27 Mart 2009 Cuma

Hâlâ darbeye inanmayan kaldı mı? / Bülent Korucu

Ergenekon Terör Örgütü soruşturmasında merakla beklenen ikinci iddianame açıklandı. İddianame birçok açıdan ele alınıp analiz edilebilir. En önemli nokta 'darbe teşebbüsü' olduğu için neredeyse bütün medya aynı noktadan yaklaşıyor.
Evet, bu bir darbe iddianamesi ve Türkiye, tarihinde ilk defa sivil mahkemeler marifetiyle darbecileri yargılama kararlılığında. Görünen köy kılavuz istemez; birilerinin darbe planladığını sağır sultanlar bile fark etmişti. Darbecilerin bunu gizleme gibi bir kaygıları da yoktu. Yassıada Mahkemeleri hakkında güzellemeler yapmaktan, isim vererek tehditler savurmaktan çekinmiyorlardı. 'Hesap sorma' dillerinden düşmüyordu. Emekli Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı'ya ait olduğu ileri sürülen ses kayıtlarında 'halkı cumhurbaşkanı seçtirmeyecek kadar cahil' gördüklerine göre demokratik yollarla bunu yapacak halleri yoktu. Sandıktan her seferinde tokat yiyip oturuyorlardı. Korktukları, Türk halkının cehaleti değil, tam tersine irfanıydı, sağduyusuydu. Hiçbir toplum mühendisliği projesinde umduklarını bulamadılar. Halk, onların istediklerinin tam tersini yaptı.
Ayrıca böylesine açık oynamaları aslında stratejinin bir parçasıydı. Güç ve kararlılık gösterisi olarak bilinçli bir tercihti. Böylece yanlarına çekmekte zorlandıkları 'sivil kuvvetleri' ikna edebileceklerini düşünüyorlardı. Yaşadığımız örneklerden biliyoruz ki, güç karşısında rüzgârgülüne dönen bazı sivil unsurları 'devşirme'nin yolu buradan geçiyordu. Gümbür gümbür geliyoruz mesajını vererek ikna ettiler. Başlangıçta mesafeli durup dengeleri kollayan kimi sivillerin zaman içinde korteje katılıp, cemseye bindiklerine şahit olmadık mı?
Çok şükür ülkemiz muz cumhuriyeti olmadığından darbe yapmak için şartları olgunlaştırmak gerekiyor. 'Netekim' 12 Eylül'den önce de böyle olmuştu. İhtilalin kudretli paşalarından Bedrettin Demirel, "Bir yıl önce yapmayı planlamıştık. Ama şartların olgunlaşmasını bekledik." demişti. Bu olgunlaşmayı sağlamak üzere girişilen çalışmalar, iddianamede sıralanıyor. Savcılar, 'teşebbüsün' daha iyi anlaşılması amacıyla delilleri üç başlık halinde toplamış. Darbe zemini oluşturma çalışmaları, darbe planları ve planların uygulamaya geçirildiğinin delilleri derli toplu biçimde sunulmuş. Savcılar, yalanlanamayan darbe planlarına karşı, 'bunlar teşebbüsü göstermez' itirazının geleceğini kestirmiş olmalılar. Evet, kulaklarınıza inanamıyorsunuz ama bazıları aynen böyle diyor. Kişinin bilgisayarına cinayet planı yazması suç değilmiş! Biraz daha ileri gidip darbe istemenin bir hak olduğunu bile iddia edenler var. Emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek'in ve Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay'ın günlükleri darbe planlarının mevcudiyetini inkârı mümkün olmayacak şekilde gösterdi. Planların uygulamaya konulduğunun şahidi ise bütün Türk halkı. Danıştay saldırısı gözümüzün önünde yaşanmadı mı? Cumhuriyet Gazetesi'ni bombalama komedisini hep birlikte seyretmedik mi?

İddianamenin dikkat çeken diğer bölümü ise terör örgütleriyle kurulan 'al gülüm ver gülüm' ilişkileri. Kapsam itibarıyla ayrı yazı konusu ama yazmadan geçemeyeceğim. Geçen hafta Zaman'da bir haber dikkatimi çekmişti. Adam PKK'lı kisvesiyle molotof atarken yakalanıyor. Esrarengiz biçimde tutanaklar buharlaşıyor. Ve sonra general rütbesindeki biri ile fotoğraf kareleri ortaya çıkıyor. General, o sivil vatandaş karşısında esas duruşta. Gel de çık işin içinden. Son bir hatırlatma, bu haftaki Aksiyon dergisinin kapağında bir soru var. Dosyayı okumadıysanız bile o sorunun cevabını kendi kendinize sorun: Ya başarsalardı?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder