30 Mart 2009 Pazartesi

ETÖ hukukundan hukuk önünde eşitliğe / Hamdullah Öztürk

Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde yaşanan tartışmaları hatırlayalım. Düşünce dünyamıza neler kazandırdı bir bakalım:Devletin kurucu felsefesi...
367 vekilin mevcudiyetini ilk defa şart koşan hukuk mantığı...
Kurucu felsefe doğrultusunda toplumu biçimlendirme misyonuyla yüklenmiş rejimin sahibi aydın insanlar... Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş yıllarına gittiğimiz zaman, bu sacayağında yer alan insan unsuruna devleti kuranlar tekabül ediyor.
İşgal acılarını yaşamış. Düşmanla yokluk içinde mücadele etmiş. Tencere, tava, keser, balta... eline ne geçirmişse silah yapıp kullanarak istiklal kazanmış insanlar...
Ve bu insanlar fakir, yaşlı, gençlerini savaşlarda kaybetmiş, kalanları gazi bir toplumdan yeni bir devlet oluşturma çabasına girişmiş...
Tüccar yok, sanayici yok, ilim adamı, sanat ve kültür insanları yok...
Yeni devlet hızla organize olacak, ticarette, sanayide, bilimde, kültürde, sanatta, eğitimde hamle üstüne hamleler yapacak...
Devlet bu ihtiyacı hızla karşılayabilmek için devleti kuran irade doğrultusunda destekler sağlıyor. Kurucu felsefenin dışındaki yönelişleri engelleyerek, hedefine ulaşabilmek için hukuku kullanıyor.
1950 senesine ulaşıldığında, 27 yıllık tecrübenin ardından, Demokrat Parti siyasi hayata girdi. Halkın iradesini göstereceği ikinci bir alternatifin varlığı, geçmiş uygulamaların kontrolüne imkan sağlayabilirdi. Ama olmadı. Arkadan gelenler, devleti kuranların perspektifini geliştirme, kurucu felsefeyi, değişen şartlara göre yenileme gibi zahmetlere katlanmadılar.
Devletin kurulduğu yıllardaki "ya geri teperse" korkularına artık mahal kalmadığını göremediler. Demokrasi içinde daha ileri noktalara gitme imkanı varken hazımsızlık gösterdi, 27 Mayıs'ı gerçekleştirdiler.
Devletin kurucu felsefesi ve o felsefe doğrultusunda çalışan hukuk sistemi, halkın sevdiklerini idam aracı haline geldi. Anlamak ve demokrasi içinde çözüm bulmak yerine darbeler, post-modern darbelerle sindirme yolları kullanıldı. Olmadı. Olamazdı da... Çünkü onlar ilk kuşaklar gibi devletin çilesini çekmemiş, nimetlerinden yararlanarak gelişmişlerdi. Kendilerini devleti kuranların yerine koyarak davranırken, hatalarının maliyetini değil, ellerindekinin devamını düşündüler. Devletin sahipliğine soyunup, hukuku sindirme aracına çevirdiler.
28 Şubat'ın ardından, AB eşiğindeki bir ülkede, devlet eliyle yapılamayacak işler için birileri durumdan vazife çıkarmış. Ergenekon adı altında örgütlenmiş. Partileri bölmek, iktidarı yasal olmayan yollardan yıpratıp, indirmek ve daha da acayibi, yirmi-otuz sene gitmemek üzere gelmek için planlar yapmış. Anayasa Mahkemesi'nin Başkan Vekili'nin eşi, AK Parti'yi kapatmak üzere birtakım insanlarla işin stratejisinin konuşulduğu görüşmeler yapmış. Yani önce kararı vermişler, sonra o kararı tahakkuk ettirebilmek için gerekli malzemenin oluşturulması için çalışmışlar.
Şimdi hukuk onların yakasına yapıştı. İnsanlara idam gömleği giydirir gibi kanunlardan gömlek biçenler, kanunların elinden yakalarını kurtarabilmek için yollar arıyor. En ciddi delilleri bile hukuken geçersiz sayabilmek için formül üstüne formül geliştiriyorlar. İnşallah bu gayretler hukuk önünde eşitliği getirir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder