26 Mart 2009 Perşembe

Eski komutanlardan 4 darbe planı

Ergenekon için hazırlanan ikinci iddianamede eski komutanlar Hurşit Tolon ve Şener Eruygur'un emekli Org. Özkök'le ilgili düşünceleri ile birlikte darbe planları da yer aldı.

'Ergenekon'' soruşturması kapsamında hazırlanan ikinci iddianamede, emekli orgeneraller Hurşit Tolon ve Şener Eruygur'un darbe planladıkları ve dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ü ''demokratik tutum ve davranışlarından dolayı'' kendilerine ''çok ciddi engel olarak gördükleri'' ileri sürüldü.
İddianamede, emekli Oramiral Özden Örnek ile tutuklu sanıklardan Mustafa Balbay'ın bilgisayarından çıkan notlara da yer verildi.
İddianamede, Şener Eruygur ve Hurşit Tolon'un darbe planları ve teşebbüslerine ilişkin ele geçirilen dokümanlarda Eruygur ve Tolon'un, kendilerine karşı çıkması halinde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'ü, buna karşı çıkması halinde istifa ederek ülkeyi kaosa sürüklemekle tehdit ettikleri ve istifa etmesi yönünde baskı yaptıklarının belirlendiği öne sürüldü.
Özellikle Şener Eruygur'un Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde, darbe çalışmaları için ekip oluşturulduğu, teknik dinlemelerin başına Albay Hasan Atilla Uğur ile İstihbarat Daire Başkanlığına Levent Ersöz'ün getirildiği belirtilen iddianemede, şu ifadelere yer verildi:
''Darbe öncesi bilgi toplama işlemlerini ve özellikle bakan, milletvekilleri ve üst düzey bürokrat ve yargı organı mensupları ile bazı kamu görevlileri ile ilgili kişisel bilgilerin bu örgüt üyeleri vasıtasıyla toplandığı belirlenmiştir.

Sanıklar Şener Eruygur ve Hurşit Tolon'un, yöneticisi oldukları Ergenekon terör örgütünün amaç ve stratejisi doğrultusunda gerçekleştirmeyi planladıkları darbeyi TSK bünyesinde emir ve komuta zinciri altında yapabilmek için öncelikle dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İbrahim Fırtına, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek ile temasa geçtikleri, bu kişilerin hükümete muhtıra verilmesi ve darbe yapılması yönünde kendilerine yakın düşüncelerini değerlendirerek ve onları iktidarda bulunan AKP'nin ülkeyi geriye götürdüğünü, Cumhuriyet'in en önemli unsuru olan laikliği ortadan kaldıracak uygulamalara gittiklerini, bu amaçla kadrolaştıkları yönündeki örgütün belirlediği söylemleri kullanarak, ülkede darbe yapılmasından başka çare yok yönündeki düşünceye ikna ettikleri ve kendilerine engel olacağını bildikleri Genelkurmay Başkanı Hilmi Ozkök'e, kendilerinin belirledikleri yöntemleri uygulamaya karşı çıkması halinde Kuvvet Komutanları olarak istifa edeceklerini ve ülkeyi kaosa sürükleyeceklerini belirterek, istifa etmesi yönünde baskı yaptıkları belirlenmiştir.''

Darbe çalışmalarının Jandarma Genel Komutanlığında ''Cumhuriyet Çalışma Grubu'' adı altında sürdürüldüğü ve 4 ayrı darbe planı hazırlandığı anlatılan iddianemede, Eruygur'un ''askerlik mesleğinden emekli olduktan sonraki dönemde de örgüt yöneticisi sanık İlhan Selçuk'un koordinasyonundaki gizli toplantılara iştirak ettiği'', Hurşit Tolon'un ''planladıkları askeri müdahaleye karşı olduğunu düşündüğü Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın ailesi, akrabaları, özel hayatı, hatta hastalıklarını kişisel veri olarak kaydetmek suretiyle, bu kişiyi yıpratma yönünde kullanmayı planladığı'' öne sürüldü.
-TERÖR ÖRGÜTLERİ İLE DÜŞÜNCELER
İddianamede, İlhan Selçuk'la Şener Eruygur ve diğer asker kökenli örgüt üyeleri arasındaki haberleşmeyi Mustafa Balbay'ın sağladığı öne sürülerek, şunlar kaydedildi:
''Dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün stratejik yaklaşımları ve ellerinde olmayan nedenlerle şüphelilerin neticeyi gerçekleştiremedikleri, asker kökenli şüphelilerin emekli olmalarına müteakip, özellikle askeri müdahaleye zemin hazırlamak amacıyla eylem ve faaliyetlerine devam ettikleri, bu kapsamda, özellikle örgütün ülkede kaos ve istikrarsızlık ortamı oluşturma amacına matuf olarak, sivil toplum kuruluşlarını yönlendirmek için daha önce irtibatta oldukları, dernek ve platformların yönetimlerinde yer aldıkları ve burada örgütün belirlediği amaçlara uygun gösteri ve eylemleri organize ettikleri, neticeden asker kökenli örgüt mensuplarının, askeri müdahaleye zemin hazırlamak amacıyla görevleri sırasında yaptıkları planları yakalandıkları tarihe kadar uygulamaya koydukları ve böylece eylemlerinin temadi ettiği sonucuna varılmıştır.''
İddianamenin ''Örgütün Faaliyetleri'' başlıklı bölümünde, PKK'yla bağlantıya işaret edilerek, 29 Ekim 1999 tarihli ''Ergenekon'' dokümanında, örgütün ''Gerektiğinde naylon terör örgütü kurulmalı ve yabancı istihbarat örgütlerinin kurguladıkları oyunda mutlaka yer alınmalı'' şeklindeki prensibinden hareketle terör örgütlerinin tasviyesini değil kontrol altına alınıp ''Ergenekon örgütü'' adına kullanılması amacı taşıdığına dikkat çekiliyor.
PKK terör örgütü içinde uzun süre faaliyet gösteren gizli tanık ''Emek''in ifadesine yer verilen iddianemede, Musa Anter'in öldürülmesine ilişkin şu bilgiler aktarıldı:
''Tanık Emek alınan ifadesinde, 'Alaattin Kanat ile yaptığı sohbette kendisine Ergenekon yapısı ile ilgili olarak, yapının çok büyük olduğunu, kimsenin dokunamadığını, örgüt içerisinde üst düzey insanların olduğunu, 'Yeşil' kod adlı Mahmut Yıldırım, itirafçılar, bazı ünlü paşalar ve Veli Küçük gibi kişilerin bu yapı içerisinde yer aldığını, itirafçıların da içerisinde bulunduğu Yıldız Timi'nin Musa Anter'i öldürdüğünü, ayrıca Doğu ve Güneydoğu illeri içerisinde bu yapılanmaya karşı olan ve PKK örgütü ile bağlantılı şahısların öldürülmesi olayları ile vergilendirme adı altında Kürt iş adamlarından zorla para alınması eylemlerini bu yapı tarafından gerçekleştirildiğini beyan etmiştir.''
İddianemede, örgütle bağlantılı Türk İntikam Tugayı'nın (TİT) ''Yeşil'' kod adlı Mahmut Yıldırım'ın telkinleriyle PKK terör örgütüyle ilişkisi olduğu düşünüldüğü için Akın Birdal'a suikast girişiminde bulunulduğu öne sürüldü.
''Ergenekon terör örgütünün'' MLKP terör örgütüyle de bağlantılı bulunduğu anlatılan iddianamede, MLKP ve ''Ergenekon'' bağlantısının Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünün Gazi Mahallesi olaylarına ilişkin raporunda ayrıntılı olarak irdelendiği ifade edilerek, şunlar kaydedildi:
''Yapılan çalışmalar sonucunda MLKP terör örgütü, Türk-Kürt, Alevi-Sünni çatışması vasıtasıyla devrimci durumun güçlenerek gelişeceği, Türkiye'de Kürt ulusal hareketinin zaten var olduğu, bu hareket ile işçi hareketlerinin ittifakının oluşturulmasının gerektiği, Aleviliği ise ezilen, baskı altında tutulan bir mezhep olarak ele alıp, Alevilerin her iki devrimci yükseliş boyunca ileri bir rol oynayacaklarını değerlendirip, güçlü bir devrimci dalganın bu güçleri mevzilere taşıyacağını savunmuştur. Bu nedenle örgüt, çalışmalarını, Alevi vatandaşlarımız üzerinde yoğunlaştırarak, bu kitleyi harekete geçirmeye, tahrik etmeye çalışmaktadır.
12-13 Mart 1995 yılında Gaziosmanpaşa ilçesi Gazi Mahallesinde yaşananlar, ülkemizde meydana gelmiş en büyük toplumsal olaylardan birisidir. Gazi olaylarında MLKP terör örgütü yukarıda izah edilen amaç doğrultusunda hareket ederek, tüm militan ve sempatizan kadrolarını silahlarıyla birlikte Gazi Mahallesine toplamış, halkın arasına sızarak olayların sebebinin devlet olduğu yönünde propaganda ve ajitasyon yürüterek, halkı polis karakoluna ve güvenlik güçlerine saldırtmış, silahlı militanları tarafından topluluk içerisinden hedef gözetilmeksizin ateş açılmıştır.''

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder