu dosyayı incelesin, incelemeyecektir ve şimdiye kadar da incelememiştir. Dosyayı inceleseydi zaten bu mütalaaları veremezdi. Mecelle de bir hüküm vardır. Bir şey şu anda ne hal üzereyse geçmişte o hal üzere olduğu kabul edilir ve savcının durumu da budur. Şu anda ne yaptı, dilekçeyi okudu okumadı bilmiyorum. Günahını almam dilekçe önce verildi ama asıl ekeler, deliller bunları görmeden incelemeden, inceleme ihtiyacı hissetmeden mütalaada bulundu. Bu durum savcının bundan önceki dönemde de dosyayı incelemeden karar verdiğini veya mütalaa verdiğini karine teşkil ediyor. Oysa savcı en az hakim kadar inceleme zorundadır ve sanığın aleyhine deliller olduğu gibi lehine olan delillere de vurgu yapmak zorundadır. Bunları da nazara almak zorundadır. Şimdi dağıtmadan geldik, Yargıda Birlik Platformuna .




“Hakimler oturdukları koltukta makamlarında, şayet Cumhurbaşkanı yahut Başbakan, herhangi bir grup, herhangi bir tarikat burada otursaydı hangi kararı verecek idiyse ben de kararı vermeliydim diyemez”




Yargıda Birlik Platformu aynen siyasal iktidarın söylemleri doğrultusunda bu paralel yapı ile mücadele edeceğini söylüyor ve kamuoyunda da hükümet çevreleri iktidar çevreleri bizim paralel yapı adına bu işi yaptığımızı deklare etmiştir. Hatta daha da ileri gidilmiş, Yargıtay Başkanı bizim bir grup adına hareket ettiğimizi söylemiş, dosyayı ne zaman incelemiş, hangi arada derede bu kanaate sahip olmuş bunu bilemiyorum. Çok çirkin bir örnek ama  Hitler hakimlere şöyle seslenmiş “Eğer orada kendisi değil de Führer otursaydı nasıl bir karar verecek idiyse onu düşünüp hakimler öyle karar vermeli” demiş. Ama burası Türkiye Cumhuriyeti burada hakimler oturdukları koltukta makamlarında, şayet Cumhurbaşkanı yahut Başbakan, herhangi bir grup, herhangi bir tarikat burada otursaydı hangi kararı verecek idiyse ben de kararı vermeliydim diyemez. Ama Yargıda Birlik Platformu  başkanının açıklamaları bu dernek üyelerinin taraftarlarının biraz önce bahsettiğim Yargı Gündemi, işte facebook grubu efendime söyleyeyim Adalet.org daki yazıları bütün bunlar sanki siyasal iktidarın temsilcisi, sanki siyasal iktidarın başkanı veya lideri burada otursaydı ne söyleyecek idiyse onları söylüyorlar. İki üyede bu derneğin aktif iki üyesi gördüğüm kadarıyla. Birisi yönetimde, Hakan Bey yönetimde var zannediyorum. Toplantılara da katılıyorlar, katılabilirler hakları yani ben de YARSAV üyesiyim, genel kuruluna, faaliyetlerine katılıyorum. Bunda bir beis yok ama ben YARSAV’ın çıkıpta biz filanca grupla  mücadele edeceğiz dediğini duyarsam o dakikadan itibaren hayır ben hiçbir mücadelenin içerisinde değilim. Ben sadece hukuku uygularım derim ve ben oradan ayrılırım. Üyelere de bunu yapmadıklarına göre, bu grupların görüşlerini paylaşıyorlar bunlar da kendileri de bu kamuoyunda oluşan iktidarın talepleri doğrultusunda sözde paralel yapı ile ilgili mücadele için buradalar. Ben bunu anlıyorum. Benim kanaatim bu. En azından hadi ben tarafım objektif üçüncü kişiler açısından bu şüphe oluşturuyor ve bu kesinlikle tarafsız görünümü etkiliyor. Öncelikle beklentim üyelerin, hakimlerimizin bu duruşmadan çekilmeleri, eğer çekilmiyorlarsa heyet tarafından bu talep incelenerek, heyet tarafından verilecek kararla bu duruşmaya devam etmeleri yönünde olacak. Yine başkanla ilgili olarak da bir şey söylemek istiyorum. Başkanın kişiliğine, hukukçuluğuna saygımız vardır. Yani kişisel olarak reddettiğimiz diğer üyelerle ilgili de kişilikleri ile ilgili bir şey söyleme hakkımız yoktur. Ancak başkan, celselerde en baştan başlayarak mesela gizlilikle ilgili talep olmadan savcıyı uyardı. Gizlilik doğrultusunda talepte bulun diye bu bir taraf olmaktır. Savcı dahil tüm hukuk sisteminde taraf değil iken , sanığın lehine olan delilleri bile araştırırken kamu adına hareket ederken burada geniş anlamda kamu adına hareket edip, dar alanda devlet adına hareket etmezken, başkan savcıyı uyardı savcı gizlilik talep etti oysa bu konuda daha önce bir talep yoktu. Ne bu dosyanın mağduru olduğu iddia edilen kesimlerin ne de öyle tarafından iktidar tarafından ne savcılık tarafından bir gizlilik talep edilmemiştir. Sayın başkan buradan itibaren taraflı yönetim göstermeye başladı ve son celsede avukatımın da dilekçesiyle de özellikle o beyanları yazmıştır, sanki bizimle ilgili kanaati oluşmuş, sorduğu sorular, beyanları, açıklamaları ve tavırları öyle ve son celsede de bu zirve yaptı hakikaten. Gerçekten taraflı bir yönetim sergiledi ve dosyada peşin hükümlü olduğuna ilişkin bizde izlenim uyandırdı. Bu sebeple sayın başkan ve iki üyenin reddini ben de talep ediyorum. Son olarak, Türk hukuk sisteminde doktorinde savcının reddi de mümkündür bununla ilgili sayın hocalarımızın görüşleri de vardır. Dosyayı okumadan, delilleri görmeden, peşin peşin ret mütalaası veren savcının da reddini talep ederim.



“İşlemler hükümsüzdür”



Beraber çalıştığımız bir jandarma komutanı daha önce asayiş birimlerinde çalışmış, defaatli bir birimde çalışıyor. Bir yıl kadar çalıştıktan sonra bana şöyle dedi, bende daha önce adli birimlerde çalışmamıştım. Sizden bir şey öğrendim her şeye değdi dedi. Size dedim ne sorsam, çünkü adliyeyi bilmediği için her konuyu gelir sorardı veya arardı sağ olsun. Çok da gayretliydi bir arkadaşımız, size ne sorsam açıp kanuna bakıyorsunuz, o zaman 456-4 meşhurdu. Ben 456-4’ten de iddianame yazarken her seferinde açar kanuna bakardım. Şimdi de 86 bilmem kaç oldu en basit en şey olduğu için onu örnek veriyorum. Burada da ukalalık sayılmasın diye belirtilirken bunu kastettim yani siz bu yasayı bilmediğiniz için veya başka bir şeyden dolayı değil. Hatırlatmak yasaya bakmak her zaman öğreticidir ve faydalıdır. Malumuz ret isteminin usulü CMK’nın 26.maddesinde karar verecek mahkeme 27.maddesinde ret istemi üzerine verilecek kararlarda başvurulacak kanunun yolları 28.maddesinde, reddi istenen hakimin yapabileceği işlemler 29.maddesinde hakimin çekilmesini 30 ve ret isteminin geri çevrilmesi 31.maddede düzenlemiş. Şimdi retle ilgili biz Tarsus 2.Ağır Ceza Mahkemesinde heyeti reddettiğimizde geçerli sebeplerle önce o kayıtları vardır. SEGBİS kayıtları da vardır. Mahkeme başkanı sağına soluna dönmeden karar verdi. Önce kendince reddine dedi. Biz de dedik ki ya usulen devam etseydin bari iyi olurdu dedik, onun döndü ha ha tamam reddine dedi. Bu mahkeme soruşturma aşamasındaki bir mahkeme CMK’nın 31.maddesi diyor ki mahkeme kovuşturma evresinde ileri sürülen hakimin reddi istemini aşağıdaki durumlarda geri çevirir diyor. Onda da üç tane sebep sayıyor. Bu sebepler de yoksa o da geri çevrilmez. Yani kovuşturma aşamasında bu üç sebep yoksa geri çevrilmez. Ret usulü uygulanması gerekir. O heyetin artık reddedilen hakimlerinin o heyete girmemesi bütün heyetin oluşturulamıyorsa başka bir mahkemenin bu ret kararını incelemesi gerekir. Fakat Tarsus Ağır Ceza Mahkemesi soruşturma aşaması olduğu halde ve soruşturma aşamasında geri çevirme kararı veremeyeceği halde ve geri çevirmede demeden reddine dedi geçti ve yasa yolu göstermedi. Çünkü zaten böyle bir karar veremez. Bu karar hükümsüz. Yok hükmünde lafını ben çok sevmiyorum, çünkü ceza hukukunda yok hükmünde diye bir şey yoktur, hükümsüz karar vardır. Bu karar hükümsüz bir karar olduğu için bu karara itirazın da bir manası yoktur. Çünkü hükümsüz karar verip yasa dışı olarak işlemlerini yapmaya devam ediyor. Oysa yasanın açık hükmü var hiçbir usulü işlem yapamaz diyor, acil haller dışında ve ifade alamaz diyor ve sorguya geçtik. Sorgu yapıldı. Bir hukukçu olarak b mahkeme bu kararı veremez bir heyete göndermesi lazım bu yetkili bir heyette Tarsus 2.ACM’de yeterli hakim yoksa heyet oluşturulamıyorsa 1’e gönderecek, bunu da yapmadı ve üstüne bir de son soruşturma kararına da hükmetti. Arada tutuklu uzatmaları yaptı, son soruşturma kararı verdi. Bu mahkeme Tarsus 2.Ağır Ceza Mahkemesiyle ilgili olarak yetkili ve görevli bir mahkeme tarafından usulüne uygun bir şekilde bir ret incelemesi yapamadığı sürece bu mahkemenin yaptığı işlemler hükümsüzdür ve hükümsüzlüğün giderilmesinin sadece bir yolu var. Şu anda sizin mahkemeniz bu dosyada durma kararı vermesi gerekir ve durma kararından sonra dosyanın yetkili görevli Tarsus nöbetçi mahkemesine gönderilerek, bu eksikliğin giderilmesi çünkü orada görevli mahkeme ret istemini haklı bulursa bu işlemlerin hepsinin yenilenmesi gerekecek. Başta sorgu olmak üzere daha sonra yapılan özellik son soruşturma kararının yenilenmesi gerekecek. Bu aşamada bu işlemlerin tamamı hükümsüzdür. Mahkemeniz hükümsüz bir karar üzerine adeta temelsiz bir yapının üzerine bina kurmaya çalışmaktadır. Ha siz bu talebi kabul etmezseniz bu usulsüzlüğü işleyen bu boşluk binanın temelindeki boşluk gibi veya temeldeki bir dinamit gibi bu dosyanın altında duracaktır. Artık bu noktadan geriye dönüş yoktur. Evet bakan oluruyla ilgili defaatle istememize rağmen soruşturma aşamasında müfettişten belgeleri istememize rağmen ya belgeler sizin işinize yaramaz denilerek dosyada var bu yazı, aynen böyle bu belgeler sizin işinize yaramaz savunma için bir gereği yok denilerek, bize sadece şu kadar bir evrak gönderildi. Üç beş tane ifade ondan sonra gerisi müfettişlerin çıkarımları artık öyle diyorum onlara, hem cımbızlamış ifadelerden bu hususlarla ilgili kısmı güya bunlar geldi belgeleri istedik gönderilmedi. Buna rağmen işte savunma süresinde savunma yapmamız zorunlu olduğu için bir savunma gönderdik. Ben o tarihte de söyledim, dedim bu 3.daire kararları bakanın oluru bunun tamamlayıcı unsuru ve bakan oluru olmadan 3.daire kararları bir anlam ifade etmiyor.




“MGK’nın cevap yazısı davayı bitirmiştir”



…(MGK’dan TIR’larla ilgili görevlendirme ve bilgisinin olmadığına ilişkin yazısının okunmasının ardından)

(Davadaki gizlilik kararının kaldırılmasını ve bu talebi her celse yenileyeceğini ifade eden Aziz Takçı)


“Bu gizli yargılama kesinlikle devletin güvenliği ile ilgili değildir. Devletin güvenliği ile ilgili bütün meseleler Milli Güvenlik Kurulu’nun (MGK) görev alanındadır ve ilgi alanındadır. Biraz önce okuduğunuz yazıdan da açıkça anlaşıldığı üzere MGK bu faaliyet bizim görev alanımızla ilgili değildir demiştir. Bu zaten davayı bitirmiştir. Bu dakikadan sonra söylenecek bir şey yoktur.”